Abbas ibn Mirdas

Abbas ibn Mirdas, şair kimliği ve kahramanlığı ile tanınıp meşhur olmuş sahabedendir. Müslüman olmasına putu sebep olmuş, Dımar adı verilen putunun kurtuluşuna nasıl sebep olduğu Risâle-i Nur’da zikredilmiştir. Katıldığı savaşlarda kahramanlık şiirlerini okuyarak, bu duyguları coşturmuştur. Savaş ve seferler dışında kabilesinin yanına dönmüş, Mekke veya Medine’de fazla bulunmamıştır. Peygamber Efendimizin (asm) yanında fazla bulunmamış olmasından dolayı çok az sayıda hadis rivayet etmiştir.

Hakkında ayrıntılı bilgi olmadığı gibi doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Huneyn Savaşı sonrasında, kendisine verilen ganimeti az bulmuş ve rahatsızlığını şiirle dile getirmiştir. Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz, O’nu, kalbi İslâm’a ısındırılanlar sınıfına dahil etmiş ve o oranda ganimet verilmiştir. Künyesi, Ebü’l-Heysem Abbas bin Mirdas bin Ebi Amir es-Sülemi şeklindedir.

Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Yeterli bilginin olmayışının belki de önemli sebeplerinden bir tanesi, savaş ve seferler dışında Medine’de kalmaması ve kabilesinin yanına gitmesidir. Dolayısıyla kaynak eserlerde kendisi ile bilgiler fazla yer almamıştır.

Doğum tarihi hakkında kesin bilgi olmadığı gibi, vefatı hakkında da fazla bilgi yoktur. Ne zaman ve nerede doğduğu bilinmemektedir.

Abbas, şair kişiliği, cesur ve güçlü olmasıyla tanınmaktaydı. Cahiliye devrinde kendisine içkiyi yasaklayıp içmeyenlerden birisiydi. Abbas’ın babası Mirdas, Dımar adı verilen puta tapmakta ve ailesinden de bunu istemekteydi. Vefatından önce, hasta yatağında, oğlu Abbas’ı yanına çağırarak, “Yavrucuğum! Dımar’a tap! Çünkü, o, sana yarar da verir, zarar da!” dilek ve vasiyetinde bulundu. (M. Asım Köksal; İslam Tarihi, 15. C., Şamil Y., İstanbul, t.y., s. 150-151)

Risâle-i Nur’da, Abbas’ın isminin zikredilerek belirtildiği gibi, iman etmesine tapılan putları Dımar vesile oldu. Abbas’ın babasından kalma Dımar adlı putundan, günün birinde, “Muhammed gelmeden evvel bana ibadet ediliyordu. Şimdi Muhammed’in beyanı gelmiş, daha o dalalet olamaz” (Mektubat, 1994 s. 175-176) mealinde ifadeler duyuldu. Bir diğer rivayete göre dile gelen Dımar; “Süleym’den olan bütün kabilelere deki, Dımar yok olup gitti, artık! Mescid-i Haram halkı ise yaşıyordur! Çünkü, Kureyşlilerden doğru yolu bulmuş olanlar, Meryem’in Oğlu’ndan sonra Peygamberliğe ve Hidayete varis oldular! Muhammed Peygamber’e Kitab’ın gelmesinden öncesine kadar tapılıp duran Dımar da yok olup gitti artık.” (M. Asım Köksal, age., s. 151) dedi.

Dımar’dan söz konusu sözleri duyan Abbas, putunu yakıp Peygamber Efendimizin (asm) yanına gitti ve Müslüman oldu. Kendisi ile birlikte kabilesinden bazı kimseler de iman ettiler. Bu sıralarda henüz Mekke fethedilmemişti. Abbas, kabilesinden topladığı dokuz yüz kişilik bir kuvvetle Mekke’nin fethine katıldı. Daha sonra gerçekleşen Huneyn Savaşı’na da katılarak kabilesinin kuvvetlerinin başında bulundu.

Huneyn Savaşı sonrasında elde edilen ganimetleri Müslümanlara dağıtan Peygamber Efendimiz, bazılarına fazla hisse vermekteydi. Fazla pay verilenler, kendilerine “Müellefe-i Kulûb” denilen, yani kalpleri İslâm dinine ısındırılacak olanlardı. Çünkü, bunlar henüz yeni iman etmiş ve İslamiyet’i tam olarak öğrenmemişlerdi. Abbas bin Mirdas, bazı kimselere fazla ganimet malı verildiğini öğrenince rahatsızlığını şiir yazarak dile getirdi. Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz kendisine daha fazla ganimet malı verilmesini emretti. Böylece kendisi de Müellefe-i Kulûb denilen kimseler arasına dahil edildi.

Peygamber Efendimiz (asm), Abbas’ın söz konusu şiirini duyduktan sonra, Bilal’i Habeş’e götürüp dilini kesmesini buyurdu. Abbas ise sahiden dilinin kesileceğini sanarak bağırmaya ve orada bulunanlara dilinin kesileceğini söyleyerek haykırmaya başladı. Abbas’ın fazla bağırdığını gören Bilal-i Habeş, Peygamber Efendimizin, kendisine, bir takım elbise vermesini ve bununla dilini kesmemi, söyledi. Yani, aslında dili kesilmeyecek, sadece söz konusu şiir gibi şiir söylememesi sağlanacaktı. Nitekim alıp götürüldükten sonra önce kendisine bir takım elbise verildi ve akabinde razı oluncaya kadar deve verildi. Böylece dili kesilmiş oldu. (M. Asım Köksal, age., s. 502-503.

Abbas bin Mirdas’ın bir ara sefer ve savaşa katılmasına Peygamber Efendimiz tarafından izin verilmedi. Çünkü, annesinin yanında kalmasını ve izni olmadan ayrılmamasını emretmiş, “Çünkü, cennet ananın ayağının altındadır” diye buyurmuştu. Başka bir seferinde, bir kimse tehlikeli bir sefere çıkacağı zaman anne-babasının iznini almadan çıkmamasını tembihlemiş, buna karşılık tehlikeli olmayacak bir sefere ve ilim tahsili için çıkılacak yolculuklarda izin alınmayabileceğini buyurmuştur.

Şair kimliğiyle tanınan Abbas, başta Huneyn Savaşı olmak üzere, katıldığı savaş ve seferlerde müminlerin kahramanlık duygularını coşturan şiirler okudu. Onun okumuş olduğu ve kendisine atfedilen şiirlerinden bazıları günümüze kadar ulaştı. Şiirlerinin toplandığı Divan’ı, Abdullah Tusî, İbnü’s-Sikkit ve Ali bin Abdullah tarafından tertip edildi. Bu tertip ve düzenleme sayesinde günümüze kadar ulaştı. Şiirlerinin yetmiş tanesinin yer aldığı eser, Yahya Cübûri tarafından, Divanü’l-Abbas bin Mirdas es-Sülemi başlığı altında neşredildi.

Abbas bin Mirdas, savaş ve seferlere katıldıktan sonra Mekke veya Medine’de kalmayarak kabilesinin yanına giderdi. Peygamber Efendimizin yanında fazla bulunmamış olmasından ötürü rivayet ettiği hadis çok sınırlı olmuş ve sadece dört hadis rivayet edebilmiştir. Hazreti Ebu Bekir’in (ra) kısa süren halifeliği sırasında pek bir faaliyetin içinde bulunmadığı tahmin edilmektedir. Hazreti Ömer’in (ra) halifeliği sırasında ise bulunduğu yerden ayrılarak Basra’ya gitti ve buraya yerleşti. Bir süre burada yaşamını devam ettirdi ve Hazreti Osman’ın halifeliği zamanında vefat etti. Doğum tarihi gibi vefat tarihi de kesin olarak bilinmemektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*