Açılıma kendi nefsinden başlamak

Image

Yenilenmek, tazelenmek, silkinmek, kendine gelmek, makulde buluşmak çok güzel bir şey. Hoş bir davranış. Mükemmel bir gidiş.

Çünkü insanoğlunun fıtratı ve hamuru buna müsait. Böyle programlanmış. Böyle dizayn edilmiş. Yenilenerek ve gelişerek mükemmelleşmek.

Buna ulaşılması ve bu yolda yürünmesi ancak bir sistemle mümkündür. Bu bir prensipler manzumesidir.

Değişim ve gelişime giden yolda yapılacak her türlü planın, kullanılacak her türlü tarz, metot ve uygulamanın sağlam ve güvenirli olması gerekir. Bu hayat şartlarında ve bu günkü dünya ortamında kendisi için tek başına bir şeyler yapacak olan insanın bile çok dikkatli ve itinalı davranıp yapacağı işin bütün detaylarını düşünerek, alt yapısını hazırlayarak uzun soluklu plânlar, programlar yapması gerekir. Toplum ve büyük kitleler için yapılacak hizmetler için ise çok daha büyük plân, proje, araştırma, enerji, tecrübe, gayret ve sâir önemli sebep ve vasıtalara müracaat etmek gerekir.

Yapılacak her türlü hizmet için, gerekli olan bütün hazırlıklar yapılarak yola çıkmalı. İşin gelişimi esnasında lâzım olan şeyler ise; sağlam ve çelik bir irade, tavizsiz bir çizgi, sarsılmayan bir inanç, dış müdahalelerden etkilenmeyen bir kararlılık, ciddî bir ümit, aşk ve şevkle dolu heyecan veren bir ruh hâli ile akıl ve mantığın hâkimiyetini sağlamaktır.

Buraya kadar olan merhalelerde gerekli takım çalışması, meşveret, danışma, bilgi toplama, geçmiş zamanın ve gerçek hayatın tecrübelerinin süzgecinden geçen o iş ve hizmete ait derin tecrübe ve yanılmaları hissiyât ve fevrîlikten uzak bir şekilde süzgeçlerden geçirdikten sonra akıl ve mantığın kontrolünde üretime yönlendirilmelidir.

Yoksa bütün çalışmalar hebâ olur. Yazık olur. Maalesef bu ülkenin tarihi bu tür sonuçsuz kalan bir çok menfîliklerin acı örnekleriyle doludur. Bu acıların bir defa daha yaşanmaması için “akıl tutulmalarının” sonlandırılması gerekir. Evet bu toprakların ve üzerinde yaşayan insanların çok yüksek oranda böyle bir şansı vardır. Bu topraklarda bir asra yakın hayatını kardeşliğe, muhabbete, samimiyete, dostluğa, vefaya veren bir gönül sultanı hükmetmiştir. Onun ortaya koyduğu harika reçeteler vardır.

“Resmî ve medyatik ideolojinin” bütün karartma ve örtme politikalarına rağmen, hâlâ onun fikirleri taptaze ve tesirli bir şekilde elimizde duruyor. İşin aslında birçok ehli ilim ve vicdan bu müstesna zatın eserlerinden ve ona bağlı olan bir camiadan haberdardılar. Ama çeşitli sebepler ile bu sahada fikirlerini serdedip açıklamaları mümkün olamıyordu. Çünkü “baskıcı zihniyet” bu sahada müspet düşünce beyan edenlerin akıbetlerini ya “maişetini” kesmeye, ya da “hapse koymaya” endekslemişti. Onlar da çârnâçâr müspeti deklare etmeyi içlerine gömmüşlerdi.

“Açılım rüzgârı”, planlanan sahada fazla yol kat edemiyor görünüyor. Ama inşallah durmaz. Temennimiz odur. Çünkü doğru olan odur. Bu havayla serbestçe ve cesaretle fikir beyan edenlerin sayıları da gün geçtikçe daha fazla ortaya çıkmaya başladı. Ehli insaf ilim adamları artık bazı gerçekleri âlenî olarak cesaretle dile getirmekten çekinmiyorlar. Onları bütün ruhumla tebrik ediyorum. Çoğuna da hidayetleri ve istikamette devam etmeleri için ismen duâ ediyorum.

Meşrûiyetin, istikametin, adaletin ve demokratik anlayışın devamlı savunucusu olan bu tür ilim ve fikir adamlarına mânevî destek vermeyi de bir insanlık borcu ve vebâli olarak düşünüyor ve yorumluyorum.

Sevgi ve muhabbeti, vefa ve dostluğu, saydamlık ve netliği, berraklık ve istikameti savunan bu akım ve fikir cereyanına katkı yapmayı vicdanî bir borç biliyorum.

İşte buradan hareketle insanlığın hak, adalet, hukuk, demokrasi ve hürriyet kavramlarına muhtaç olup sarıldığı bir dönemde bunun ancak “İnsaniyeti Kübrâ“ ve son din olan ‘İslâmiyet’in dairesinde kalarak ve ondan faydalanarak başarılabilip sürdürüleceğine olan inançların kuvvetle ortaya çıkıp benimsenmesi gerekiyor. İşte o zaman sokağa ve piyasaya “kan, kin, şiddet, terör, nefret” değil, sevgi ve emniyet hâkim olacaktır.

Her şeyin en mükemmelini ve isabetlisini keşfedip insanlığın önüne koyan o yüce dinin çizdiği meşrû dairede hareket etmek şahıs bazında da, toplum bazında da en büyük sorumluluk ve saadettir. Allah’ın bir lütfu olarak Müslüman ana ve babadan doğan ve “O kimliği” taşıyanlara cidden çok iş düşüyor. Ki bilmeyenlere ve hakikatlere gölge olmasın, ayna olsunlar. O aynalık vazifesini yaşayıp yaşatmak dilek ve temennisiyle.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*