Aileyi bombalayan diziler

En fazla hücuma maruz kalan, yıkılması için her türlü tuzağın kurulduğu, çeşitli planların yapıldığı kurumlardan biri de malûm olduğu üzere aile kurumudur. Cemiyetin ve dolayısıyla ülkemizin de temelini teşkil eden aile kurumu yıkıldığında, onu bir daha kim ve nasıl ayağa kaldırabilir?

“Ailenin tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya olduğu” tesbiti bir slogan ya da kuru bir iddia değildir. Bugün en asrî, ‘çağdaş’ ve modern kimlikleriyle bilinen aileler bile bu noktadaki hal ve gidişten memnun değildir. Hangi ‘çağdaş’ aile çocuk ya da genç yaştaki evlâdını gönül huzuruyla okul, sokak ve arkadaş ortamına teslim edebilir? Hangi anne baba, “Benim kızımın, oğlumun arkadaşları çok ‘medenî’dir, çok ‘aydın’dır, çok ‘ileri görüşlü’dür. Onlara yüzde yüz güvenirim. Okula, sinemaya ya da gezmeye gönderdiğimde aklım peşinde kalmaz” der ya da diyebilir?

Çocukların, gençlerin ve özelde de ailenin ciddî bir tehdit altında olduğu inkâr edilemez. Peki, bu tehdit hangi vasıtalar ile sahneleniyor? Elbette, en başta televizyon olmak üzere bütün medya vasıtaları ve ‘sanal âlem’ ile… Medya vasıtasıyla maruz kaldığımız tehdit ve tehlikenin tam olarak farkında olduğumuz söylenemez. Çünkü onları ‘dost’ olarak görüyoruz, maalesef. Aramızda olması gereken mesafe ve kontrol mekanizmaları yok olmuş durumda.

Diyarbakır, Dicle Üniversitesi’nde yapılan ‘Boşanma Çalıştayı’nın sonuç bildirisinde bu tehlikelere dikkat çekilmiş ve evlenecek kişilere merhamet, fedakârlık, sabır ve hoşgörü gibi eğitimlerin verilmesi gerektiği hatırlatılmış. Ah, ne kadar mühim ve ne kadar da ihmal edilmiş bir hakikat. Merhamet, fedakârlık, sabır ve hoşgörünün olmadığı bir ‘aile’ ayakta kalabilir mi? Peki, günümüzde bilhassa TV dizileri vasıtasıyla sunulan ‘örnek aile’lerde bu hasletlerden ve bu davranışlardan örnekler sunan ‘birey’ler, oyuncular var mı? Dizileri kendilerine örnek alan evliliklerin çoğu, maalesef boşanma ile neticelenmiyor mu?

Çalıştayın sonuç bildirisini açıklayan Dicle Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aytekin Sır, halkın örf, adet gelenek ve inançlarıyla uyuşmayan ve aile birliğini tehdit eden dizi ve programların denetim altına alınması gerektiğini hatırlatmış. Prof. Sır, “Üniversitelerde ‘aile öğretmenliği’ bölümleri açılmalı ve seçmeli olarak ‘aile eğitimi’ dersleri okutulmalı” da demiş.

Tabiî ki ailenin çatırdaması sadece boşanmalarla sınırlı değil. Boşanmayan, bir şekilde yürütülen bazı evliliklerde de ciddî problemler yaşanıyor. Bu meseleleri dert olarak görmeyen bir eğitim sistemi olabilir mi? Televizyonlarda, aileyi çatırdatmaya hizmet eden diziler değil, aksine bu tehdit ve tehlikeye dikkat çeken, aileyi sağlam tutmaya faydalı olabilecek diziler yayınlanmalı. Maalesef, ‘duyarlı medya’ da bu konuda sınıfı geçebilmiş değil. ‘Daha çok izlenme’ yarışı uğruna hem aile, hem çocuklar, hem de toplum mahvedilmeye çalışıyor.

Tamam, ‘şeytana arkadaşlık eden’lerin bu tahrip projesinde yer almasını anladık diyelim. Peki, bu tuzağın farkında olması icap edenlere ne demeli?

Yarından tezi yok, bu meselenin ciddiyetine inananlar, inandıkları gibi davranmaya başlasın. Aileyi tahrip eden dizileri yayınlamak değil, bu ‘tuzağı’ boşa çıkaran, insanları uyaran çalışmalar yapılsın. Başta Diyanet camiası olmak üzere tehlikenin farkında olan bütün sivil toplum kuruluşları, eğitimciler ve sosyologlar iş başına. El birliği ile bu tuzağı boşa çıkaralım, aileyi ve ‘gerçek’leri savunalım…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*