Ah anneciğim, ah!..

Ah anneciğim, ah! Her sene bu “anneler günü”müdür, nedir, o gelince hep seni hatırlarım. Aslında, insanları tüketim tuzağına düşürmenin de bir yolu olan bu anneler günü değil bizim bahsedeceğimiz. Yani, o günden dolayı değil de, o gün sıkça “anne” ismi zikredildiğinden dolayı hatırlarım. Tabii, seni sağlığında da her gün unutmayan ben, bizleri öksüz bırakıp gittiğin yirmi yedi senedir de, hiç unutmuş değilim anneciğim. Gece rüyamda, gündüz yanımda olursun anacığım. Senin bizi yetiştirirken, büyütürken, terbiye ederken söylediğin o güzel sözlerin, cümlelerin aklıma gelir de, her seferinde “ah rahmetli anneciğim, ah! Hep böyle söylerdi ” derim.Senin tarih gibi, o ana-atasözlerin, hayatımızın birçok safhasında da rehberimiz olmuştur.

Aslında bu “anneler günü” denilen ve yılda bir defa annelerini hatırlayanlar için ihdas edilmiş “özel günleri”  pek de sevmem. Çoğu batı menşe’li olan ve üç yüz altmış günde bir gün hatırlanan o özel günlerden, “anneler gününde” ben seni, üç yüz altmış günde bir değil, her gün üç yüz altmış defa hatırıma getiririm anneciğim.

Seninle beraber benim geçirdiğim o otuz dört sene, hayatımın en güzel yıllarıymış da, biz anlayamamışız anneciğim. Ömrü çilelerle geçen, yedi çocuk doğurup, beşini adam gibi büyüten, ikisini de, daha küçücükken ve bebekken cennete yollayan ve her sene bayram arefelerinde, eline dikiş iğnesi almayıp, batıl bir adet de olsa, “bu iğneleri yavrularıma batırırlar” diye dikiş dikmeyen anneciğim. Saçını süpürge, ömrünü feda ederek büyüttüğün hayattaki beş çocuğun da, senin arkandan yirmi yedi senedir hasretle baka kalmıştı anneciğim. Öksüz kalmanın yirmi yedi senelik serencamını gelip bize bir sorsan, sana ne derdik, acaba neler anlatırdık anneciğim?

Senin her hâlin, her şeyin güzeldi. Ama benim o kâinatla bağlı nur davama intisab ettiğim, 17 yaşımın içindeki toy bir genç oğluna kol-kanat gerip, birçok akraba,eş ve dostun, beni o davamdan vaz geçirmek istemelerine rağmen, senin kol kanat germeni ben nasıl unuturum anneciğim? Hele var ya anneciğim, o nur davaya intisab ettiğim o ilk yıllardaki bir maceramız vardı hatırlar mısın bilmem, o aklıma geliyor da, hem tebessüm, hem hüsranla, yine “ah benim dünyamdaki en şefkatli varlığım anneciğim!” demekten kendimi alamıyorum. Hani o zaman  müşerref olduğumuz Nurlar sayesinde namazlarımıza başlamıştık. Ama adeta tabir yerindeyse “çaktırmadan” yapıyorduk bu işi. Kimseye hissettirmeden namazlarımı kılmaya çalışıyor, genellikle de camiye gidiyordum. İşte özellikle bu her öğlen evden çıkıp camiye gitmemiz, seni şüphelendirmişti anneciğim. “Allah, Allah! Bu oğlan, her gün bu saatte nereye gidiyor acaba? Yoksa ortaokuldan çıkan kızların peşine mi takılıyor?” diye, tam o saatlerde dağılan ortaokuldaki kızlar ihtimali de aklına gelince, bir gün bana hissettirmeden peşime düşüp, sessizce beni takip edişin aklıma geliyor. Nasıl ki, benim camiye girdiğimi görünce, ağlaya ağlaya eve geri dönüp,“Rabbime çok şükür” diyerek dua edişin ve eve geldiğimde, hem bunları anlatıp, hem de : “Ben de, bir müddettir bakıyorum, bu çocuğun yatak çarşafları, ayaklarını akşam yıkamadığından dolayı çabuk kirleniyordu.Bir müddettir niye böyle temiz kalıyor? diye, demek ondanmış yavrum” deyip, bana sarılışını, ağlayışını hatırlıyorum. Bütün bunlara sebeb olan o cemaati, çok sevişini ve cemaate dâhil olduğum andan itibaren, adeta bana bu hususta ilk tâbi olan henüz on bir yaşın içindeki kız kardeşimle beraber derslere, sohbetlere iştirak edişini de hatırlıyorum anneciğim! Nur içinde yat, makamın cennet, kabrin pür-nur olsun, dünyalar güzeli anneciğim! Senin şahsında, vefat eden bütün dünyalar güzeli melek annelere rahmet, hayattakilere de saadetler diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*