Afakî meselelerle meşguliyet

Bediüzzaman’ın “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz“ ve “biz müteharrik-i bizzat değiliz (kendi inisiyatifimizle hareket etmiyoruz); bilvasıta hareket ediyoruz (başkalarının hesabına hareket ediyoruz)” şeklindeki enteresan tesbitini dikkate alarak, bizi alâkadar etmeyen, içeride ve dışarıda cereyan eden hadiselere elden geldiğince bakmamaya çalışıyoruz. Çoğu yabancı güç odaklarının tahrik ve yönlendirmesiyle zuhura gelen, bizim irademizin dışında vuku bulan bu gibi olayları merakla takip etmek boş, lüzumsuz ve aynı zamanda zararlı meşgalelerdir.

Yine Bediüzzaman’ın “bu gibi boğuşmaları merakla takip edenler, bir tarafa kalben taraftar olur, zulmüne şerik olur“ dikkate değer teşhisi çerçevesinde, durduğumuz yerde içeride veya dışarıda zalimlerin işledikleri günah ve zulümlere ortak olmamak için, bize göre malayani ve afakî meselelerden elden geldiğince uzak durmaya çalışmalıdır. Daha doğrusu uzak durmak zorundayız; çünkü “Küfre rıza küfürdür, zulme rıza zulümdür” tehlikesini kulak ardı edemeyiz.

Bu işin bir de dine hizmeti esas alan ve öncelikli gayeleri iman-Kur’ân hizmeti olan insanlar açısından böyle malayani, lüzumsuz, afakî meseleleri aşk-ı merakla takip etmeleri durumunda, birinci derecede yapmakla vazifeli oldukları imanî hizmetlerini unutmak veya daha geri sıralara ertelemek ihtimali vardır ki, böyle bir durum hadimler açısından kabul edilebilir bir mazeret olamaz.

Gerek içeride, gerekse dışarıda cereyan eden ve Bediüzzaman’ın tesbitiyle inisiyatifin bizce meçhul olan başka ellerde olduğu kesin olan ve ehl-i din açısından böyle karanlık ve tehlikeli olayları takip ederek taraftar olmanın getireceği manevî mesuliyetler söz konusu olduğu halde, bizi idare eden siyasilerin, medyanın ve daha başka kurumların yönlendirmesiyle bir çok insanın böyle malayani, afakî ve lüzumsuz olayları aşk-ı merakla takip ettiklerini esefle görüyoruz.

Diplomatlara, siyasilere, hükümetlere vazifece belki bir derece bakan, onları alâkadar eden böyle karmaşık ve anlaşılması zor olan dış kaynaklı meselelere, cereyanlara, üzerine vazife olmayan, sıradan ehl-i din insanların kafa yormaları ne ile izah edilir?

Geçmişte yaşanan ve bu güne kadar gün yüzüne çıkarılamayan, dahilde vuku bulan karanlık olayları bir tarafa koysak, yakın tarihimizde yaşadığımız ve halen devam edegelen bir Susurluk olayının, bir Uludere katliâmının ve daha nice faili meçhul sürü ile olayın veya senelerdir devam etmekte olan Ergenekon muammasının gerçek mahiyetini ve bu gibi olayların perde arkasındaki gerçekleri bizim gibi sıradan insanların aşk-ı merakla takip etmelerinde bir fayda var mı?

Ayrıca Bediüzzaman’ın “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz” teşhisini dikkate almadan, bizdeki siyasetin hemen tamamen dışarıya bağımlı olduğunu, menfaat ve tarafgirlik üzerine cereyan ettiğini, çoğu zaman şeytanı melek; meleği şeytan gördüğünü, yalan, hile ve aldatma ile malûl olduğunu nazara almadan, din tutar gibi parti tutmak, destek verdiği partinin hiçbir kusur ve hatasını görmemek vebali mucip bir hal değil mi?

Yine bu meyanda eskiden olduğu gibi, şimdi de hız kazanarak devam etmekte olan İslâm coğrafyasındaki olaylara, katliâmlara dikkat edelim. Bediüzzaman’ın “Biz müteharrik-i bizzat değiliz; bilvasıta müteharrikiz”, “Ferah ve ferec isteriz, ama kâfirlerin kılıncıyla değil. Onların kılıçları başlarını yesin” tesbitlerini dikkate almadan İslâm topraklarında yaşanan vahşet ve katliâmları “Arap baharı” olarak görmek, uluslar arası güç odaklarınca ve bizdeki siyasî iktidarlar açısından makul görülse de sıradan ehl-i din insanların farkında olmadan bu gibi karanlık meseleleri takip etmesi malayani, lüzumsuz meşgaleler değil midir?

Dökülen binlerce masum insanın kanını hesaba katmadan, güya demokrasiyi getireceğiz iddiasıyla seneler önceden kendi elleriyle getirdikleri diktatörleri bu defa alaşağı etmek için, hiçbir hak hukuk tanımadan, akla hayale gelmeyen vahşet ve katliâmlarla İslam coğrafyasında kan dökmeye devam eden dış güçlerin bu vahşetini ve bizi idare edenlerin de bu cinayetleri işleyenlerin safında yer almalarını ehl-i vicdan insanların hiç değilse kalben tasvip etmemeleri gerekir. Aksi bir durum—Allah korusun—zulme rızayı netice verir.  

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*