Ahirzamanda genç olmak

Düşünebilmek için doğru düşünmeyi istemek gerekiyordu. Biz doğru yerlerde olmadığımız vakitlerde doğru düşünmeyi istemekle doğrulara ve doğruluğun izzetine göre davranmadık. Doğruya değil doğruya hasret ruhumuza haksızlık yaptık.

Gençtik, gençliğin heyecanı içerisinde bir esmâ-yı İlâhiyeye yapıştık ve o deryadan teneffüs etmeye başladık.

Amacımız sallantının eşiğinde bekleyip hakikate aşık gönüllere âb-ı hayat sunmaktı. Vazifemiz kutsîydi, kutsîlerin içerisinde şerbet kadar tatlı pınardan yudumlarken, iştiyakımız başkalarını da bu âb-ı Kevser içerisinde görebilmekti. Seni arayan her bir ruhun tercümanına Seni sunmaktı niyetimiz.

Gün oldu paslandık biz de duymaz olduk bağıranların sesini, belki görmek istemedik onların hâlini, görüntüden ve sesten uzak bir yer aradık, fakat bu uzaklaşmamız, kendimizden belki de Senden uzaklaştıracak esbaplara sarılmamızdan olmuştu. Vazifesizliğin tokadını yedik. Vazifenin kıymeti acının içerisindeymiş. 10. Lem’a’daki tokadın tatlılığı içerisinde irşad ekseninden ayrılmamaya yemin ettik. Bu yemin şahsımıza idi ve şahsımızın arkasında perde-i gaybın ötelerinde var olan yaradılışımıza yemin edişimizin adıydı.

Senin ulu hizmetinde olmak o kadar tatlıydı ki diğer nazarlardan, diğer bakışlardan, diğer heyecanlardan uzak bir iklimde yaşamaktan biz mutluyduk. Sen bize cennetini vaad etmiştin, biz Seni istemiştik. Sen bize bütün Cennete lâyık hoş lezzetleri tatmayı vaat etmiştin. Fakat vaad edilenler arasında biz Seni istiyorduk. Ve bütün gayretlerimiz Seni isterken Sana yakın olabilmekti. Bu yakınlığı başkalarına tattırmak ve başkalarının sevincinde Senin deryanı teneffüs etmekti.

Ey Rabbimiz! Teneffüs Senin iledir ve ancak huzur Sendedir. Risale-i Nur’un deryalarında, o satır aralarındaki gizli defineni ararken, bir muhabbet ortamında muhabbetullah kadar hoş bir lezzeti tadarken, varlığın ile var olmanın lezzetini insan olarak hissederken biliyorduk ve görüyorduk ki biz seçilmiştik. Ve şimdi âhirzamandayız, âhirzamanda genç olmanın zorluğu içerisinde hizmet-i Kur’âniye’nin bir kolaylığı ile nefes alıyoruz. Biliyoruz ki Senden uzak olmak nefessiz kalmaktır ve Senden uzak olmak, aslında var olmamaktır. Taş olmaktır, camid olmaktır, hatta onlar dahi olamamaktır. Oysa ki pınar-ı âlînden bir çeşme sundun bu asırda biz gençlere.

Biz Nurculuğun lezzetiyle yaşıyoruz, belki hakkını veremiyoruz, fakat hakkını verebilecek dostlar arıyoruz. O güzel insanlar hürmetine biz de Rabbimizden hisse isteyeceğiz. Dostları seviyoruz, bu dairedeki dostlara aşığız. Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki, bin seyyieyi affettirir. Bu ümitle o dostlarla uhuvvet etmenin, onlarla beraber olmanın yollarını arıyoruz. Hz. Üstad’ın deyişiyle evvelâ kendi imanımızı kurtarmak ve başkalarının imanına kuvvet verir bir surette çalışmayı program ittihaz ediyoruz. Öyle bir bağlılıkla o programı arıyoruz.

Nasıl ki bir tohum ağaç olmazsa yaşayamaz, biz de o kutlu Üstada talebe olmadan yaşayamayız. Hayatımızın gayesini talebelikte bulduk, hakikat-i İslâmiyeyi ve hayat-ı şahsîyeyi lezzetlendiriyor, pür nur eyliyor, coşturuyor, ama doyurmuyor. Seni anmak Seni yaşamak ile doyum olmuyor. Bizleri ebediyetin uzaklığında yalnız bırakma Allah’ım…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*