ERTUĞRUL ÖZKÖK: Adalet ve demokrasi için Said Nursî’ye kulak verin

Said Nursî adalete susamıştır, onun suyunu bir türlü kana kana içememiştir. Yani bugün “adalet” üzerine sözü dinlenecek, tecrübesine kulak verilecek bir şahsiyettir! Kendi çektiği için, “Kurunun yanında yaş da yansın” dememiştir. “Bana yapıldı, onlara bin beteri yapılsın” gibi bir kinin dâvâsını sürdürmemiştir.
23 MART YENİ ASYA’SINI MERAKLA BEKLİYORUM Ona bir mezar bile fazla görüldüğü halde, o hürriyet duasını kimseden esirgememiştir. O nedenle, ileri demokrasiyi tartışırken, Bediüzzaman’ın adalet ve hürriyetle ilgili sözlerini bir kenara not etmekte ve bu sözlere kulak vermekte yarar var. Yeni Asya 23 Mart günü Said Nursî özel sayısı yapıyor. Merakla bekliyorum.
ERTUĞRUL ÖZKÖK, BEDİÜZZAMAN’I YAZDI BAKIN O ŞAHSİYET O GÜNLERDE  NELER DEMİŞ?
AŞAĞIDA yazacaklarımı söyleyen insan çok tanınmış biri.
Adını söylersem hemen tanıyacaksınız.
Ama söylemeyeceğim.
“Siz tahmin edin, siz bulun” diyeceğim.
Sözleri bana, yaşadığımız günler açısından çok önemli göründü. Hayati derecede önemli…
Bu sözlerin muhatabı kimdir?
Hiç önemli değil.
Hepimiziz… Siyasetçiler, medya mensupları, biz, bu ülkede yaşayan insanlar.
Okuduktan sonra diyebilirsiniz ki, “Canım ne var bunda? Hukukun temel prensiplerinin tekrarından ibaret”.
* * *
Hayır arkadaş, o kadar basit değil.
Söylenen kadar, söyleyen de önemli. Söylendiği dönem de önemli…
Hele hele o sözleri söyleyen insan, hayatı boyunca adalete susamış ve onu kana kana içememiş bir insansa…
O zaman daha dikkatle dinlemek gerekir.
Vicdanı olan insanların bu sözlerde çok derin bir mana bulacağına eminim.
Sadece hukuki ve insani vicdanı değil, aynı zamanda inancı olan insanların da bu sözlerde derin manalar bulacağına eminim.
Umarım, şu sıralar başkalarının kaderlerini elinde tutan, onların alın yazısını yazma kudretine sahip insanlar da bu gözle okur.
* * *
Yan taraftaki sözleri okuduktan sonra size şu soruyu soracağım:
Sizce bu sözleri kim söylemiştir?
Bu sözleri en çok kimler dikkatle okumalıdır?
Bu soruyu, özellikle, son günlerde her türlü insani itirazın, hatta cezaevindeki ağır muameleleri anlatan insanlar için yazılan en basit vicdan yazılarının arkasında bile “Ergenekon hayaletleri” görenlerin cevaplamasını isterdim.(…)
Tahmin ediyorum, o, bu sözleri kimin söylediğini hemen çıkarmıştır.
Bense yarın açıklayacağım.
O zaman anlayacaksınız ki, bu fani dünyada, laik bir hukukla, inancın buluştuğu bir adalet hakikati ve vahası vardır.
Onu inkâr edenler, hem hukuku ihlal ederler, hem de günah işlerler…
* * *
Aşağıdaki adalet hakkındaki sözlerini, onun söylediklerinden, biraz bugünün diline uyarlayarak aktarıyorum:
ADALETİN TARAFSIZLIĞI
– “Mahkemeler, adliyeler, insan haklarını muhafaza etmek ve haksızları tecavüzden durdurmak gibi mes’uliyetli bir iş deruhte ederler.”
– “Mahkemelerin tarafsızlığı hâkimlerin elindedir. Zira hâkimler, ‘Hukuk-i umumiyeyi ve haysiyet-i milliyeyi’ koruma mevkiindedirler.”
– “Adalet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz. Hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir.”
– “Devlet organları içinde en ziyade hürriyetini muhafaza etmeye ve tesirat-ı hariciyeden en ziyade bitarafane hissiyatsız bakmakla mükellef olan elbette mahkemedir.”
– “Adliye memurları, hissiyattan ve tesirat-ı hariciyeden bütün bütün azade ve serbest olmazsa, sureten adalet içinde müthiş günahlara girmek ihtimali var.”
– “Hâkim ve mahkemenin tarafgirlik şaibesinden müberra (uzak) ve gayet bitarafane bakması, birinci adalet şartıdır.”
* * *
DELİL
– “Adaletin gerçekleşmesinde en büyük unsurlardan birisi de, hukuki kıymeti haiz delillerin varlığıdır.”
– “Bu cümleden olarak, delil toplanırken objektif olmak şarttır. Hiçbir maddi delile dayanmayan, kötü niyetli ihbarlara ve cezalandırmak kastına dayalı sübjektif kanatlara itibar edilmemesi gerekir.”
– “Şüphe üzerine hüküm verilmez, kesin ve adil bir hüküm için kat’i delillere sahip olmak gerektiği temel bir hukuk kaidesidir.”
– “Bir delilden neş’et etmeyen bir ihtimalin, hiç ehemmiyeti yoktur.”
– “‘Beraet-i zimmet asıldır’ kaidesi, delile dayalı yargılamayı gerektirmekte ve suçu, hukuki yoldan ispat edilemeyen şahsın, prensip olarak suçsuz kabul edileceği neticesini getirmektedir.”
* * *
MÜDAFAA HAKKI
– “Müdafaa hakkı, insanın en doğal hakkıdır ve hiçbir şekilde tahdit edilemez.”
– “Bir savcının 2 saat iddianame okumasına karşılık, kendisine ancak 10 dakika kadar müdafaa hakkı tanınması adaletsiz bir uygulamadır.”
* * *
ŞAHİTLİK
– “Şahitliğin delil olarak kabul edilebilmesi için, ‘Şahidin doğruluğuna galib-i zan hasıl olmak şarttır. Yani şahit olan kimsenin adil olması ve yalan söylemeyeceği hakkında kanaat teşekkül etmelidir.”
Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 20 Mart 2012
O SÖZLERİ KİMİN SÖYLEDİĞİNİ AÇIKLIYORUM
EVET o güzel sözlerin müellifini açıklama günü geldi. Okumayanlara hatırlatayım. Dünkü yazımda, tanınmış bir kişinin “adalet, tarafsız yargı, delil, müdafaa hakkı” gibi kavramlar üzerine çok güzel sözleri aktarmıştım. Bu sözler kime ait diye de sormuştum?
*Ergenekon davalarından içerde yatan biri mi?
*Dışanda yatıp da, bu davalarda yapılan vahim hataları ve insan hakları ihlallerini eleştiren biri mi?
*Bir muhalif mi?
***
Eğer bunlardan biri sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz.
Çünkü bu sözler, Said Nursi’ye ait. Kimdir Bediüzzaman Said Nursî?
Sürgünlerden, cezaevlerinden çok çekmiş bir insandır. 1876’da doğmuştur.
Sultanların tahttan indirilip, sultanların tahta çıkarılmasına tanık olmuştur.
Sultanların, tek adamların istibdadında epey çekmiş, Abdülhamid’e karşı Selanik’e gidip, İttihat Terakki’ye bile katılmıştır.
Risale-i Nur Külliyatının yazarıdır.
Dün de dedim ya, adalete susamıştır, onun suyunu bir türlü kana kana içememiştir.
Yani bugün “adalet” üzerine sözü dinlenecek, tecrübesine kulak verilecek bir şahsiyettir!
*Çekmiş bir insandır, o nedenle, başkalarının da çekmesine içi el vermemiştir.
*Kendi çektiği için, kurunun yanında yaş da yansın dememiştir.
*Büyük resme bakın, gerekirse küçük fotoğraftaki zulümlere gözünüzü yumun gibi bir kelamı asla etmemiştir.
*Bana yapıldı, onlara bin beteri yapılsın gibi bir kinin davasını sürdürmemiştir.
*Ona bir mezar bile fazla görüldüğü halde, o hürriyet duasını kimseden esirgememiştir. O nedenle bu sözlere kulak vermekte yarar vardır.
NOT: Yeni Asya gazetesi 23 Mart günü Said Nursi özel sayısı yapıyor. Merakla bekliyorum.
İstibdat denen şey nasıl anlaşılır?
MADEM Bediüzzaman’dan söz açtık, onun “ Hürriyet “ üzerine sözlerine de bir göz atalım. Dünkü sözleri, Safa Mürsel’in, Yeni Asya Yayınlarından çıkan “Bediüzzaman Said Nursî ve Devlet Felsefesi” adlı kitabından özetlemiştim. Kitabın “Hürriyet’in korunması” başlıklı bölümünde, bir ülkede parlamenter idarenin başına gelebilecek en büyük tehlikenin “istibdat” olduğunu söylüyor.
Bunlar arasından şu saydıkları dikkatimi çekti. “Cehalet, inat, garaz, intikam, taklit, hiçbir kayıt ve kontrol tanımamak, şahsi menfaati milletin zararına da olsa her şeyin üstünde tutmak, Cumhuriyeti hakiki ve adil manasından çıkararak istibdada alet etmek…”
Ona göre, bir ülkede istibdat, yani otoriterlik olup olmadığı da şöyle anlaşılır:
*İstibdat keyfi muameleye ve kuvvete dayanan tahakküm ve cebirdir.
*Tek kişinin sözünün geçerli olduğu bir şeflik anlayışıdır. Zulmün temelidir.
*Ferdi ve sosyal çapta sefalet ve zilleti davet eder. Garaz ve husumeti uyandırır.
*Her türlü ihtilafın kaynağıdır.
*Siyasi istibdat ilmi istibdadı getirir. İleri demokrasiyi tartışırken, Bediüzzaman’ın bu sözlerini de bir kenara not etmekte yarar var.
Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 21 Mart 2012

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Özkök’ü tebrik ediyorum.
    DEVLET FELSEFESİ sanıyorum ortak bir çalışmanın ürünü. Nedense arkası gelmedi! Ama, esas istifade etmesi gerekenler, Ülkemizin bu hale gelmesine hayıflananlar, üzülenler; nedense 1970’li yıllarda kaleme alınan bu eseri inceleme, okuma, araştırma zahmetine katlanmadılar. Devamlı çamur atmakla, Risale-i Nur’un, Nurcuların önünü kesmekle, iftira atmakla uğraştılar. Bugün ise, ne yapılacağı şaşırılmış haldedir. Neden, hiç değilse, Özkök kadar samimi olunup, bugün çare araştırılmıyor? Hala, belgeler açıklanmıyor, hala yalan yanlış belgeler açıklanıyor? Zehirlenmeler, kimlerin bu konularda görev yaptıkları, Mahkemeler, Vali ve Kaymakamlara verilen emirler, uydurma bilirkişi raporları, çeşitli insanlara yapılan baskılar neden açığa çıkarılmıyor. Bu Hükümet, bazı belgeleri aleyhte kullanmak için sanırım piyasaya sürüyor. Ama, bahsettiğimiz belgeleri neden açıklamıyor? Ertuğrul Özkök’ler, Yusuf Kaplan’lar çoğalsın, ileri çıksın… Biz de hiç değilse tebrik edelim, zevkle ve keyifle okuyalım.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*