14 Mayıs bayramları

14 Mayıs Bayramı dediğimizde, birçoğumuzun zihninde; tek parti istibdadından kurtulan Türkiye’de “demokratların iktidara gelişi” olan o mutlu gün canlanacaktır. Doğrudur. Zındıkanın gizli parmağıyla gerçekleşen “kanlı 27 Mayıs cinayetinin” yirmi seneyi aşkın bir sürede “bayram” olarak millete dayattırıldığı bir ülkede, 14 Mayıs’ın “hürriyet bayramı” olarak kutlanmasından daha makul ne olabilir ki?

Bu seneki 14 Mayıs Bayramımız biraz daha geniş çerçeveli oldu. Her sene kutladığımız “Avrupa’da Bediüzzaman Günleri”nin ilkinin 14 Mayıs’a denk gelmesi “güzel bir tevafuk” oldu. Katolik âleminin dinî Pfingsten Bayramından istifade eden Avrupa Nur Cemaati, belki de farkına varmadan “çifte bayramı” kutlama imkânı buldu.

Said Nursî Hazretlerinin hayatını ve cihadını az çok okuyanlar, hürriyet-demokrasi kelimesinin Nur talebeleri açısından ne kadar önemli olduğunu bilirler. Osmanlı-Türkiye coğrafyasının “demokrasi tarihini” araştıracak tarihçiler açısından da Said Nursî Hazretlerinin “hürriyet mücadelesi” çok önemlidir. Çocukluk ve gençlik yıllarında hürriyet uğruna dûçâr olduğu zahmetler meşhurdur. Cezireli Hamidiye paşalarından Mustafa Ağa’ya karşı verdiği mücadeleden, Van Valisi Tahir Paşa’nın konağındaki “izzetli duruş”a kadar… Osmanlı komutanlarından Sadettin Paşa’nın yardımıyla İstanbul’a geldiğinde; yöre halkını temsilen geldiğini ve ihmal edilmiş şarkın bir meb’usu hüviyetiyle İstanbul’da meşhur musibetlere giriftar edildiğini, o­nun hayatını okuyanlar elbette bilirler.

“Hürriyet-demokrasi” zaviyesinden ilk eserleri olan Divan-ı Harb-i Örfî, Münâzarât, Hutbe-i Şamiye ve Sünûhat incelendiğinde, günümüz Türkiye’sinin demokrasi açmazlarını halleden, karanlık sokaklarını aydınlatan ve hürriyet düşmanlarını bertaraf eden yüzlerce prensip, bilgi ve anayasal kaidelerle dopdolu olduğunu görürüz. Bilhassa komita diktatörlüğünün mahiyetini şerh eden ve kaostan çıkış yolunu gösteren Divan-ı Harb-i Örfî eseri, dahilî ve haricî sıkıntılarımızı da giderecek boyuttadır.

14 Mayıs 1950 bir neticedir. Said Nursî’nin yarım asırlık mücadelesinin neticesidir. Bu hükme itiraz edenlerle, bu gazetenin tüm okuyucuları bilgi ve belgelerin ışığında fikrî teâtiye hazırdırlar, kanaatindeyim. İttihatçıların o günlerde Anadolu’da kurmakta oldukları “komita diktatörlüğünü” çok önceden haber veren Said Nursî Hazretlerinin “Takrir-i Sükûn” kanunuyla pekişecek istibdada karşı, millet meclisindeki o­n maddelik dersi de tarihî bir beyannamedir. Cumhuriyeti, idarede din-devlet ölçülerini ve demokrasimizin renk ve çizgilerini ilk defa yazıyla tesbit eden yine Bediüzzaman Hazretleridir.

Amerika’nın 11 Eylül sonrası cinayetlerini demokrasi adına işlemesi, Fransa’nın Afrika’daki zulümlerini aynı karede icrası ve dünyayı desiseleriyle ateşe veren İngiltere’nin her mahfilde kendisini “hürriyetçi” göstermesi Müslümanlar nezdinde demokrasi kelimesinin sicilini kirletmiştir. Said Nursî Hazretleri’nin Divan-ı Harb-i Örfî’deki “Şeriat âleme gelmiş, tâ ki istibdadı kaldırsın” meâlindeki ifadesi demokrasimizin rengini gösteriyor kanaatindeyiz. Kendilerini Avrupa’nın nâmeşrû çocukları sayan, Batı’daki her türlü iğrençliği “hürriyet-demokrasi” ile ifade eden, kuvvet ve menfaate tapanların demokrasi anlayışları ile Türk milletinin demokrasi anlayışı, Ağrı Dağı ile Lut Çukuru kadar birbirinden uzak ve farklıdır. Bazen papağana, bazen maymuna özenerek “İkinci Avrupa”nın günahlarını demokrasi zannedenlere karşı Türk milletinin bağımsızlığına çalışan “hakîki hürriyetperverlerin” Said Nursî’yi okumaları bir zarûrettir.

Bir hususu tekrarlamak istiyoruz. Avrupa, yalnızca bu ahlâksızlardan ibaret değildir. Hakîki Avrupa; insanlık ve hakîki Hıristiyanlık değerlerini esas alan, Müslümanlarla dost, AB çerçevesinde kıta ve dünya barışına çalışan Avrupa’dır. Keyfiyette de, kemiyette de sefih İkinci Avrupa’dan kuvvetlidir. Fakat tahrip kolay olduğundan İkinci Avrupa’nın gürültüsü daha fazla çıkıyor. Hem de tahripkâr İkinci Avrupa, Türkiye’deki münafık yandaşlarıyla birlikte çalıştığı halde, hürriyetperver ve hamiyetli Türkiye henüz istenilen mânâda birinci Avrupa’yla beraberliğe gidebilmiş değildir. Bu hususun çerçevesi, izahı ve planı da Said Nursî’de vardır.

Avrupa Nur Cemaati 14 Mayıs günü bin kişinin üzerindeki cemaatle “Doğru İslâmı” konuştu. Fakat Doğru İslâmın içinde “doğru demokrasi” de vardı. Bu duygularla 14 Mayıs bayramlarını tebrik ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*