Adnan Menderes’i katledenler, ayağa kalkın!

1960 senesi ne bizim, ne de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının unutacağı bir tarih değildir! O senenin ilkbaharında, okulların kapanmaya yakın günlerde ben çok sevinçliydim. Çünkü o sene başlayacak olan yeni öğretim yılında ilkokula başlayacaktım.

Anne ve babam tarafından evde bu konuşulur, rahmetli annem “Oğlum bu sene okula başlayacak” diye beni severdi. İşte, bu sevinçli günlerimizi birden hüzne boğan bir hadise meydana geldi memlekette. 27 Mayıs sabahı, boğuk bir sesle radyodan yapılan anons, babamın nutkunun tutulmasına sebep olmuştu. Ordu, ihtilâl yaparak idareye el koymuştu! (Ne kadar kolay bir şey!) Başbakan Menderes ve arkadaşları tevkif edilmişlerdi. Bu haberden sonra, demokrat babam kahrolmuştu. Ağlıyordu, üzülüyor, bedduâ ediyordu hainlere.

O yıllarda TV yoktu. Radyonun başından ayrılmıyordu babam. Devamlı haberleri dinliyor, Menderes’ten gelecek iyi bir haberin müjdesini bekliyordu. Ama durum hiç iyi değildi, gittikçe kötüye gidiyordu. Ne kadar; çakal, kurt, canavar, kan içiciler varsa, haince alçakça muamelelerle Menderes ve arkadaşlarına zulmün en daniskasını yapıyorlar, vahşetin dünyada ancak bu şekilde bir tezahürünü gösteriyorlardı.

Tabiî babamın bu halinden biz de çocuk aklımızla müteessir oluyor, üzülüyorduk. Çok değil, daha birkaç ay önce ağabeyimle beraber Adnan Menderes’in elini öpmüş, onun tarafından da başımız okşanmıştı. (Bununla alâkalı olarak geçen yıllarda “Elini öptüğüm başbakanı astılar” başlığıyla bir yazı yazmıştık.) İşte bunlar da aklıma gelince, babamın yüzüne bakıyor, onun üzüntüsünü anlamaya çalışıyordum.

Mahallemizde Rabia isminde bir teyze vardı. Kendisi askeriyede çalışıyor, her akşam servis olarak kullanılan cemse ile evine geliyordu. İhtilâlden sonra, mahallelinin artık bir nev’î müjde verecek bir haber kaynağı olarak görülüyor, mahalleli ona “Ne oldu, ne olacak, Menderes’ten bir haber var mı?” gibi sorular soruyorlardı.

Ama yok! Yamulmuş, insanlıktan nasibini almamış, şekli bozularak yap yassı hale gelmiş “Yassıada” katillerince, Menderes ve iki arkadaşı, bir buçuk sene kadar süren bir zulüm, işkence ve hunharlıktan sonra, idama mahkûm edilmiş, daha doğrusu o ad altında katledilmeleri kararlaştırılmıştı. Babamın başından aşağı sanki bir kazan kaynar su dökülmüştü. Fakat babam bir şeye dikkat kesilmişti. İdamı istenmesine rağmen Celal Bayar’ın affedilmesi, babamın çok dikkatini çekmiş ve şöyle bir yorum yapmıştı. “Yıllar önce Atatürk-İnönü çekişmesinde, Atatürk onu idam edecekti. Fakat Bayar araya girerek İnönü’yü idamdan kurtarmıştı. İşte şimdi de İnönü, ona diyet borcunu ödeyip, Bayar’ı idamdan kurtardı” diyordu. Tabiî, babam Bayar asılsaydı sevinecek değildi veya “niye asılmadı?” diye de üzülmüyordu, ama işte bu şekilde bir yorumla da işin garabetine temas ediyordu.

Ve üçlü katliâmın günü kararlaştırılmış, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül 1961, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961 günü katledilmişlerdi. Menderes’in son anındaki sözleri çok manidardı. Orijinal metindeki ifade şöyleydi: “Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde, deyiniz ki ‘Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için müteşekkirdir.’ İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaksınız. Ama şimdi milletle el ele verecek Adnan Menderes’in ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Amma buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.“

Evet, millet Menderes’in asılmasına hiç inanmıyordu, inanamıyordu. Hatta mahallemizdeki büyüklerden şöyle rivayetler duyuyordum: “Menderes ölmemiş, Meclisin oradaki sığınaklarda (eski mahallemiz olan Ankara kalesinin altından başlayıp, eski meclise kadar uzanan bir dehliz) saklanıyormuş.” Gerçekten de, Menderes ölmemiş, şehid olmuştu. Şehidler ölür müydü?

Allah, vatan, millet, ezan için şehid edilen Menderes’in son cümlelerindeki şu sözler, Yassıada katillerinin kulaklarından hiç gitmiyor, onları kahrediyordu: “Şimdi milletle el ele verecek Adnan Menderes’in ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.” İşte bu söz onları kıyamete kadar kovalayacaktır. Bu cinayeti işleyenlerin çoğu öldü, şimdi yaptıkları zulmün, cinayetlerin hesabını veriyor. Burada onlara söylenemeyen söz orada haykırılacak: “Adnan Menderes’i katledenler, ayağa kalkın! Cinayetin hesabını verin!”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*