Adl ismi

Esmâ-i Hüsna ahireti okuyor, gelin onu dinleyelim..

Arapça’da adalet kelimesi; her şeyi yerli yerine koymak, bir şeye hak ettiği vermek demektir.

Adalet iki şekilde olur; müsbet adalet, haklıya hakkını vermek şeklinde, menfî adalet ise haksıza cezasını vermek şeklinde olur.

Müsbet adalet; Kâinatta öyle bir ölçü, bir denge var ki, bütün kâinatı elinde tutup tartan bir Âdil’i ispat eder. Meselâ; kainattaki altın oran müthiş bir dengedir, her şeyin hassas ölçülerle, ince hesaplarla yaratılması, her şeye hakkını veren bir Âdil’i gösterir.

Menfî adalet ise; haksızlara cezasını vermektir. Meselâ Âd ve Semud kavmine gelen tokatlar, Peygamberimize (asm) dil uzatan Kureyş reislerinin her birinin Bedir savaşında katledilmesi, Firavun ‘un suda boğulması gibi.. Bu emareler, haksızların hakkının ancak ceza olduğunu gösteriyor. Ama burası imtihan dünyası olduğu için adalet tamamıyla tecelli etmiyor. Zalim izzetinde, mazlum zilletinde bu dünyadan göçüp gidiyor. Anlıyoruz ki bir mahkemeye bırakılıyor.

Hem hiç mümkün müdür ki; Adil olan Allah insana ve duygularına yüzlerce vazife yüklesin de, onların ücretini vermeden hiçliğe atsın?

Elbette kainattaki adalet hakikati buna zıttır, âhiret kurulacak ve bir mükâfat-mücazat yeri açılacaktır.

“Evet, ahireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün dünyayı, bütün hakaikıyla inkâr etmeli.”1

Şeyda Sultan Zengin

Dipnot:
1)10. Söz, 10.hakikat

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*