50. Yıla Dair

Türkiye Yazarlar Birliği’nin kongresi için Ankara’ya vasıl olduk. Bir otobüs dolusu gazeteci ve yazar dostumla birlikte seyahat ettik.Ben her zaman bu tür seyahatlerde yolculuklarda yapılan sohbetlere bayılırım. Böylelikle hem yeni arkadaşlıklar edinirsiniz hem de sohbetin tadına varamazsınız.
Bir otobüste eğer yol arkadaşınız “edebiyatçı,” “yazar,” ve “akademisyen” ise konu başlıkları bellidir:

Kitap ve yazı.

Hal böyle olunca, konuşmacılar da kitap gibiydi.

Onları izlerken, muhataplarına nezaket ve saygı çerçevesinde konuşuyorlardı. Yabancı yazarlardan tutun, yerli yazarlara… Şairlerden tutun, romancılara… Kitapla ilgili ne varsa, yol boyunca onları dinledim, notlar aldım.

Bu vesileyle TRT 2’nin yayınları aklıma geldi. Kanal, ekrana getirdiği birçok projeyle kültür sanat alanında hayli yazarı ekrana davet etti. “Şairane,” “Düşlerle Gelen,” “Ebrudan,” “Edebiyat Yarımküre,” “Sanat Yarımküre,” “Edebiyat Mekan,” “Şehir Mekan,” “Tarih Mekan,” “Kent ve Kültür,” “Edebiyat Kuşağı”… gibi birçok yapımı ekrana getirerek kültür sanat severleri sevindirdi.
Ama ne yazık ki, yeni yayın formatı değişti TRT 2’nin…
Şimdi daha çok haber kanalı oldu ve bilemiyorum, iyi mi etti, kötü mü?

*

Ankara dönüşü, İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin vefatının 50.yıldönümü münasebetiyle düzenlenen panele gittik.
Bu paneli “Risale-i Nur Enstitüsü” organize etmişti. Çok değerli organizatörlere ben buradan teşekkür ediyorum.

Gerçekten dört dörtlük bir organizasyondu. Özellikle medya sponsoru olan “Yeni Asya Medya Grubu”na da ayrıca teşekkür etmek boynumun borcu.
Çünkü ilk kez bir panelde, konuşmacıları çok rahat izleme imkanı bulabildik ve doyurucu bir söyleşi izledik diyebilirim.
Hele orada eski/yeni dostlarımla bir arada olmak ayrı bir bayram havasıydı.

Hatta kongreye birlikte geldiğimiz büyüğüme şöyle dediğimi hatırlıyorum:

“Bugün nurun bayramıdır.”

*

Panelde masa çalışmalarının ortaya koyduğu gerçeklere bakıldığında, Risale-i Nur odaklı çalışmaların ne kadar kapsamlı bir reçete sunduğu gözler önüne serildi.

“Çağımız Sorunlarına Çözüm Arayışları ve Bediüzzaman modeli” konulu masa çalışmaların ana başlıkları şunlardı: “Din ve Siyaset,” “Demokrasi ve İnsan Hakları,”

“Kürt Sorunu,” “Dünya barışı,” “İnsan, İman ve Ahlak,” “Kadın ve Aile,” ve “Gençlik”ten oluşuyordu.

Yine bu çerçevede, panelistler de “Bediüzzaman ve Demokratik açılımı” konuştu.

Elbette, “Kemalizm”in dayatmacı ve ayrımcı politikaların sistemi tıkadığı ve çıkış yolunun Risale-i Nur’da olduğu gerçeğini panelistler bir kez daha dile getirmiş oldu.
Gerek Prof. Doğu Ergil’in konuşması, gerekse Prof. Mithat Sancar’ın ifade ettiği gerçeğe bakılırsa artık Risale-i Nur bir ihtiyaç.

Gazeteci Yazar Nazlı Ilıcak her ne kadar Risale-i Nur’u okumaya fırsat bulamadığını ifade etse de, bu ülkede Bediüzzaman Said Nursi’nin çok tartışıldığını ve hep gündemde olduğuna dikkat çekti.

Madem Ilıcak, mesleğinde “duayen” olarak anılıyor, o halde bu ülkenin yetiştirdiği manevi bir önderin eserlerini araştırmamanın büyük bir eksiklik olduğunu hissetmeliydi.

Ilıcak, HSYK konusunu ayrıntılarıyla anlatırken öylesine çaba sarfetti ki, “Keşke, bu sarfettiği enerjiyi aylar öncesi konuşma yapacağı panel için harcayıp, Risale-i Nur’u inceleyebilseydi” diye içimden geçiriverdim.

Artık şu nokta iyice anlaşılmalı:

Risale-i Nur “aydın”lara muhtaç değil.

Aydınlar Risale-i Nur’a muhtaç.

Çünkü aydınlar, Risale-i Nur’u anlamaya ve anlatmaya mecburdur.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*