AKP’nin muhalefeti kimdir?

alt

Oniki seneyi geçkindir, Türkiye muhalefetin yokluğundan şikâyetçi… Ekserisi kendisini AKP’ye mahkûm zanneden kitlelerin reyleriyle, mevcut iktidarın enaniyet vadilerinde at koşuşturduğuna şahit oluyoruz. Genel anlayışımızın üzerine dışarıdan gerilen örtülerin altında meflûç muhakemelerle, günümüz siyaseti hakkında fikir yürütmeye çalışıyoruz.

MUHALEFET DEMOKRASİLERDE OLUR…

Elbette her iktidar veya idarenin muhalefeti olacaktır. Biz demokrasiler çerçevesindeki muhalefetlerden bahsediyoruz. Günümüz Türkiye’sinde “demokrasinin varlığını” iddia edecek bir siyaset bilimcisi çıkabilir mi? 12 Eylül sürecini ve bu sürecin neticesinde olan postmodern 28 Şubat darbesini görmezlikten gelip AKP’nin millet iradesinden doğduğunu iddia etmek, bilimle çelişmeyi netice verir. Kemalistlerle modern bolşeviklerin el ele vererek ihtilâllerle dizayn ettikleri bir idareye demokrasi demenin akıl ile izahı elbette olamaz. Mantıkî olarak AKP’ye ve idaresine demokrasi ölçüleriyle bakanların, ister istemez 28 Şubat ve 12 Eylül ihtilâllerini sahiplenmeleri kaçınılmaz bir sonuçtur. Oniki seneyi aşkındır, her gün yeni bir oyun ve desise ile milleti iğfal eden yerli ve yabancı kadroların idarelerini demokratik kabul ettiğimiz takdirde, Türkiye’de muhalefetin güçlü güçsüzlüğünü bir yana bırakın, muhalefete olan ihtiyacın da konuşulmaması gerekir. Evvela milleti tepeden inmiş şu küresel istibdadın ağlarından kurtarmak gerekiyor.

AKP’NİN MUHALEFETİNE GELİNCE…

AKP’yi milletin iradesinden doğan bir siyasî parti olarak değil de, onun kurulduğu ortamın şartlarını, yerlerini ve kahramanlarını nazara alarak, “belli çevrelerce dizayn edilmiş bir proje“ olarak değerlendirdiğimizde, ister istemez projenin asıl sahiplerine yöneleceksiniz. Yani AKP’yi Avrupa ve Amerika enstitülerinde mayalandıran Yeni Muhafazakâr ve Yeni Liberal dediğimiz aktör veya aktivistlere gideceksiniz. Söz konusu 11 Eylülcülerin  Londra, New York, Paris veya Frankfurt’ta kimlerle mücadele ettiğini araştıracaksınız. Ulusal devletleri titreten, millî politikacılara zaman zaman diz çökerten dev sermayedarlar, büyük fonlar; sermayenin idare ettiği medya ve enstitüler gözümüzü korkutabilir.

Bize göre insanî değerleri esas alan ve semavî dinlere inanan müsbet kitleler, bütün dezavantajlara rağmen, AKP’yi de İslâm dünyasında “şuursuz bir alet” olarak tahribatta kullanan global cereyanları – Allah’ın izniyle – mağlûp edecek kapasiteye sahiptirler. Millet ekserisinin avlandığı önemli nokta ; siyasal İslâmdan gelen ve troçkistlerce kullanılmakta olan kadrolara sâfiyane bir şekilde “din adına“ kanmalarıydı. Ve daha sonra da küresel para enstitülerinden akan rüşvetlerin sivil örgütler ve AKP kanallarıyla temsil yeteneğine sahip kişi ve kuruluşlara aktarılmasıyla, belâmızı bulmaya başladık… George Soros’un Açık Toplum Enstitüleri, yerden mantar gibi biten onbinlerce STK ve onları koordine eden TESEV gibi kuruluşlar, v.s. v.s. Bunları unutmamak için dönüp arşivleri tekrar yoklamamızda fayda var.

Rüşveti, dezenformasyon ve iğfali milletimizin kılcal damarlarına kadar, AKP’nin iktidarı için taşıyan bazı cemaatleri de hatırlatmakta fayda mülâhaza ediyoruz.

Yani AKP’nin muhalefeti, Türkiye siyaset arenasındaki cılız sesler olamaz. Ama neocon’larla savaşan şimdiki ABD ve AB idareleri olabilir. Tıpkı 1945 şartlarındaki Halk Partisi’ni dize getiren muhalefetin o zamanki ABD ve Avrupa olduğu gibi…

AKP genel başkanının mevcut muhalefet liderlerini “ti’ye alan“ lüzumsuz beyanlarını hatırlarsınız. Hatta iktidar olmalarına yardımcı olduklarını da iddia ederdi. Bu yaklaşım, hipnotize edilmiş “yığınlar!“ için geçerli olabilir. Fakat dışarıdaki patronlarının AKP’ye maddî manevî desteklerini bilen, Selânikliler hanedanı ile Yeni Muhafazakârların ittifaklarının hangi sahalarda seyrettiğini takip edebilen ve bu siyasal İslâmcı kadrolar aracılığıyla İslâm âleminde dehşetli zulümler yaşatanları görenler, Meclisteki meflûç partilerin asla AKP’ye muhalefet ve alternatif olmadıklarını çok iyi biliyorlar.

ÇIKIŞ YOLUNA GELİNCE…

Bize göre şu umumî belâdan, istibdattan ve millet olarak kuşatılmışlıktan kurtulmanın iki muharriki görünüyor. Birisi içerde, diğeri dışarda… Önce içerden başlayalım. Bizi üç dönemdir zincirlere bağlayan ve millet iradesini devre dışı bırakanlar AKP’den ziyade AKP’nin arkasına saklanan Selânikliler hanedanıyla militan Kemalistlerdir. Bütün bu oyun ve senaryoların AKP dışında hazırlandığını ve şu “dindar” kadroların bu tiyatroda rol aldıklarını, inisiyatif sahibi olmadıklarını millete anlatmamızla, kurtuluşa giden dehlizleri keşfetmiş oluruz. Ergenekoncuların dönüşü, evvelce devlet mekanizmasına rüşvet olarak yerleştirilen dindar ve demokrat kadroların temizlenmesi, bilhassa Selânikliler hanedanı ile istibdatçı sermaye ve medyanın yeni dönemde kuvvet kazanmaları ile 12 Eylül hukukunun aynıyla korunması  yukarıdaki tezimizi kuvvetlendiriyor.

Dışardaki önemli hareket noktasına gelince… O da 11 Eylül’le birlikte İsevî âlemi, demokratik Batı idarelerini ve bilhassa ABD ve AB iradelerini geçici olarak mağlûp eden neocon ve neo liberallerin deşifre edilerek yavaş yavaş devre dışı bırakılmalarıdır. Merkel ve Rasmussen’e rağmen AB ve Rusya çatışmasının çıkarılamaması ile Batı’nın bir neocon yapımı olan İŞİD’e karşı hemen harekete geçmesi, Kemalistlerin ve neocon’ların baş düşmanı olan I. Avrupa’nın atağa geçtiğini gösteriyor. Demokratik Batı idareleri I. Avrupa formatlarıyla harekete geçerse, millete karşı kurulan tuzaklar inşaallah çözülmeye başlayacaktır.

Bize düşen, milleti her yönüyle nifaklarla ayrıştıran Kemalistlerin zıddına “Demokrasi için el ele“ hareketini başlatmaktır. Domino etkisi yapacak bu hareket; 1987’de 12 Eylül’cü generallere karşı olduğu gibi dalga dalga yurdu saracak ve bu gayretimize çok muhtaç Batıyı da ümitlendirerek doğru harekete sürükleyecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*