12 Eylül´den 11 Eylül´e

6 Eylül, 11 Eylül, 12 Eylül ve kara Eylül… Eylül’ün benzini sarartan içindeki “kara haberler” mi? Bir zamanlar “kara eylül” demiştim. Sonra “eylüllere” haksızlık ettiğimi düşündüm. Bizim dünyamız tabiatın vedaına hüzünlenmeden, dünya; eylülün yakıcı hadiseleriyle sarsıldı, durdu.

12 Eylül 11 Eylül’den önce mi, sonra mı gelir? Öyle takdim-tehir cihetleri var ki… Düzcevabın işi olmasa gerek. Her ne kadar 11 Eylül’ün maddî boyultarı geniş, coğrafyaları birbirinden uzak, yani tüm dünyayı ilgilendiriyorsa da; Anadolu toprakları üzerinde, birinci derecede Müslüman Türk milletine yönelik, nifak esaslarına dayalı ve mahiyetçe küremizin birçok şerrine çekirdeklik yapabilecek “12 Eylül’ü” öne almak istiyorum. Çekirdek ve ağaç tercihlerini sizler yapacaksınız. Bir gün arayla—gerçi generallerimiz 11 Eylül akşamı harekete geçmişlerdi ya, neyse—meydana gelen bu iki insanlık faciasının aşağıdaki mukayeseleri varsın bazılarınca muhayyel bulunsun. Hatta mantıkla irtibatlı bulunmasın. Hakikatin aynalarca farklı yansıdıklarına şahidiz. Yalnızca aynamızdaki yansımaların mukayesesini aksettirmeye çalışacağız.

Her iki facianın da durup dururken gelmediğini sonradan öğreniyoruz. 12 Eylül’ün müsebbipleri detaylıca itiraf etmişlerdi. 2’nci Ordu Komutanı Bedrettin Demirel´in itirafları… İhtilâlin olgunlaşması için iki sene beklemişler. Tam altı bin cana mâl olmuş. Korutürk ihtilâlcilere gözcülük yapıyor, Mart çamurunda tankların yürümeyeceğini… Yani Eylül’ü salık veriyor, cumhurun başkanı… Amerikan ve İngiliz istihbaratından medyaya dökülenler de 11 Eylül’ün köklü bir hazırlıktan sonra yapıldığını gösterdi. Senaryonun kimin işine yaradığını takip edenler senaristlerle yüzleşebilir. Her iki senaryoyu hazırlayanların iki önemli silâhı vardı. Yalan ve tahrip…

Muhayyel düşmanlar ve düşmanlara ait örgütler üretilmişti. 12 Eylül “bölücülük” ve “irtica” demişti. Nurettin Ersin Paşa ile Evren’in “Hilvan- Siverek” hadiseleriyle ilgili beyanatları… Burada 12 Eylül’ün 28 Şubat’ı kapsadığını düşünüyoruz. Zamanla irtica heyûlası bölücülüğe geçti. Müslüm Gündüz, hizbullah ve yeşil sermaye… Fakat devlet hiçbir zaman bu muhayyel düşmanlarla yüzleşemedi… Ya 11 Eylülcülerin maskaralıkları… Hâlâ El-Kaide’nin mahiyeti bir sırdır. Neo-con’lardan başka bu örgüte ulaşan olmadı. Örgüt haberlerini dünyaya neo-con’lar neşrediyor. Bin Laden tam bir menkıbe kahramanı. İnsan üstü güçlere sahip bu adam “Hindukuş mağaralarından Amerika’yı kalbinden vurmasına” dünya hâlâ parmak ısırıyor… Siyonist âleti Saddam’dan sonra bir başka muhayyel kahraman: El-Zerkavî… Beşerdir bu, cehalet devrinde olduğu gibi “putunu” yapar, tapar ve sonra onu bir şekilde yer, imha eder…

Oniki Eylül’cüler muhafazakâr kesimleri kullandı. İhtilâlin ilk zamanlarındaki âyetli, hadisli demeçler… Umreler ve hatta Rabıtadan alınan yardımlar. Kullandıkları şahıslar “Erbakan çizgisine” daha yakın kişiler. Neticeyi biliyoruz. 28 Şubat hüsranı… Sonra da fikir ve siyasetin genlerine müdahale yapılarak oluşan köklü tahribat. Hâlâ devam etmiyor mu? Onbir Eylülcülerin diğer ismi yeni muhafazakârlardır. Önplanda dindar bilinen çevreler. Protestan evanjelikler… Mutaassıp Bush ve yardımcısının eliyle siyonistler dünya haritasını masaya yatırıyorlar. Dünyanın en tahripkâr teşkilâtları geri zekâlı ve küçük adamların arkasına gizlenerek dünyayı ateşe verdiler… Hatta işi “haçlı” savaşı söylemine kadar götürdüler… Neyse ki karşılarına Papa çıktı.

Her iki “Eylül” faciasının insan kayıpları da birbirine yakın… 12 Eylül’de; olgunlaşma döneminde 6 bin… Sonra otuz bin sivil ve yine altı bin resmî görevli… Yani toplam 42 bin… 11 Eylül’ün bilançosunu “yeni dinozorlar” saklıyorlar. Üç dört bin kule kurbanı… Kerry askerlerini Bağdat’tan çekene kadar rakkamlar denkleşir, kanaatindeyiz.

12 ve 11 Eylüllerin en mağdur kişisi “kadın”dır… Çocuklar kadınları taakip eder. 12 Eylül’den öncesinde gencecik evlâdını serseri kurşunlara kurban veren anneler “evlâd ateşini” sinelerinde söndürdüler. 12 Eylül’den sonra da hadiseler cinnet geçirdi… Binlerce anne kucaklarındaki yavrularıyla “meçhul” kurşunlarla can verdiler. Geride kalanlar da “malları talan ve garat” edilmişçesine şehir varoşlarında “bir dilim ekmeğe” muhtaç bırakıldılar. Ya biricik oğlunu “vatan görevine” gönderen annelerin ızdırabı…

Bu belânın müsebbibi 11 Eylül’cülerdi… 11 Eylül’ün bir hedefi de “Asya kadınının iffetiydi.” 11 Eylül üzerine hazırlanmış belgeseli imkân bulsam izleyeceğim… Nutuk ve türkülerle oğlunu Irak’a gönderen anneyi ve oğlu Kerbela’da helikopteriyle düşerken aynı annenin Beyazsaray´ın önündeki şivanını izlemek istiyorum… Tarih “işkence kadın kahramanı”nı ilk olarak Bağdat-Ebu-Gureyb’te 11 Eylülcülerle buldu. Müteşekkir olmalı. 11 Eylülcülerin cirminden dolayı İslâmı ve bilhassa “Müslüman kadını” gözlerine kestirmesi ilginçti… Afganistan ve Irak’a demokrasi götürdükleri gibi tüm Müslüman kadınları “tesettür” işkencesinden de kurtaracaklardı… Müslüman kadının tarihçesini ve bugününü bilemeyenlere birileri mutlaka hakikati anlatacaktır.

11 Eylülü yaşayanlar bizden daha şanslıydı. Afganistan ve Irak operasyonları bitmeden, galiplerin mızrakları düşmeye başladı. Evvelâ bilge ve belgeler konuştu… Sonra kitaplar… Kitapların aksi perdelere yansımaya başladı… İşin ucu kırk haramilerin sorgulanmasına doğru gidiyor. Petrol adam ve saf Hıristiyanlar faturayı öderlerken korkarım ki; Musevî asıllı Perle, Wolfowitz ve esas elebaşıları yine kurtulsun. Zira ciğeri kediye, bahçeyi hırsıza teslim etmişler. Henry Kissinger’i de 11 Eylül’ü araştırma komisyonu yapmışlar.

Biz hâlâ 12 Eylül’ün mengenesinde kıvranıyoruz. 12 Eylül’ü veya Kemalistleri tenkid edecek, mahiyetini anlatacak gazete yazılarına ulaşmak hâlâ güç. En büyük engel de “Kemalizmin nimetlerine tutsak” bazı dindarlarımız. Hakperest, hürriyetperver ve insaniyetli kitlelerin yolları derin nifaklarla kapatılıyor. Hak bir dinin pratiğini tahrip ve kamusal alandan sökme hareketi olan 12 Eylül, elbette hıristiyan ruhanileri hedef edinmiş 11 Eylül’den daha derin boyutlu ve tahripkâr olacaktı. 11 Eylülcüler Sünnetullah’ı tahrip, için enstitüler kurarken, 12 Eylülcüler İslâmın esas tatbiki olan Peygamber pratiğini tamamen yoketme sevdasına düştüler. Sünnet-i Seniyye´nin tahribi “Sünnetullah”ı tahripten daha büyük felâket olacaktı… Fakat görüldüğü gibi her iki tahripkâr hareket de paniğe kapılmış durum da… Kemalistlerin kamusal alan kavgasının sebebi, hakikat güneşinin Anadolu ufkundaki tezahürüdür. Yeni dinozorların Müslümanları nazilerle, Kur’ân-ı Kerîmi “Mein Kampf” ile karıştırmaları da bu cephedeki mağlubiyet paniğinin ilk belirtileri olsa gerek.

“Bir gün olur elbette doğar şems-i hakîkat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*