Adâlet, şer’i hürriyet, demokrasi ve hukuk anlayışı

altAdalet, şer’i hürriyet, hukuk, meşrûtiyet ve demokrasi! Bu kavramlar insanlık için gerekli ve vazgeçilmez hak, ihtiyaç ve gerçekler.

Bütün bunlar Allah’ın insanlığa bir lütfu ve nimeti. Kâinatın Efendisi (asm) başta olmak üzere bütün peygamberlerin tatbikatları ve yaşayış tarzlarıdır.

Bu hakikatleri hiçbir İslâmî kimlikli âlime nasip olmayan şekilde gündeme getiren ve seslendiren büyük müceddid, Peygamberimizin (asm) varisi, Bediüzzamandır. Bu kavram ve değerler onun manevî mücahedesinde önemli yer tutan konulardır. Çocukluk yıllarından başlayıp ömrü boyunca kesintisiz takip ettiği hedeflerdir. “Demokrasi küfür rejimidir!” diyenlerin şu anda bu alanda mesafe almalarını beklemek hayalcilik olur.

Bu kavramlar insanlık için; muvazene, huzur, barış, istikamet ve mantık demektir.

Bediüzzaman’ın kendi ifadesiyle onüçüncü asrın minaresinin başından insanlığa bağırıp haykırdığı hakikatlerin önemli başlıkları bu insanlık değerleridir.

Şimdi bu dâvâyı aslına uygun devam ettirme gayretinde olan bir Yeni Asya cemaati var. Bu cemaat ve yayın organları konuyu hiç ıskalamadan devam ettiriyor ve kıyamete kadar da ettirecek İnşallah! Birilerine karşı veya nazire yapmak için değil. İnandığı, hak gördüğü ve doğruların yanında olduğu ve insanlığa gerekli olduğu için hiçbir zaman gündeminden düşürmedi, düşürmeyecek. Kuruluş amacı bu çünkü!

Fakat bu yol, çaba isteyen, gayret isteyen, bedel isteyen oldukça zor, çetin, çileli, engellerle dolu bir yol! Ayakta kalmak, istikametli ve dirençli durmak hiç kolay değil.

“Tek bir şeyi korumak için pek çok şeyi kaybetme riskini” taşıyan bir mücahede ve mücadele yolu bu!

Kavram ve değerlerin ismine ve ruhuna lâyık şekilde muhafaza ve sürdürme mücadelesidir bu! Nevzuhur hareketleri, tarafgirliği kaldırmayan bir gerçektir bu!

Ülkenin gündem maddesi olan, “Anayasa Değişikliği”; konusuna da bu açıdan bakmak lâzım. Hak, hukuk kavramları fırsat eşitliği anlayışı ve mantalitesiyle tam bir meşveretle meydana getirilmelidir. O zaman aslına uygun bir mana kazanır. Anayasa ve kanunlar bu mana ve şartlara haiz olduğu zaman toplumun nokta-i istinadını temin eden geçerli birer araç olurlar.

Çünkü “Adalet, hukuk, demokrasi”; esaslı bir manzumeler sisteminin adıdırlar.

Anayasa ve kanunların; kafalarda beliren vehim, şüphe ve yanlışlardan kurtarılması lâzım.

Gerçek manada; adalet, demokrasi ve hukuk insanlığın istikbaline kefil olan hakikatlerdir.

Millî hayatımızı ve toplum menfaatini koruyan, hukukullahın izinsiz tasarrufuna izin vermeyen unsurlardır bunlar.

Zihinleri olumsuz manyetizmalardan kurtaracak; adalet, demokratlık, hukuk ve şeffaflıktır.

Yabancılara karşı gelişme ve metanetimizi gösteren adalet anlayışımız, hukuk sistemimiz ve kanunlarımızın akla mantığa yatkın olma tatbikatlarıdır.

Millet karakterimizi gösteren; dünyevî ve uhrevî hesapların ağırlığından kurtaracak olan, maksatları netleştirip genel bir dayanışma ve ortak aklı temin edebilmektir. Bu değerler çizgi ve istikametinde yürümektir.

Millet ve ümmet olarak “Dayanışma ruhunu” temin edecek olan bu değerler manzumesi anlayışının yaygınlaşmasına ihtiyacımız var.

Materyalist ve tahripkâr medeniyetin kötülüklerini önleyecek kale ve zırhı başka yerde aramayalım. Gerçek manadaki hürriyet, adalet ve hukuk norm ve hudutları insanlığın fıtrî değerleridir. Bu anlayış ve tatbikat bizi yabancı dilenciliğinden kurtarır.

Geri kalmışlığın kelepçelerini söküp atacak tek şey; adalet, hürriyet ve hukukun üstünlüğünün tatbiki ve yaşatılmasıdır.

Buhara’yı, Tahran’ı, Şam’ı, Orta Asya’yı, İran’ı, İstanbul’u, Suriye’yi aynı potada birleştirecek araç bu zikredilen hürriyet ve adalet anlayışının yerleşmesinden geçtiğini unutmayalım.

Bu milleti, devleti, hükümeti bir şahs-ı manevî gibi Müslüman gösteren o değerlerdir.

İkinci Avrupa’nın o eski fesatçı ve münâfıkane zanlarını yalancı çıkaran bu değerlerdir.

Muhammed’i (asm) hatem-i enbiya ve şeriatın ebedî olduğunu tasdik ettiren bu değerlerdir. Medeniyetin tahripçisi olan dinsizliğe karşı sed çeken bu değerlerdir.

Zıt fikirleri zulümlü karanlıklı ayrışmış fikirleri nurlu ferahlığıyla ortadan kaldıran bu değerlerdir.

Bütün ulema ve vaizleri milletin ittihad ve saadeti ve meşrû hükümetin icraatına karşı hizmetkâr eden bu değerlerdir.

Korkak ve âmî bir adamı cesur, has, gelişime hazır, fedakâr ve vatan sevgisiyle kalbini dolduran bu değerlerdir.

Medeniyetin tahripçisi; sefahat, israf ve zarurî olmayan ihtiyaçtan bizi kurtaran bu değerlerdir.

Hem ahiret hem de dünya saadeti ve imarı için bizi çalışmaya ve gayrete getiren bu değerlerdir.

Medeni hayat ve güzel ahlâkın his ve ulvî düsturlarını bize ders verip öğreten bu değerlerdir.

İyi ve makul bir niyet sırrına bağlı olarak amellerimizi ibadete çeviren bu değerlerdir.

Bir buçuk milyar Müslümanın manevî hayatına kasteden cinayetten bizi uzak tutacak olan gerçek Şeriat-ı hakikiyi gösterebilsek, Acaba neyi kazanıp neyi kaybettiğimizi bilebilecek miyiz?

Bu değerleri anlayıp hazmetmek dilek ve temennisiyle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*