Adam olmak

Yedi yıl önce köyünden, öğretmen yetiştiren bir fakülteye alkışlarla Üniversite tahsili için uğurlanan, lisedeyken beş vakit namazını, orucunu hiç ihmal etmemiş, terbiyeli, başarılı, iyi öğrenci olan bir gencin,

 o fakülteyi bitirdikten sonraki yaşayışını noktalayan müessif âkibetiyle alâkalı olarak, babasının;

“ – Oğlumu okul (gittiği üniversite) böyle yaptı..” sözleri basınımızda günlerce yankılandı.

Bilhassa köylerimizde, üniversiteyle ilgili şu iki görüşün çatışmasına çok rastlanır:

“ –Üniversiteye giden adam olur.”

“ – Üniversiteye giden dinsiz olur..”

Bu iki çatışan görüş arasında hakemlik yapıp meseleyi kısa yoldan bir hükme bağlayabilmek kolay değildir. Çünkü, üniversiteye giden ve tahsilini tamamlayanlar arasında “adam olanlar” da vardır, dinsiz olanlar da… Üniversiteye gitmeyenler arasında da dinsizler bulunabilir. Peki, bu meselenin aslı nedir?

Adam olmak için üniversiteye gidip dinsiz olmak, “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” deyiminin en kötü misalini vermektir. Bu mevzuda en mühim eksiklik, tahkikî imana sahip olmamaktır; yani İslâmı iyi anlayıp, içinde yaşanan asra göre yorumlayabilmekteki ve hayatta mevcut vak’alara uygulayabilmekteki noksanlık veya yetersizliktir. Tahkikî imanın, laik eğitim sistemindeki okullarda yapılan öğretimde verilmesi mümkün olmadığından, mutlaka okul dışı eğitim, ders ve sohbetlerle bu eksikliğin giderilmesi icap eder. Aksi halde, köyünde taklidî bir şekilde Müslüman olup namaz, oruç vs gibi günlük ibadetlerini de hiç aksatmadan yapan bir genç, ayrıca tahkikî iman dersleriyle imanı kuvvetlendirilmezse, büyük şehirlerdeki Üniversitelerin o manevî savaş alanına benzeyen ortamında eğitimsiz, zırhsız, imanını savunmayla ilgili bilgi ve stratejilerden mahrum bırakılmış demektir ve manen kaybedilmesi tehlikesi büyüktür.

Allah korusun! Memleketimizde maddî bir savaşla topyekün seferberlik olsa, evladı maddî savaşın olduğu cepheye gidenler ne kadar endişe ve merak içinde kalırlar. Halbuki maddî harpler ne kadar dehşet verici olursa olsun, bu hayatın gerçek manâsını bilen ve o­na göre yaşamağa çalışan, bu yaşayış tarzıyla her işinde Allah’ın rızasını esas maksat yapmış imanlı ve salih amel sahibi kişiler için şehitlik veya gazilik mertebelerinin kazanılmasına vesiledir. Böyleleri, dünyada bu iman ve ihlâsla hayatını kaybetse, âhirette buradakinden çok daha iyi ve ebedî bir hayatı kazanır. Manevî harpte kaybeden ise, Allah’a imanını kaybetmekle her şeyini kaybetmiş olur.

İnsan, bu dünyaya sadece ne kadar devam edeceği belirsiz fakat misalleriyle görüldüğü gibi kısa ve geçici bir dünya hayatında, istikbalini kazanmak, doktor, mühendis, avukat, iş adamı, öğretmen vs olmak için gelmemiş olduğundan, dünyevî istikbal programı ve çalışması yanında; asıl mühim olan ebedî hayatının şartlarını iyileştirebilecek, ebedî istikbalini kaybettirmeyip kazandırabilecek program ve çalışmaları katiyen ihmal etmeden yaşayabilmelidir.

Bu yapılmazsa, mevcut sistemde, sadece okul (üniversite) eğitimiyle insanın adam olabileceğini zannetmek büyük bir gaflet olur. Bu gaflete düşmemeli; bu gafletin içine düşülmüşse, çıkılmağa çalışılmalıdır.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*