Adalete susamış anneler!

Bediüzzaman, adâleti, biri müsbet, diğeri menfî olmak üzere iki şıkta mütalâa ediyor. Müsbet adâleti, hak sahibine hakkını vermek olarak tarifle, bu tür adâletin bu dünyada çok açık, her şeyi kapsayan bir genişlikle uygulandığını vurgular.

Adâletin ikinci şıkkı olan menfi adâletin ise, haksızları terbiye etmekle, haksızların hakkını, azap vermekle cezalandırmak ve bu suretle terbiye edilmeleri ile gerçekleşeceğini ifade eder.

Semavî kitaplar insana vahiy yoluyla yeryüzünde menfi adaletin nasıl tesis edilebileceğine öncülük yaptılar, hepimiz biraz da aceleciliğimizden Mahşer’de tecelli edecek olan İlâhî Adaletin bu dünyada tecelli etmesini bekliyoruz. İlâhî Adaletin tecellisini beklerken, suçta ve cezada kanunîlik ilkesini benimsediğini, hukuk devleti olduğunu iddia eden bir yönetim altında yaşayan bizler, haklı olarak hiç kimsenin kanunda suç olarak tanımlanmamış bir eylemi sebebiyle suçlanmamasını ve elbette ki kanunda tarif edilmiş suç tipleri için, yine ancak kanunda açıkça belirlenmiş bir cezadan, müeyyideden başka bir yaptırımla karşı karşıya kalmamasını umuyoruz. Elbette ki bu müeyyidenin adil bir yargılanma süreci sonrasında, bağımsız ve tarafsız bir yargı organı tarafından hükmedilmesi ve hükmün yine tarafsız, hiddetsiz, ıslâh etmeyi esas alan bir infaz sistemi altında cezanın uygulanmasını umuyoruz. Gelin görün ki, hukuk devleti olduğu iddiasını dile getiren Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlarımızdan bazıları, kimi açık kimi örtülü, görünür ve derinlerdeki devletin resmî, gayrı resmî memurları tarafından derdest edildikten sonra bilinmezliğe karışmış. Kimi vatandaşlarımızın kim tarafından derdest edildiği bile cesaret edilip dile getirilememiş.

Biz bir yerlerde Demokrasicilik oynarken, birileri ülkemizin bir bölümünü ölüm tarlalarına çevirmiş. Toprak sıkıldığında sadece şüheda fışkırmıyor artık. Topraktan, görmezden geldiğimiz, hissetmeyi pek de istemediğimiz büyük bir zulme ortaklığımızı yüzümüze çarparcasına, mazlûm olarak katledilmiş insanların kemikleri fışkırıyor. En temel varlık sebebi can güvenliğimizi sağlamak olan Türkiye Cumhuriyeti, bilinmezlere karışmış insanların yakınlarının feryadlarına karşı sağır, gözyaşlarına karşı hissiz, acılarını bile yaşayamamalarına karşı bigâne kalmış hep. Şefkat dersini, bilgisi dışında koğuşun ilâçlanması ile sineklerin ölümüne üzülen, sineklerin değil ölümüne, istirahatlerinin bozulmasına bile rıza göstermeyen bir Üstad’dan alan bizler elbette ki bu acılara bigâne değildik.
Bizim Radyo’da  “Güncel Hukuk” ismiyle yaptığımız programda bu acılı insanların temsilcilerini programa birkaç kez misafir etmiş, beklentilerinin kamuoyuna ulaşmasına katkı sağlamıştık. Nihayet, sekiz yıla yaklaşan başbakanlık görevinin sonuna doğru Recep Tayyip Erdoğan, Kayıp Ve Faili Meçhul Yakınlarını, yani “Cumartesi Anneleri”ni Dolmabahçe’de kabul ederek görüşmüş. Çok geç kalınmış olsa da olumlu bir adım. Yakınlarını bulabilmek için 306 haftadır Galatasaray Lisesi önünde eylem yapan ‘Cumartesi Anneleri” Başbakan Erdoğan’dan kayıp yakınlarının bulunması için komisyon kurulmasını talep etmişler.

Görüşmede, Cumartesi Anneleri’nin, Başbakan Erdoğan’a taleplerini içeren bir dosya sunduğu, ailelerinin Başbakan Erdoğan’a, “Öç almak istemediklerini sadece adalet peşinde olduklarını söyledikleri” açıklandı.
Uzun bir dönemdir faili meçhullerin yaşanmadığı, bu yöndeki iddiaların yargılama konusu yapıldığı sır değil. Ancak on yedi yıldır toplanan bu acılı insanların bu zamandan sonra, Sayın Başbakan’ın ikinci görev süresinin sonuna yaklaşılan günlerde nihayet Başbakan’ın gündemine gelebilmesi hepimiz açısından utanç verici bir duyarsızlığın apaçık ifadesidir. Bütün kalbimle acılı annelerin, ablaların yakınlarının izine tez elden ulaşmalarını, sorumluların hak ettikleri cezaya maruz kaldıklarını görmelerinin çok yakın olmasını diliyorum. Bizim insanımız için ölümün acısına katlanmak kolaydır. Ancak kaybettiğinizin, toprağını okşayacağınız bir mezarı yoksa, siz artık yaşayan bir ölüsünüz. Kayıpların izine ulaşarak tez elden bu insanları hayata döndürmeliyiz. Gözyaşlarıyla sulayabilecekleri bir mezarı, yakınlarının kokusunu hissedecekleri bir avuç toprağı çok görmeyelim onlara.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*