Aileyi yıkmak, milleti yıkmaktır

İnsanlığın en mukaddes ve en eski ve sağlıklı müessesesi ailedir. Aile, mukaddesliğini, Cennette babımız Hz. Adem (as), Hz. Havva (ra) birlikteliğiyle kurulmasından alır.

Müslümanların ayakta kalan en sağlam müesseselerinin başında da aile gelir.

Aile; iffet, namus, sadâkat, dürüstlük mefhumlarıyla muhafaza edilmeye çalışılmaktadır.

Ne yazık ki, “ifsat, ahlâksızlık, dinsizlik ve zındıka komiteleri”, yani Deccalizmin/Süfyanizmin şubeleri, doğrudan doğruya aileye saldırıp darmadağın etme çabasındadır. Bilhassa gençleri, iffetsizliğe, hayasızlığa (tv, internet vs ile) alıştırarak fuhuşa sürüklüyor.

Bunu nasıl yapıyor. Müslüman ülkeleri kullanarak, ülkelerini bombalıyor. Müslümanların ellerine demode olmuş silâhları veriyor Müslümanı Müslümana kırdırıyor. Ülkelerini bombalıyor. Oraları yaşanmaz hale getiriyor. Yüz binlerce gençleri diğer Müslüman ülkelerine gitmeye mecbur bırakıyor. Oralara giden korumasız, çoğu anne-babasız, korumasız gençler çaresizliğe, alkol, uyuşturucu ve fuhşa sürüklüyor. Çok yönlü bir tahribat meydana getiriyor.

Önce Irak’ı bombalamış, milyonlarca insan öldürülmüş, milyonlarca çocuk yetim bırakılmış, milyonlarca insan iç ve dış göçe mecbur edilmiş.

Mısır, Suriye ve Türkiye gibi ülkelere giden yüz binlerce çocuk, bilhassa kız çocukları, hayatlarını devam ettirmek için fuhşa sürüklenmiş… Zaten perişan olan, anne-babaları şehid edilmiş, vatanlarından kaçmak zorunda kalan, yabancısı oldukları bir memlekette bu çocuklar, bu kadınlar hayatlarını nasıl devam ettirecekler?

Böylece, Türkiye’nin de aile ve ahlâk genleriyle de oynamış olmuyorlar mı?

Bir taraftan eğitimin perişan edilmesi, bir taraftan adalet mekanizmasının felç edilmesi, bir taraftan hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, bir taraftan işsizlik ve bir taraftan da fuhuş salgını…

2006 yılında zina suç olmaktan çıkarılmış…

Boşanmalar muhafazakâr kesimlerde bile yüzde 40 artmış.

Rüşvet, faiz, alkol, kumar, uyuşturucu, fuhuş gibi dehşetli kötülüklerin pençesinde inim inim inleyen ülke, diğer taraftan haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlikle biribirine düşürülmüş. Ne dehşetli bir durum ki, “dindar hukukçular ve dahi İlahiyatçılar” bunca zulüm karşısında sessizliğini koruyor!

Artık aklı başında ilim ve fikir adamlarının, dirayetli ve hakperest yöneticilerin problemleri çözüp savrulmaları engellemenin çarelerini bulmalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*