AB seçimleri bir şeyler söylüyor, bize…

Image
Avrupa Parlamentosu seçimleri yapıldığında, Köln´de tatlı bir telâş vardı. Bediüzzaman Hz.lerini anma veya “Nurun bayramı” münasebetiyle vatandaş olanlarımız yalnızca reylerini kullanabildiler. Sonuçlarını değerlendirme fırsatı da bulamadık. Zaten Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi. 11 Eylül ihtilâlini gerçekleştiren Neocon ve neolibarellerin büyük gayretiyle AB projesi aleyhinde bir hava oluşturulmuştu.

Çekirge afatıyla Köpek balıklarının sebep olduğu küresel krizden tutunuz, neolibarellerin hâlâ kontrollerinde tuttukları Romanya ve Bulgaristan´daki rüşvetler ve kaybolan paralar AB´ye fatura ediliyordu. Almanya’nın yirmi otuz sene öncesinin müreffeh günlerine duyulan tahassür, eski komünist bayan Merkel´in fevkalâde kötü politikalarından ziyâde, AB’nin gelişmesine ve global bir güç olma eğilimine bağlanıyordu. Kurulduğu günden bu güne hiç bu kadar karşıt lider ile karşılaşmamış AB’nin parlamento seçimlerinden ümit verici bir netice beklemek, elbetteki beyhude olurdu.

Türkiye’de demokrasiyi kötü göstermeye çalışan kemalist mason ittifağına benzer bir ittifağın Avrupa´da yoğunca çalıştığını belirtmeden geçmeyelim. Küresel sermayeyi ele geçiren eski komünistlerin (neocon–neolibareler) halkların iradelerinin meclislere yansımasını engellemeleri, zamanımızın en dehşetli hareketlerinin başında geliyor. Bozulan insan ahlâkından yararlanan bu insanların Avrupa’da çevirdikleri dolaplarla Türkiye’de döndürdükleri oyunlar arasında aslında pek fazla fark görünmüyor.

Mesele elbetteki hastalığın teşhisine bağlanıyor. Fikren ve yaşayışça birbirinden uzak olan iki Avrupa’nın zihinlerindeki karmaşası, problemlerin çözümünü de zorlaştırıyor. İnsanî değerleri, insanca yaşamayı, hak ve hürriyetleri, adaletli bölüşmeyi ve inançlara saygıyı ilke edinmişlerin kendilerini net ifade eden başka da çıkış yolu gözükmüyor. Bilerek kaos üreten veya kaos tezgâhlarını destekleyen siyasetçilerin indirilmesi, insaniyeti kurtarmaya çalışanlar üzerine vecibe oldu.

Eskiden Avrupa’daki partilerin seçim beyannameleri, tüzükleri ve beş yıllık projeleri seçmenler için önemliydi. Fakat fırıldaklığı, yalanı, hipnotik konuşmaları ve milletin servetinden çaldıkları paralarla rüşvet olarak dağıtan ikinci Avrupa’nın “Yeni tip siyasetçisiyle”, artık Avrupa milletleri ne seçim beyanlarına, ne taahhütlere ve ne de tüzüklere artık inanmıyorlar. Siyasetçiye karşı duyulan emniyetsizliğin oluşturduğu bir kaosta yapılan AB seçimlerine olan zamanların en düşük iştiraki de yukarıdaki bilgilerimizi doğruluyor. Bu haliyle anarşi, kaos, terör, tembellik ve ahlâksızlık yetiştiren ikinci Avrupa’ya, birilerinin fikren ‘dur’ demesi gerekiyor.

Amerika’daki neocon ve neolibarel yapılanmaların anavatanı bildiğimiz gibi Avrupa’dır. Her ne kadar dünyaya zarar vermek üzere hazırlanan 11 Eylül Amerika’da hazırlanmışsa da, asıl gövdesi küçük kıt’adadır. Umulur ki, Bayan Clinton’un hariciye bakanı olduğu Obama hükümeti, 11 Eylül çetesinin tesirini kırarak, hem Avrupa’ya, hem de dünya’ya müsbet bir yansımada bulunurlar. Bilhassa demokratların arasına sızmış neolibarellerin teşhisi, temyizi ve icraat dışı bırakılmaları, hem genel olarak Batı dünyasında ve hem de dünyada büyük hayırların kapılarını açacaktır.

Hâlâ Soros’un Açık Toplum Ensititüsünün verileriyle hareket eden Türkiye Müslümanlarının hal-i pür melâli, Avrupa’da daha içler acısıdır. Zira Avrupa’da yine yanlışa yanlış diyenler olduğu gibi, medyanın ekseriyetini bizde olduğu gibi bu habis sermayenin pis emellerine çekmiyorlar.

11 Eylül’den bu yana dünya servetinin önemli bir kısmını “sihirbazlarla” çalan ikinci Avrupa’nın bu şekilde devam etmesi zor görünüyor. Denizin biteceği, hazır paranın tükeneceği, servetleri çalınan insanların uyanacağı ve küresel çetelerin şeffaf sokaklardan kovalanacağı zamanların uzakta olmadığını çok kimseler değişik üslûplarla ifade ediyorlar. Her hadiseyi emellerine kullanmayı tiryakilik haline getirmiş Kemalist Mason ittifağıyla ikinci Avrupa dediğimiz saldırgan sefih dinsizlerin zillet içinde kıvranacakları günleri insanlık beklemede haklı değil mi?

AB’nin bir insanlık, medeniyet ve barış projesi olduğunun şuuru içinde çalışan “Avrupa’nın hakikî sahipleri” Sarkozy, Berlosconi ve Merkel musîbetlerinin önümüzdeki yıllarda sona ereceğini satır aralarında ifade ediyorlar. Dünyanın en şiddetli iç çatışmasının birinci ve ikinci Avrupa şeklinde yaşandığı şu kıt’adaki seçimlerin neticeleri, büyük Avrupa için hayırlı uyanışlara vesile olacağı kanaatindeyiz. Murahabe, teşhis ve taakib “İnsaniyet seviyesine” çıkacak, İnşaallah.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*