50 yıl sonra “kara” tarih

Dün demokrasiye indirilen en büyük darbenin, demokrasi için kara günlerin başlangıcı olan 27 Mayıs ihtilâlinin yıldönümüydü. 20 sene boyunca bayram olarak kutlayanların yıllar sonra utançlarından yüzlerinin kızardığı günlere gelindi. “Başbakanı ve iki bakanı idam ettiler.

Birçok CHP’li, benim gibi bu idamları az buldu. 50 yıl geçtikten sonra bunun acısını ve utancını yaşıyorum.” (Oral Çalışlar, Radikal, 22.5.2010) sözleri de bunlardan birisi.

27 Mayıs ihtilâli askerî darbeleri başlatan kanlı bir ihtilâldir. Bu ülke başbakanını ve iki bakanını asarak demokrasi tarihine kara bir leke bırakmış, demokrat dünyaya Türkiye’yi rezil etmiştir. Onları asanların şimdi esamesi okunmazken ve hayırla yad edilmezken, 50 yıl sonra o dönemde yargılananlar, hapis cezası alanlar, zulüm görenler, idam edilenler hayırla yad ediliyor, rahmetle hatırlanıyorlar. Ancak şurası muhakkak ki, 50 yıl sonra bile bundan ders çıkarılmadığı gözleniyor. Son birkaç yıldır ortaya çıkan gelişmelere göre hâlâ iktidara karşı darbe planları yapılması da “darbeci, ihtilalci kafaların” varlığını gösteriyor.

Genç nesillere bu dönemi hatırlatmakta fayda var. Yeni neslin demokrasi için ödenen bedelleri, yapılan mücadeleleri unutmaması ve tarihten ders çıkarması için bunların yazılması gerekiyor. Genç nesil demokrasi bayramını da demokrasi tarihimizdeki kara lekeyi de iyi bilmelidir.

50 yıl önce Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, Türk demokrasi tarihi için utanç verici bir kararla idam edilmişti. 27 Mayıs 1960 sabahı devrilen DP iktidarının yöneticileri, Millî Birlik Komitesi (MBK) tarafından Yassıada’da kurulmuş olağanüstü bir mahkeme olan Yüksek Adalet Divanına çıkarılmıştı. Mahkeme, “anayasayı ihlâl” ile suçladığı DP yöneticilerinden 15’ine idam, diğerlerine de ağır hapis cezaları verdi. İdam cezalarından 12’si MBK tarafından müebbet hapse çevrildi. DP iktidarının Başbakanı ve Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan ise idam edildi. Menderes, ‘son arzusu’ sorulduğunda, “Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın” demişti.

Yassıada Mahkemeleri tam bir hukuk faciasıdır, hukuk katledilmiştir. Türkiye dünyada itibar kaybetmiştir. 27 Mayıs Türkiye’de demokrasinin, demokratikleşmenin önünü tıkamıştır. Hem 27 Mayıs’ta hem de daha sonra, “Türk ordusu bir kere daha tarihî bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dahilde memleketi buhran ve felâkete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır” türü birbirine benzer ifadelerle gerekçeler üretmişlerdir.

Bu darbe, daha sonra 1971 muhtırasını, 1980 ihtilâlini, 28 Şubat sürecini getirmiştir. Burada gerçek olan şu ki, bu ihtilâl ve muhtıralar hep demokrat misyona yapılmıştır.

Peki ne yapmıştır Demokrat Parti? Millete millet olduğunu hatırlatmış. Ulus’a giremeyen çarıklı köylüler özgürce girebilmiştir. Ülke için yaptığı maddî hizmetlerinin yanında manevî hizmetlere önem vermesi misyonun olmazsa olmazı olmuştur. DP’nin ilk icraatı ezân-ı Muhammediyeyi (asm) aslına çevirmek olmuş, iktidara gelmesinin üzerinden 1 yıl geçtikten sonra imam hatipleri, 7 yıl sonrada Yüksek İslâm Enstitülerini açarak milletin manevîyatı alanında büyük hizmetler yapmıştır. Radyoda dinî program yapılması yasağı kaldırılmış, okullara din dersi konulmuştur…

* * *

İbret-i âlem için o günlerde çıkan gazete başlıklarını taramak suretiyle bu konuda bir araştırma yapıp, doktora tezi olarak yayınlayan İrfan Neziroğlu’nın notlarından aktaralım:

“Bayram sevinci: İstanbul bayraklarla donandı.” (Hürriyet, 27 Mayıs 1960)

“Hürriyet hareketi”, “Millî İnkılâp” (Hürriyet, 29-30 Mayıs 1960)

“Türkün vakarına yakışan bir ihtilâl” (Cumhuriyet, 28 Mayıs 1960)

“Mustafa Kemal ihtilâlinin devamı” (Cumhuriyet, 5 Haziran 1960)

Sonrasında da ihtilâli haklı çıkarmak için olmadık yalanlara başvurup halkı kandırmaya yeltenmişlerdi. “Şehit cesetleri kıyılıp hayvan yemi mi yapıldı?” (Cumhuriyet, 4 Haziran 1960) “Buzhanelerden toplu olarak cesetler çıktı…” (Milliyet, 2 Haziran 1960.)

Bu ve benzer iftiralar atmaktan da geri durmamışlar. Çamur at izi kalsın mantığı tâ o zamandan bu yana devam etmiştir. Teknoloji bu kadar ilerlemediği, özel televizyonlar, gazeteler, internet yaygınlaşmadığı için de milletin tek haber kaynağı olarak bunlar vardı. Böyle yalan dolanlarla milleti aldatmaya çalışmışlar. Ama milletin sağduyusu her zamanki gibi galip gelmiş. İhtilâlden sonra yine DP’nin devamı olan parti iktidara gelerek bu oyunları boşa çıkarmıştır.

Geldiğimiz safhada şunları söyleyebiliriz. Darbelerin iyisi-kötüsü, haklısı-haksızı olmaz. Demokrat düşünenler için darbeleri tasvip etmek mümkün değildir. Başarılı olmuş, başarısız olmuş, teşebbüs aşamasında olsun bunların hepsine karşı olmak herkesin görevidir. Demokrasiye, millî egemenliğe, milletin irâdesine inanılıyorsa darbelere karşı olmak de gerekir.

50 yıl sonra hâlâ darbeleri, muhtıraları, ara dönemleri konuşuyor olmamız demokrasimiz açısından üzüntü vericidir. Bu da demokrasi için daha epey yol almamız gerektiğini ortaya koyuyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*