100. yılında Şam-ı Şerif buluşması

Okuduğumuz Fatihalarla Çanakkale Şehitlerimizin ruhlarını şâd etmeye çalıştığımız 18 Mart günü Gaziantep Ulu Camii’nde Cuma namazını edâ ettikten sonra diğer vilâyetlerden gelen akademisyen arkadaşlarımızla buluşup, hep birlikte bizleri bekleyen 8 numaralı otobüsümüz ile Şam-ı Şerif’e doğru yol almaya başladık.

 

Organizenin başarısı ve titizliği ilk adımdan itibaren hemencecik fark ediliyordu. Otobüsün konforundan, midelerin hizmetlerine varıncaya kadar her şey en ince detayıyla düşünülmüş ve hiçbir şeyden kaçınılmamıştı. Tebrik edilesi bu güzel organizasyon Öncüpınar Sınır Kapısı’nda rehberliğimizi devralan profesyonel Ahmed Hüseyin ile devam etti.
Sabaha doğru yerleşebildiğimiz otele de diyecek yoktu doğrusu… Beş yıldız konforunu taşıyan İblâ’-Şam doğu-batı sentezi taşıyan özelliği ile bizlere hizmet etmek için hazır ve nazır bulunuyordu.
Cumartesi günü başlayan masa çalışmalarında görev alan akademisyenler Türkiye’nin akademik özeti niteliğindeydi. Çok farklı simaların görülebildiği masalarda profesyonelce çalışılıyordu. Her masanın destek hizmetini profesyonelce sunan gençlerin azim, gayret, samimiyet ve fedakârlığı görülmeye değerdi. Masaların öz verili çalışması, gençlerin fedakârâne hizmeti ve asıl organizeyi canla-başla omuzlayan ve çok başarılı bir şekilde ifa eden Şener Boztaş ve Ahmet Dursun kardeşlerimizin gayretleri bu buluşmaya ayrı bir güzellik katıyordu.
İki günlük mesai sonunda her masadaki katılımcı hocalarımızın hazırlayıp sundukları tebliğlerden ortak bir tebliğ ve deklarasyon hazırlandıktan sonra işin akademik tarafı başarıyla sonuçlandırıldı.
Şam-ı Şerif’in bedestenlerinde Hz. Üstad’ın izini sürmek ve 100 yıl önceki havayı teneffüs etmek ayrı bir haz veriyordu. Anlaşılan “33 yaşındaki” Hz. Üstad Şam-ı Şerif’i tesadüfen seçmemişti. Tesadüf olamazdı da… Çünkü “Kâinatta tesadüfe tesadüf etmek mümkün değildir.” 33 yaşındaki Sahibü’z-Zaman Akminare’nin bulunduğu Emeviye Camii’nde çok anlamlı bir kompozisyon oluşturuyordu.
Asrın imamı İslâm dünyasında mevcut bulunan bütün kesimlerin mânevî huzurunda dünyadaki hastalıkların teşhisini yapıyor ve ilâçları Kur’ân Eczanesinde bulunan reçeteyi sunuyordu. Evet, bütün kesimlerin manevî huzurunda…
Ekrad ulema ve meşâyihinin temsilcisi Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî-i Şehrezori-i Kurdi cennetmisâl kabrinden onu dinleyip tasdik ediyor; Müslüman Kürtlerin medar-ı iftiharı Selâhaddin hemen yanı başında onu teyid ediyor; sahabe-i güzin mümessilleri Ebu’d-Derda ve Bilâl-i Habeşî ona “sadakte” diyor; Ehl-i Beyt’in önemli simaları Hz. Zeyneb ve Hz. Hüseyin (ra) kendisine olan takdir ve desteklerini belirtiyor ve tasavvuf dünyasının önemli siması Muhyiddin-i Arabî kalbî muhabbetlerini takdim ediyordu…
Asrın tabibi bütün bunları “hissederek” çağrısını haykırıyor ve fırtınalı dünyanın hastalıklarını tedavi ediyordu.
Şam-ı Şerif’te bunları hissetmek ve Sultan’ın 100 yıl önce irad buyurduğu hutbeyi, 100 yıl sonra onun minberinin yanında kısmen de olsa okumak ayrı bir heyecan veriyordu.
Başta Risâle-i Nur Enstitüsü’nün fedakâr yöneticileri Şener ve Ahmet kardeşlerimiz ve gazetemizin yöneticileri ağabeylerimiz olmak üzere kongreye iştirak eden hocalarımızı ve seyahate iştirak eden bütün abla, ağabey, bacı ve kardeşlerimizi cân-ı gönülden tebrik ve takdir ediyor, 51. vefat yılında Hz. Üstad’ı rahmetle yâd ediyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*