Adalet Partisine sınırsız husûmet

Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan, iktidarları döneminde yapılan hizmetleri—haklı olarak—övgüyle anlatıyor: Yol yaptık, köprü yaptık, baraj yaptık, vesaire…

Bunlar güzel ve zaten yapılması gereken hizmetler. Yine de tebrik ve takdir etmeli. Tâ ki, hem takdir hissimiz ölmesin, hem de bu tür eserlerin benzerleri çoğalsın; tâ ki, bütün iktidarlar bu gibi hizmetlerde birbiriyle yarışsın.

Sayın Erdoğan da, eski liderlerin geçmişte yapmış olduğu hizmetleri takdir-teşekkür sadedinde, hemen her defasında—kendi tâbiriyle—şu isimleri zikrediyor: Gazi Mustafa Kemal Hazretleri, rahmetli Menderes, rahmetli Özal, rahmetli Erbakan.

Dikkatle bakıldığında görülüyor ki, birbiriyle hiç ülfet ve münasebet peydâ etmeyen isimler aynı paket içinde takdim ediliyor.

Nasılsa her ismin bir seven kitlesi var diye, fikir, misyon, dünya görüşleri, dâvâ çizgileri bir yana bırakılıyor, özellikle meşhûr olmuş o şahısların ismine vurgu yapılıyor: Ucuz siyaset yahnisi bu olsa gerektir.

65-80 arası niçin atlanıyor?

Konuşmalarında dikkat çeken bir başka nokta, Erdoğan’ın özellikle 1965-80 yılları arasındaki dönemi—adeta yok sayarcasına—atlıyor olmasıdır.
Sebebi gayet açık: O yıllarda, ağırlıklı olarak Adalet Partisinin ülke ve millet yolunda yapmış olduğu göz kamaştırıcı eserlerin, yatırımların ve sair insanî hizmetlerin vücuda gelmesidir.

“Biz, bu ülke için hizmet edeni takdir ederiz” dediği halde, o dönemde yapılmış olan yolları, köprüleri, barajları, fabrikaları, imam tayinlerini, imam-hatip okullarını, 1969’da kurulan İslâm Konferansı Teşkilâtını görmezden geliyor.

Oysa, kendilerinin yapmış olduğu benzeri hizmetleri âlâ-yı vâlâ ile anlatıp milletten de daimî destek istiyor.
* * *
65-80 yıllarındaki döneme karşı takındıkları tuhaf davranışın önemli bir sebebi de, bilhassa Süleyman Demirel’in şahsına karşı duydukları şiddetli alerjidir. Alerji ne kelime, ona karşı lebâlep kin, öfke, hınç, husûmet ateşiyle doludurlar.

Hatta, şuna da emin oldum ki: Demirel’e karşı öylesine bir kindarlık hissini besliyorlar ki, onu Nemrut’tan, Firavun’dan, hatta beşeriyetin en şerir şahsiyeti olan Süfyanî Deccal’den bile daha muzır, daha aşağı derecede görüyorlar.

Şüphesiz, her siyasînin olduğu gibi Demirel’in de yanlışı, hatası, günahı vardır. Ancak, böylesine bir müfrit bakış açısını normal, makul, dengeli bulmak mümkün değil.

Dahası, böylesine insafsız, ölçüsüz, muvazenesiz kimselerle birlikte hareket edilmez ve onlarla müştereken hayırlı hiçbir noktaya varılmaz. Zira, “insaf dinin yarısıdır” demişler.

Nurcular yek-pâre idi

Üstad Bediüzzaman’ın vefatından (1960) tâ 1980 Darbesine kadar da, hemen bütün Nur Talebeleri ittifak halindeydi. Aralarında, siyaset noktasında da çok ciddî bir ayrılma, kopma, zıtlaşma hali yoktu.

Üstelik, Bedüzzaman Hazretlerinin çoğu talebe ve hizmetkârları henüz hayattaydı. Kararlar, onların kendi aralarında teşkil etmiş olduğu meşveretle alınırdı. Başta Zübeyir olmak üzere, Tahirîler, Sungurlar, Bayramlar, Isparta Kahramanları ile onların arkadaşları indelhâce toplanır, hizmeti-dâvâyı alâkadar eden her meseleyi enine boyuna müzakere eder ve gerekli kararları alırlardı.

O dönemde, MNP ve MSP’ye cüz’i veya istisnaî meyiller dışında, meşverete muhalif bir hareket ortaya çıkmadı.

Meşveretle alınan kararlara göre ise, meselâ 1961, 65, 69, 73, 77 ve 79’da yapılan bütün seçimlerde Adalet Partisine destek verildi.

Dahası, Adalet Partisinin, esasen Demokrat Partinin devamı mahiyetinde olduğu defalarca ilân ve ifade edildi.

Mazideki bu tutum ve davranıştan dolayı, hiçbir Nur Talebesinin utanç duymaması, suçluluk psikozuna girmemesi lâzım.

Dahası, bilhassa 1977 senesinde yapılan şanlı hizmetlere Birinci Şuâ’da ciddî işaretler var. Kur’ân şâkirdlerinin bir mühim zulümâtı izâle edecekleri müjdesi veriliyor.
* * *
Ne var ki, mevcut iktidar kanadının çekirdek kadrosunda yer alan siyasilerin bakışına göre, Nur Talebeleri, 1960-80 döneminde büyük bir yanlışın içine girmişler, adeta cürüm işlemişler.

Onlara göre, siyaseten Adalet Partisinin desteklenmiş olması büyük hatadır. Vakıa, kendileri de bu siyasî hareketin karşısında yer almışlar ve bilhassa 1973-77 seçimleri döneminde en sert, en aykırı bir davranışla mukabelede bulunmuşlar.

Şimdi de, o dönemin intikamını alırcasına, yapılan bütün hizmetler görmezden gelinmekte, adeta yok hükmünde sayılmaktadır.

Böylelerine fazla bir diyeceğimiz yok. Zaten bizi dinlemezler.

Fakat, o dönemde doğru hareket edildiğini düşünen, söyleyen veya bizzat içinde bulunarak memnuniyetini beyan eden Nur Talebelerinin, bu noktayı bir kez daha düşünerek günümüz siyasetine bakmalarını hatırlatmayı bir vazife telâkki etmekteyiz.

Cenâb-ı Hak, bizleri makbul ve istikametli hizmetten ayırmasın.

@salihoglulatif’ten
Günümüz siyasetinde hiçbir aktör tertemiz-mükemmel değildir. Ehvenişer düstûruna göre, mevcutlar arasında ancak “kötünün iyisi” mânâsında bir tercihte bulunabiliriz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*