12 Eylül öncesi…

Aziz milletimizin refah ve saadetini yarım asırdır yerle bir eden hain ihtilâllerin en dehşetlilerinden biri olan 12 Eylül 1980 ihtilâlinin üzerinden 32 yıl geçmiş, 33. seneye girilmiştir. Bu 12 Eylül hakkında çok şey konuşulup yazılır, fakat o tarihten öncesiyle ilgili herkesin tam olarak malûmatı yoktur.

İhtilâlin lideri Kenan Evren, Genelkurmay Başkanlığına nasıl gelmiş veya getirilmiştir? Bunu çok kimse bilmez. Bu yazıda, biz o mevzuya temas etmek istiyoruz:

Yine bir ihtilâl müsveddesi olan 12 Mart 1971 hadisesinin üzerinden, o hain 12 Eylül’e kadar geçen dokuz buçuk senelik zamanda öyle hadiseler yaşanmış ki, akıllara durgunluk veren o hadiseler neticesinde Türkiye tam bir kaosa sokulmuş, kimin ne yaptığı, kimin ne olduğu anlaşılmaz bir hale gelmiştir.

1950’den itibaren üç seçimi de—Halk Partisi ve şürekâsının her türlü ayak oyununa rağmen—milletin temsilcisi DP alınca, artık onun sonunu tayin eden ilk ihtilâl olan 1960 darbesi yapılmış, her şeyi alt-üst etmişlerdi. Sonraki dönemde yine toparlanan Demokratlar, 1965 ve 1969 seçimlerini de alınca, bu sefer sahneye başka taktikler sürülüp, dini siyasete âlet eden siyasî cereyan ortaya sürülmüş ve bir takım hadiseler neticesinde de (o hadiselerin birçoğunu yaşayarak geldiğimizden, anlatmaya kalksak sayfalar yetmez, ama bunların bazılarını zaman zaman gerek tarafımızca, gerekse başka kalemler tarafından yazılıyor) o tarihten itibaren Demokrat misyona öyle bir darbe vurulmuş ki, ondan sonra bugüne kadar daha belini doğrultamamıştır.

İşte 12 Mart sonrasında; Demokratların dağıtılması, ‘Siyasal İslâm’ı temsil edenlerin (yasaklı olmalarına rağmen, kanunu delerek) seçime sokulmaları, eşyanın tabiatına aykırı gibi gözüken Ecevit-Erbakan koalisyonu ve orada komünistlerin affıyla başlayan, 12 Eylül öncesi anarşi ve kaosun nüvesinin atılması gibi hadiseler ve zoraki nikâh gibi de olsa, memleketi komünist güçlere teslim etmemek için yapılan MC hükümetleri… Ve işin en kritik yanı olan askerlerin depreşen ihtilâlcilik oyunlarının sahnelenmesi işi vesâire, vesâire…

Bahsettiğimiz gibi, şer kuvvetlerin çeşitli ayak oyunları neticesinde Demokratların bir türlü tek başına iktidara gelemeyip, koalisyonların hüküm sürdüğü o günlerde (1977-78) Genelkurmay Başkanlığına giden yolda, o makama getirilecek paşaların bir macerası vardır. O günlerin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun Başbakan Süleyman Demirel tarafından ihtilâl çalışması içinde olduğu tesbit edilince, re’sen emekli edilmişti. Onun yerine gelecek olan kara kuvvetleri komutanı olarak Demirel’in adayı, Ali Fethi Esener’dir. Demirel, onun sağlam ve iyi bir asker olduğunu, milletin tasvip edeceği ve ihtilâle karşı bir yapıda olduğunu bildiğinden, kararnamesini hazırlayarak Köşk’e gönderir. Fakat kendisi de emekli bir paşa olan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk (60 ihtilâlinden sonra Cumhurbaşkanları süngü zoruyla, demokrat olmayan yollarla hep emekli paşalardan yapılıyordu), o kararnameye şiddetle ve inatla karşı çıkarak, yine Demirel’e göre sağlam bir yapıda olmayan Adnan Ersöz’ün kara kuvvetleri komutanı yapılmasını isteyerek, Esener’in kararnamesini hükümete geri iade etmiş ve Ersöz’ün üzerinde inat etmiştir. Çünkü kara kuvvetleri komutanı olacak şahıs, hemen sonraki dönemde genelkurmay başkanı olacaktır. İşte Demirel bunun hesabını yapmakta, ihtilâllerin önünü kesici tedbir olarak, Esener Paşa’da ısrar etmektedir. Ama maalesef, Cumhurbaşkanının inadını ve ısrarını aşamamıştır. Tabiî, komutanlık makamı da boş kalmayacağından, hakkı ve sırası olmamasına rağmen, aradan çıkan Kenan Evren ismi, Ecevit’in de girişimiyle Korutürk tarafından da desteklenerek ortaya sürülmüş ve zorlamayla o makama getirilmiştir. İlerleyen zamanda Evren, genelkurmay başkanı olmuş ve sonrasında da hepimizin bildiği gibi 12 Eylül 1980 meş’um ihtilâl-i hainanesi yapılmıştır.

Eğer, Demirel görüşünde muvaffak olup, Ali Fethi Esener Paşayı o makama getirebilseydi, bugün tarihimizde 12 Eylül diye bir hadisenin ismi zikredilmeyecekti belki de… Ama maalesef işte, bir tezgâhla milletin başına çorap ördüler. Türkiye’yi en az elli sene geriye götürüp, milletin hebâen hem malı, hem canı gitmiş oldu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*