Aile kurarken, ‘koruma’yı da kurmalı

Aile üzerindeki alarm sürüyor. Evlilik düşüncesinden, aday adaylarına, adaylarda aranan özelliklere, aday seçimlerine, evlilik hazırlıklarına, evlilik aşamasına ve sonrasındaki ilgi/ilgisizliklere kadar her şey ciddî ciddî gündeme alınıyor.

Ama nasıl?

Evlilik, önce düşüncede başlar, sonra sonra duygularda ve sonunda da mekâna, eşyalara siner, zamanla eşyalar bile ailenin bir parçası oluverirler. Koltuk takımları, buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon vs…, çeyizlerin olmazsa olmazları olurlar. Hayatı kolaylaştıran ‘makineler’, ‘oturma grupları’, ‘dolaplar, kitaplıklar’, ‘tencereler’ ve daha neler, neler…

Eskiden evlilikler eşya öncelikli değildi.

Önce duygularda kurulurdu evlilikler, sonra sonra alınan eşyalar hayatın, evliliğin ilmek ilmek dokunuşu olurdu. Hepsi mutluluğun bir parçası olurlardı.

Şimdilerde ise, hayatı kolaylaştırmak üzere düşünülen eşyalar; hayatı, evliliği zorlaştırır hale geldiler. Bütün eşyalar tamamlanmadan evlilik olmuyor. Evlilik öncesi, ailenin etkinleri (!) aracılığıyla, ‘Şu da olmazsa olmaz!’ diyerek bir değişik rüzgâr estiriliyor. Bunun evlilik sonrası bile izleri epeyce bir sürüyor. Sonrasında da yeni evlilerin, eşiyle birlikte şöyle bir çarşıya çıkıp, birlikte oluşan zevkler doğrultusunda bir şeyler alma zevki kalmıyor. Her şey alınmış.

Kötü olan şu ki, evlilik düşüncesi de maddîleşti.

Adaylar hakkında, küçük harflerle, ama derinden ve etkili, kişi tahlilleri yapılıyor. ‘Ne iş yapıyormuş? Maaşı ne kadarmış? Nesi varmış? Kimlerdenmiş? gibi maddîleşen bakışlar ön plana geçiyor. Maddî algı, gündemin ta orta yerinde. ‘Adamlık değeri’, parada pulda, eşyada, evde, arabada aranır oldu.

‘Ahlâkı nasılmış?’, ‘Arkadaşları kimmiş?’, ‘Kültür düzeyi nasılmış?’, ‘Eğitimli miymiş?’, ‘Kaç kitap okumuş?’ ‘Sanatsal bir etkinliği var mı ki?’ gibi sorular akla geliyor mu acaba?

Biraz lüks sorular! Yok daha neler! kabilinden…

Ama şimdi burun kıvrılanların eksikliği, sonrasında hayatı kıvırıyor.

Aile kurmak ve korumak

Aile kurmak kadar, onu korumak daha önemli hale geldi.

Yapmak zor, yıkmak kolay, onun için tedbirler hayatî derecede önemli.

Çeyizlerin içindeki televizyon adeta bir bomba gibi, ailenin nasıl yıkılabileceğinin, insanî zaafların nasıl kullanılabileceğinin bir bir düşünce altyapısını oluşturmaktadır. O zaman bir ailenin bozulmaması için eşlerin, çocukların, akrabaların var güçleriyle çaba harcamaları kaçınılmazdır. Aksi halde bozulan sadece bir aile olmamaktadır. Çünkü bir aile yıkımı, pek çok yıkımları da beraberinde getirmektedir.

Kurulan aile, kendi sonunu hazırlayacak kurdunu da beraberinde taşımaktadır. İnsanın mutlu sığınağı, birileri tarafından tacize uğruyor ve belli odaklar aile yapısını bozmak ve yıkmak için var gücüyle uğraşıyor.

Yüzlerce yıkım dizileri bombardıman etkisini sürdürüyor. Artık bu bir misyon haline geldi. Türkiye’deki kirlenme yetmiyormuş gibi, bu kirlilik İslâm ülkelerine de, televizyon dizileri olarak Türkiye’den sıçrıyor.

Yıkıcılar, Türkiye’yi İslâm ülkelerine karşı yanlış bir pozisyonda kullanıyorlar. Bu tahribatın sonuçları sonra sonra ortaya çıkacaktır.

Özellikle televizyon dizilerindeki aile kurgusunu bir gözlemleyin. Bizzat aile bireylerine seslenerek aileyi yozlaştırma çabalarını sürdürüyorlar. Eşine yalan söyleyen bey, beyinden bunun intikamını almaya çalışan bayanlar, her türlü hileler yapmakta çekinmeyen çocuk ve genç tavırları, aile üzerinde ne derin planlar yapıldığının apaçık örnekleridir.

Evlerimizin en özel köşelerinde yerini almış bulunan televizyonlar yıkım ekibi olarak, aşama aşama faaliyetlerini gerçekleştiriyorlar. Yıkım araçlarını alanlar, evlere monte edenler, en mahrem odalara yerleştirenler ve kanalları tercih edenler ise, aile bireyleri.

Duyarlı aile üyeleri ise tenkitler yaparak, yıkımlar izlemeye devam ediyorlar. Bu gün bir başkasının hikâyesi ‘vah vah’larla izlenirken, yarın sırayı bir başkası almakta, sonrasında ise, izleyenler sıraya girmektedirler. Zamanla, izlenenlerin, tenkit edilenlerin, bir parçası oluveriyor insanlar.

“Televizyon büyük yıkım yapıyor.’, ‘Bu var ya bu, hiç masum değil.’ hikâyeleri tam bir komedi. Adamlar da onu istiyor zaten, ‘Beni sevme, ama izle yeter, bir gün seni de izleriz.’

Çeyiz eşyalarından televizyona karşı bir bakış değişikliğine ihtiyaç var.

Aile kurulurken, yıkım unsurlarından arındırmalı eşyaları.

‘Kullanmayı bilmeli kardeşim!’ diyenleri duyar gibiyim.

Kullanılmadan, kullanabilirseniz ne mutlu.

Nefis unsuru da göz ardı etmemeli. Nefsi destekleyeni, nefis de destekler.

Evet, aile kurarken, korumayı da kurmalı.

**

Hazret-i Peygamber, kızı Hazret-i Fatıma’yı evlendirdiğinde, onun maddî ve manevî ihtiyaçları olabilir düşüncesiyle, ona belli bir zaman komşu olmuştur. Hatta her sabah namazına onun evinin bulunduğu mescide giderek, altı ay boyunca namaz dönüşü kızının kapısını çalmış ve namaza uyandırmıştır.

Elbette Hazret-i Fatıma sabah namazına uyanıyordu. Ama O (asm) şefkatiyle, evlilik yeni bir hayattır, yeni bir başlangıçtır. Bu süreçte herhangi bir yanlış oluşmaması için büyüklerin rehberliğine ihtiyaç vardır düşüncesinden hareketle, bir davranışın süreklilik kazanması için ne yapmak gerektiğinin dersini vermiştir.

İşte aile kurarken, korumayı da kurmak, budur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*