Afat-ı semaviye

Sözlük anlamı itibari ile “Afat-ı semaviye” Allah (cc) rarafından insanları ikaz ve ceza için verilen (indirilen) belâ ve musîbetlere söylenir. Afat-ı semaviye; gökyüzünden gelen felâketlere verilen isimdir. (Yağmur, dolu, kasırga, yıldırım düşmesi, çok fazla miktarda kar yağması ve şiddetli rüzgâr gibi.)

Afat-ı arzıye ise, yer küresinde meydana gelen felâketlerdir. (Deprem, yer kaymaları, tsunamiler, seller, aşırı derecede kuraklık, kıtlık gibi.)

Bizim inancımıza göre her şey Cenâb-ı Hakk’ın takdiri Sübhanisi iledir. O izin vermezse yere atılan bir tohum meyve ya da sebze olamaz. Mutlak kudret sahibi olan Cenâb-ı Hak izin vermezse dalda kurumuş bir yaprak kendi başına yere düşemez. Kâinatı yaratan Allah (cc), bütün canlı ve cansız varlıkları sevkü idare eden, canlıların rızıklarını tekeffül eden Rabbimizdir.

Ayları, seneleri, mevsimleri yaratan Rabbimizdir. Semavatta ve arzda cereyan eden her şey O’nun emri ve iznine bağlıdır. O dilemezse gökten yere bir damla su düşmez. Yerden de tek bir hububat bitmez. Yeşillikler, çiçekler, meyveler olmaz. O nereye ne kadar takdir etti ise o kadar rahmet (yağmur) yağar. Bildiğiniz gibi eskilerimiz yağmur yağdığı zaman (Rahmet yağıyor) derlerdi.

Bir süre önce ülkemiz büyük bir deprem felâketi geçirmişti. O zaman Yeni Asya gazetesinin sahibi; muhterem Mehmet Kutlular Beyefendi; “Deprem bir İlâhî ikazdır“ dediği için mahkûm edilmiş ve ceza evine konulmuştu. O tarihler ben Almanya’da idim. Sırf Rıza-i İlâhî için kendisine mutat olarak ceza evinden çıkıncaya kadar her hafta bir mektup yazdım. Zaten kendisiyle daha önce tanışıklığımız, dostluğumuz vardı.

Dünyanın bir çok ülkesinde afat-ı semaviye ve arziye meydana geliyor. Hadi bakalım teknolojide ileriye gitmiş ülkeler bu felâketleri önlesinler! Mümkün mü? Elbette ki hayır…

İstanbul’da yağmurla beraber kısa süreli bir dolu felâketi oldu. Çatılar uçtu, arabalar perişan oldu. Caddeler, sokaklar, bir nevi derelere döndü. Bir anda hava karardı. Tabir caiz ise insanlar ne yapacaklarını şaşırdılar. Bereket bu hal kısa sürdü. Şayet o hal birkaç saat devam etseydi İstanbul’un hali ne olurdu? Bu yağmur ve dolu bir ikaz mı, yoksa bir ceza mı ona ehil olanlar karar versin. Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimizin bir âyeti vardır: “Fe Eyne Tezhebun” (Nereye gidiyorsunuz?)

Bugün Müslümanlar nereye gidiyor, kimlere ne için hizmet ediyorlar? Müslümanların dostları kim, düşmanları kim? Bugün Müslüman âlimler tam olarak bihakkın vazifelerini yapabiliyorlar mı? Bugün Müslüman erkekler, kadınlar nereye doğru yol alıyorlar?

Her şeylerini madde, para, servet ve şöhret sahibi olmak için mi harcıyorlur? Millî ve manevî değerlere sahip çıkmak ne durumda? Bugün genç erkeklerimiz, genç kızlarımız nereye doğru koşuyor ve kimleri örnek alıyorlar? Evlerimizde, sokaklarımızda, aile hayatımızda Allah’ın (cc) emir ve yasakları ve Resulü Muhammed (asm) sünnetleri ne derece hakimdir?

Eskilerimiz birinden bir eksiklik veya dine göre yanlış bir hareket gördükleri zaman; “Aman Allah’ım başımıza taş yağacak“ derlerdi. Şükür ki, bu kadar azgınlığa karşı bizleri Rabbimizin rahmeti ihata ediyor, Cemal sıfatının tecellisine mazhar oluyoruz da daha büyük felâketlerle karşılaşmıyoruz. (Allah korusun.)

Yazımızı eski hoca efendilerimizin yaptıkları bir duâ ile bitirelim: “Allah’ım! Bizleri, memleketimizi, bütün bilâd-ı İslâmı her türlü semavî ve arzî felâketlerden koru Ya Rabbi!” Amin. Sümme, sümme Amin…

Cümleniz Mevlaya emanet olunuz…

Ali Sandıkçıoğlu

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*