Âhiretin ikramiye bileti

Yokluk karanlıklarından aydınlık varlık âlemine çıkarılan insan, yeryüzünün en şerefli ve en kabiliyetli varlığıdır.

Her şey onun emrinde ve her yaratılan varlık onun hizmetindedir.

Cenâb-ı Hak onu taş toprak yapmayıp, bitki, ağaç ve hayvan yapmayarak, mahlûkatın en üstünü insan sûretinde yaratmış, ayrıca iman ve İslâmiyet nimetleriyle şereflendirmiştir. Allah’ın insana verdiği nimetler sayılmaya kalkılsa, saymakla asla bitirilemez. Bütün bu nimetlerin sonucu olarak da insanın yaratılıştan aslî vazifesi, kendisini yaratan ve hadsiz nimetlerini ona sunan Yüce Yaratıcıya iman ve ibadetiyle karşılık vermesidir. İbadet, geçmişte verilmiş olan nimetlerin bir sonucudur. Yoksa ileride verilecek nimetlerin ön çalışması değildir.

Cenâb-ı Hak derin meseleleri Kur’ân-ı Kerim’de temsillerle anlatıp akla yakınlaştırdığı gibi, Nur Risâlelerinde bu Kur’ânî metodu takip eden Bediüzzaman Hazretleri; akla en uzak meseleleri dürbünle baktırır gibi misâllerle anlatır ve en dağınık mevzuları temsillerle toplar ve aklın önüne koyar. Temsilde kusur aranmaz, ne anlatılmak istendiğine bakılır. Meselâ, Birinci Söz’de anlatılan “Bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse—hâlbuki kazanç ihtimali binde birdir—sonra yirmi dörtten bir malını yüzde doksan dokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?” (Sözler s. 41) Bu misâlde piyangonun bir kumar ve kumarın ise haram olduğu dikkatlere sunuluyor. Binde bir ihtimal de olsa ve haram da olsa elde edilecek bir kazanca koşup, yüzde doksan dokuz kazanma durumu olan ebedî bir hazineden kaçmanın ne kadar akıl dışı olduğu nazara veriliyor.

On Üçüncü Söz’de verilen misâl, konuyu bir başka açıdan daha güzel bir tarzda ifade ediyor: “Meselâ, burada gözünüz önünde bir darağacı dikilmiş. Onun yanında bir piyango—fakat pek büyük bir ikramiye biletleri veren—dairesi var. Biz buradaki on kişi, alâküllihâl, ister istemez, hiç başka çare yok, oraya dâvet edileceğiz; bizi çağıracaklar. Ve çağırma zamanı gizli olmasından, her dakika, ya ‘Gel, idam biletini al, darağacına çık!’ veyahut ‘Gel, milyonlar altın kazandıran bir ikramiye bileti sana çıkmış; gel, al!’” (Sözler s. 238) örneğini verir.

Önceki misalde piyangonun kumar ve haram olduğunu belirten Bediüzzaman, bu misalde âhiret âlemindeki ebedî saadet ve Cennetin, milyonlar altın kazandıran bir ikramiye olduğunu söyler. Her ikisinde de insanı bir şekilde mutlu eden ortak sevinci ifâde eder. Ancak Cennet, yapılan ibadetlerin ücreti değil, Allah’ın fazl ve kereminden bir bahşiş ve bir ikramiyedir. Yalnız ibadetlere bir ücretmiş gibi ihsan edilir. Gerçekte yapılan ibadetler, geçmişte verilmiş ve sayılamayacak kadar çok olan nimetlerin bile karşılığı değildir. Nerede kaldı ki, Cennet o ibadetlerin karşılığı olsun! İnsan için Cennet ne olursa olsun bir garanti değildir. Onun için Hazret-i Ömer (ra) Cennet ile müjdelendiği halde “‘Bütün insanlar Cennete, bir kişi Cehenneme gidecek’ deseler, ‘Acaba o ben miyim?’ derim. ‘Herkes Cehenneme, bir kişi de Cennete gidecek’ deseler, yine, ‘Acaba o ben miyim?’ derim” demiştir. Yani, ne Allah’ın azap etmeyeceğinden emin ve ne de Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek olan dengeli hâli korumayı öğüt vermiştir. Bu itibarla insan “Allah’tan ücretimi isterim” diyemez, fakat “Fazl ve kereminden ikram olarak Cennetini beklerim” diyebilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*