AKP zayıfladı mı?

Geçtiğimiz günlerde, bizzat AKP genel başkanının tasarrufuyla; hem HAS parti genel başkanı Numan Kurtulmuş, hem de DP nin geçtiğimiz yıllarda genel başkanlığını yapmış olan Süleyman Soylu’nun AKP saflarına geçme hadisesi vardı. Bunları duyunca, “acaba AKP zayıfladı mı?  Başbakan neden bu mevzuuya çok ağırlık veriyor ?” dedik.

Öyle ya, durduk yerde niye transferler yapılıyor ki? Demek ki bir şeyler var.  Haa, HAS parti genel başkanını bir nebze anlarız. O da Başbakan gibi milli görüşten gelen biriydi. Her ne kadar bunlar gömlek değiştirdilerse de, yine gömleğin içindeki şahıslar değişmemiş, Milli görüşün müteveffa genel Başbakanı Erbakan’ın tedrisinden geçmiş arkadaşlardı.

Onlar tamam da, ya Süleyman Soylu’ya ne oluyordu? O demokrat misyonda görülmüş biriyken, o tarafa meyletmesinin manâsı neydi?  Zaten Başbakan onu, “Süleyman Soylu” olduğu için değil, “demokrat misyonu temsil ettiği için” transfer yapmıştı. Niye?

Niyesi bizce şu: TC kurulduktan sonra, önce CHP, sonra da milletin temsilcisi DP parti olarak ortaya çıktı. Tabii, yıllardır milletin ensesinde boza pişirip, at oynatan, milletin anasından emdiği sütü burnundan getiren CHP, hiç tahmin etmediği bir şekilde DP nin kahir ekseriyetle iktidara gelmesini hiç hazmedememiş, o günden sonra da çeşitli ayak oyunları, katakulli ve komitacılıkla DP yi ve onun devamı olan Demokrat misyonu iktidardan uzaklaştırmıştır. Fakat, her seferinde millet, yine bir şekilde iktidara gelince, sağ cenahı parçalayıp, onların başına, dini siyasete alet edenleri sarınca, (12 mart 1971 sonrası) artık o günden beri parçalanmışlık neticesinde Demokrat misyon bir türlü tek başına iktidara gelememişti. CHP ve avenelerinin icraata koyduğu en güzel iş bu olmuştu. O zamanlar komünizm tehlikesi de vardı. Tehlikeli seçimler olmuştu. Dini siyasete alet ederek iktidara gelmeye çalışanlara adeta yalvarılıyordu “yahu etmeyin eylemeyin, parçalamayın oyları” diye. Onlar da “yok küçük olsun bizim olsun” mantığıyla hiç tınmadan, vatanı- milleti değil de, kendi ikballerini düşünerek hareket ediyorlardı. 80 öncesinde aldıkları en fazla milletvekili sayısı 48, oy oranı ise, %11,8 di. Ve o oy oranı, onların kemikleşmiş bir miktarıydı.

80 ihtilâl-i hainanesi neticesinde milleti şaşkınlığa uğratıp, ne yapacağını bilmez bir hale getiren o malûm zihniyet yüzünden, millette meydana gelen şaşkınlık ve görüşlerinden hiç taviz vermez nur talebelerinin bir kısmının da o günden sonraki davranışları neticesinde, sadece Yeni Asya ekolüne bağlı grubun dışındaki çoğunun da, dün karşı oldukları dini siyasete alet edenler meyletmesi neticesinde, 80 öncesi %12 dahi bulamayan o milli görüşçüler, o zamandan sonra, % 22 ye kadar çıkmışlardı. Tabii yukarıda da dediğimiz gibi, bu oran onların kemikleşmiş oylarının üzerinde bir miktardı ve bu fazla oylar, söylediğimiz sebeblerden dolayı o partiye teveccüh eden demokrat oylardı.

Tabii, işin bu cihetini fark eden o zihniyetin yeni versiyonu AKP, “gömlek çıkarma” v.s gibi sözleriyle, demokrat misyondan aldıkları emanet oyları artırarak, çıtayı bayağı yükseltmişlerdi. Eğer hafızalarınızı yoklarsanız AKP, hayal bile edemeyeceği bir oy oranı ile iktidara gelince şaşkınlığından ne yapacağını şaşırmıştı ve o hızla Başbakanın ilk görüştüğü kimse, kendi milli görüş misyonunun temsilcisi değil, Demokrat misyonun temsilcisi Süleyman Demirel olmuştu.

Ondan sonra da bu iş onları bayağı açmış, kendilerine “dindar demokratlar” falan diye isimler ihdas ederek yola devam etmişlerdi.(tabii demokratlık öyle sözle olmuyor icraatla oluyordu). Ama bir taraftan da hep korku ve telaş içinde oldukları da seziliyordu. “Ya demokrat misyonun emanet oyları, onların şuurlanmasıyla tekrar eski mecralarına akarsa biz ne yaparız?” gibi.

Bu hali muhafaza için, demokrat misyonun görüşündeki, bizim bildiğimiz birçok arkadaşımızı da milletvekili yapmışlar, ama son seçimde onların çoğunu elemişlerdi. Onlardan bir arkadaşla, seçim sonrası bir yerde görüşmemiz esnasında  “yahu hayırdır, ne oldu böyle de, sizleri hep saf dışı bıraktılar? Bizim yaşadığımız vilayette dahi, tanınmamış, silik birçok kimseyi milletvekili yaptılar”” deyince, “Başbakan, önümüzdeki dönemde Başkanlık sistemini ihdas etmeyi düşündüğünden, orada kendisine kayıtsız şartsız parmak kaldırıp oy verecek kimseleri tercih etti” demişti.

İşte, demokrat misyona bir nevi sinyal verilerek, onların oylarını –ki onların iktidar yüzü görmesine sebeb olan oylardır o oylar- kaybetmemek için “biz yine sizin görüşünüzdekilere de kucak açıyoruz, demokrat misyon biziz” manasında bir mülâhaza ile, Süleyman Soylu’yu saflarına aldılar herhalde. Ama tabii, demokrat misyondan birçok kişi bu işi anlıyor ve biliyor. Zaten bir müddettir Soylu, o misyon taraftarlarınca görüşlerinden kayıp, saf değiştirdiği şeklinde görülüyordu.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Ya Osman abim Allah senden razı olsun, ne güzel yazmışsın bu yazıyı da. Bizde şaşırmıştık Soylu’ya 2. Süleyman diyorduk, demek yanılmışız. Ama yazındaki tarihi gelişmeler içindeki anlatımın çok şahaneydi, sağol abi.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*