2011 Yılı ve Fecr-i Sadık

2011 yılının ilginç bir yıl olacağı daha yıl girmeden belli olmuştu. Bir hafta öncesinde Hür Adam filmi nedeniyle Bediüzzaman Hazretleri bir anda ülke gündeminde baş köşeye oturmuştu. Günlerce tartışmalar ve müzakereler yapıldı. Üstadın şahsı, davası ve eserlerinde ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri bir çok kesim tarafından müzakere konusu edildi. Tüm bu gelişmeler ülkemizde din ve vicdan hürriyeti açısından olumlu gelişmelerdi.

Ardından İslam dünyasında ilginç hadiseler olmaya başladı. Tunus’ta başlayan ‘Yasemin Devrimi’ tüm Arap dünyasında adeta domino etkisi yaptı. Tunus’un ardından Mısır’da büyük halk harekeleri meydana geldi. Sembolleşen ‘Tahrir Meydanı’ gösterileri otuz yıllık Mübarek rejimini bitirdi. Eminiz ki, bundan sonra hak ve hürriyetlerin yerleşmesi hususunda olumlu gelişmeler olacaktır. Mısır İslam dünyası için çok önemli bir ülkedir. Şayet hak ve hürriyetleri esas tutup demokratik yönetimi tesis edebilirse İslam dünyası çok şey kazanacaktır. Belki de tüm Arap alemindeki istibdat rejimleri son bulacaktır. Tıpkı Libya’da olduğu gibi. Bu gün için Kaddafi zulmüne devam etse de, hürriyet hareketlerinin önünde durmak mümkün değildir. İnsanlık alemindeki misaller buna açık delildir. Yemen, Cezayir ve Ürdün gibi ülkelerdeki gelişmeler de olumlu hareketler olarak gözüküyor. İnşallah tüm İslam dünyası baskıcı ve despot rejimlerden kurtulur ve İslam dairesindeki hak ve hürriyetlere kavuşur.

2011 yılı ilginç bir yıl olacak diye başladık. Tam biz bu satırları yazarken Erbakan’ın vefat haberi geldi. Bu da yine bu yılın çok ilginç bir yıl olacağının işareti. Zira son kırk yılın en önemli siyasi kişiliklerinden birisi olan Merhum Erbakan dünya hayatından ahiret hayatına intikal etmiştir. Allah rahmet eylesin. Bu durum ülkemizdeki bazı dengeleri doğrudan etkileyecektir. Üstelik haziran ayında yapılacak bir seçim de ilginç gelişemeler sahne olacak gibi.

Biz bu noktada, 2011 yılının çok ilginç gelişmelere gebe olduğu ve daha da olacağı gözüken bir zamanda, Üstad Hazreterinin Hutbe-i Şamiye adlı eserinde geçen müjdeli bir ifadesini kısaca tahlil etmek istiyoruz.

İşte ilgili ifade bu:

“Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkişafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emâreleri göründü. Yetmiş birde fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sâdık çıkacak.(Hutbe-i Şamiye, s.34)”

Burada üç mühim tarihe not düşülmüş.

1- Kırk beş sene evvelki fecrin emareleri:

Bu tarih bizdeki hürriyetin ve II: Meşrutiyetin ilanı tarihlerinin başlarına dikkat çekiyor. ‘Kırk beş sene evvel’ olan ifade yine Hutbe-i Şamiyede aşağıdaki gibi tanımlanmış.

“Eski Said, hiss-i kablelvuku ile 1371’de, başta Arap devletleri, âlem-i İslâm’ın ecnebî esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edeceklerini, kırk beş sene evvel haber vermiş. İki Harb-i Umumî ve 30-40 sene istibdad-ı mutlakı düşünmemiş. 1370’de olan vaziyeti 1327’de olacak gibi müjde vermiş, tehirinin sebebini nazara almamış.(Hutbe-i Şamiye, s.29)”

2- 1371 yılı:

Bu yılda ise fecri sadıkın başlayacağı ifade edilmiş. Ancak bu fecrin geçici bir fecr olduğu da nazarlara sunulmuş. Zira bu fecr, kazip bir ferc olarak tanımlanmış.

3- 30-40 yıl sonra ferc-i sadık çıkacak:

Buradaki otuz-kırk yıl ifadesi 1371 yılına isnat edildiğinde 1401 ve 1411 yıllarına tekabül ediyor. Miladi olarak da 1980 ve 1990 yılları gibi. Ancak eğer ifadedeki 30-40 yılı üstü üste toplarsak bu da 2021 yılına denk geliyor. Zaten fecr dediğimiz hadise bir süreç olarak ele alınmış. Zira fecr tabiri gün doğumundan önce başlar ve uzun bir süre karanlıkla birlikte aydınlık vardır. Güneş tam olarak çıktığı zaman dünya nura kavuşur. Demek ki fecr-i kazip ve fecri sadık sonrası karanlıkla birlikte aydınlığa ve nura doğru giden bir süreç vardır. Ancak bu süreç içinde sürekli olarak aydınlık artar ve karanlık azalır. Dünya ve ülkemiz ölçeğindeki hadislere bakarsak bu durumu net olarak görebiliriz.

Bu noktada, Üstadın aşağıdaki ifadesi bizlere ayrı bir şevk ve ümit vermekle yine aynı hususa temas ediyor:

“Suâl: “Tarif ettiğin meşrûtiyetin ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?”
Cevap: Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zîrâ sizin şu vahşetengiz, cehâletperver husumetefzâ olan sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehâlet ejderhasından, husûmet kurtlarından bîçare meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesâret edemez. Eğer siz tenbel kalıp da onun yolunu yapmazsanız, tenbellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemâlini göreceksiniz. (Münazarat, s.29) “

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*