AKP´nin parti diktatörlüğü

Dünyadaki değişime paralel olarak diktatörlüğün de şekil ve mahiyet değiştirdiğini öğrenemeyenler, çoğu kez hürriyet ve liberalizm üsluplarına bürünmüş diktatörlüğü de tanıyamıyorlar. Ancak; bu kılık değiştirmiş diktatörlükler, misyonlarını ifa ettikten ve milleti büyük zararlara uğrattıktan sonra maliyetleri kamuoyunca anlaşılıyor ki; o zaman da iş işten geçmiş oluyor.

Dünyada globalleşmenin henüz keşfedilmediği ve küremizin bir küçük köye dönmediği zamanlarda diktatörlük denildiğinde, etrafımıza bakardık. Diktatörler dah ziyade içerde harekete geçerlerdi. Genellikle ahali onları, sıfat ve icraatlarından tanırdı. Belki de tarihte kalmış bu anlayışa „klasik yaklaşım“ da diyebiliriz.

Günümüzde ise; hem sermayenin, hem fikirlerin ve hem de ideolojilerin mütemadiyen dünyamızın yedi kıta ve okyanuslarını aşarak dolaştığı, elektronik medya ile tüm ortamlarımızı istila ettiğini inkâr etme şansımız elbette olamaz.

Bir merkezde oturup dünya servetini kontrol etme hevesindeki hürriyet ve demokrasi karşıtlarının; her ülkenin en ücra köşesinde mallarını satmak için tezgâh kurduğu gibi, müdahaleci siyasetini uygulayabilmesi için de her ülkenin – güya – millî partilerine, meclislerine, yüksek bürokrasisine, iç ticaret ve sanayisine elemanlarını yerleştirerek; menfaat ve siyasetlerini oralarda taakip ettirdiklerine dair yüzlerce delil var, elimizde. Dış görünüş itibariyle o millî devletin bürokratı, tüccarı, bilim adamı ve veya parlamenteri gibi görünen binlerce insanın; söz konusu o global cereyanın emrinde çalışıp çalışmadığına, küçük ve basit araştırmalarla karar verebilirsiniz.

O insanların aktüel irtibatlarını, üniversite ve ihtisas kurumlarını, beyanlarından ziyade icra ettikleri siyasetlerini ve ortak „Dış Dünya“ bağlantılarını yüzeysel de olsa incelediğinizde, insanların hürriyet ve demokrasisine göz koymuş ve belki de müdahale etmiş global çete ile karşı karşıya gelebiliriz. Vazife yaptıkları ülkede anlık operasyonları merkezlerine rapor eden bu global cereyanın çalışanları; geceli gündüzlü olarak parlamentolarda patronlarının siyasetleri istikametinde kanun ve yönetmelikler hazırladıkları gibi; maliyede, adliyede, hariciyede, askeriyede, maarifde ve sanayide de harıl harıl verilmiş vazifeleri ifaya çalışan bu insanlar, belki de kendi memleketlerinde en vatanperver, dindar, millî ve insanîyetçiler olarak meyda reklam ediliyorlardır. İşte bu organize olmuş, küresel dev kapitalin kuvvetini arkasına almış ve bukalemun gibi cemiyetin dokusuna göre şekilden şekile girenler; efendilerinin esas aldıkları Parti’nin dışındakilerine hayat hakkı vermezler. O Partinin gizli istibdadı o denli şiddetlendiği halde, muhalefet onların müşahhas işlerine bir yerde rastlayamaz. Onlar ise kamuflaj oldukları halde ortada dolaşan muhaliflerini keklik gibi avlarlar.

İTTİHAT TERAKKÎ’DEN AKP’YE

Bu dehşetli parti istibdanın tarihçesi bize göre epeyce geriye gider. Onlar bazen de aynı parti içinde farklı bir komite altında organize olup, önce içinde bulundukları partiyi ele geçirirler.

Yukarıda teorik olarak izaha çalıştıklarımızı, 1909’da İttihat ve Terakkisine tatbik ettiğimizde, karşımıza dört dörtlük şablonların çıkacağından eminiz. Bilhassa Selanik kökenli, Avrupa’da ileri derecede yetişmiş ve Osmanlı’nın değerleriyle keskin mücadele içinde bulunan bazı komitacı siyasetçiler çıkacaktır ki; Leo Troçki ve Leo Strauss gibi deha derecesindeki bolşevikler, ancak onlara talebe olacak durumda kalabilirler. Önce İstanbul şubesini ve daha sonra partiyi tümüyle ele geçirip Osmanlı’nın bitimini hazırlayacak bu diktatörler, maalesef tarihimiz boyunca hem diktatörlere ve hem de devrimcilere örnek ola geldiler.

Bırakalım bu 31 Mart ihtilalini hazırlayanları; 12 Eylül´den sonra ANAP’ın şemsiyesi altında ülkeye yerleştirilen partili – partisiz diktatörlere bakalım. Özal’ın; Amerika’daki global zındıkaca yetiştirilmiş elemanlarını hatırlarsınız. Kudretli cuntaya arkasını dayayan Özal’ın karşısında kimse duramadı. Siyaset Meydanı’na girerken (Büyük Türkiye Partisi gibi, Sodep ve buna benzer) gibi rakibleri keklikler gibi avlanmadılar mı? Elbette dindar Özal’ın dayandığı global bir cereyan vardı ki, Türkiye’ye tam 35 sene boyunca adeta kan kusturacaktı… Özal´a o prensleri hazırlayıp tepsi içinde sunanlar kimlerdi. Cuntacı ihtilalciler Özal’la nasıl anlaşmışlardı. Bütün bu hususlar, elbette genç araştırmacılarımızın gayretini  bekliyorlar.

AKP’ye gelince…

Hadiseye bilimsel bakıp olayları aynı kare içinde değerlendirebilenlerin ortaya çıkaracakları hakikat aynı değil mi? 12 Eylül’ün devamını yaşayan AKP’nin yaptıkları Özal’ın yaptıklarından mahiyet olarak ne kadar farklı olabilir ki…

İkinci Amerika’nın Türkiye münasebetleri…

Kürt – Türk meselesi ve BOP…

Arapların başına gelen musibetler…

Kaybolan üretimimiz ve başlayan ekonomik sorunlar…

Elimizden kaçan tarım ve hayvancılık…

Özelleştirme perdesi altında global çetelere peşkeş çekilen millî sermayemiz…

Arazilerimizin çeşitli oyunlarla bu dehşetli güçlere satılması…

Belki de yüz noktada; AKP ile ANAP’ın icraatlarda aynı kaynaktan emir ve direktif aldıklarını ortaya koyabiliriz.

Özal’ın prensleri vardı… Tayyip Bey’e takdim edilmiş kadroları da incelemek lazım. Beyaz Saray’da yetişmiş Makaracı Bakanlardan, Amerika Büyükelçiliğinde başladığı kariyerine Londra’da söz konusu cereyanların fon ve banka müdürlüklerinde noktalayan bakanlara kadar… Cüneyd´ ten Şimşekler´e kadar… Durup dururken bu arkadaşlar nasıl bir araya getirildiler. Okudukları mekteplerden tuttukları işlere, ticarî münasebetler ve kendilerini AKP´de buldukları güne kadar.

Sözün özü; AKP’nin Parti istibdadı Türkiye’yi dehşetli gizli bir diktatörlüğe götürüyor; gibi. Fakat bilinmeyen husus; bu Tayyip Bey’in diktatörlüğü değil… Bu diktatörlük, çoğu insanı aştığı gibi, Tayyip Bey´i de aşıyor.

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. AKP nin genetik olarak ihtilalci ittihatçılarla akraba olduğunu ilk olarak öğrendim.

  2. mesleği nurculuk olan birinin bu kadar derin detayları görebilmesi tabi ki projektör olan risalelerledir.Fakat bu işleri meslek edinmişlerin bunları mutlaka daha detaylı bildiğine eminim.Sizin bu yazınız okurlarsa inşaallah onlara tercih yapma imkanı sunar.Eğer iyilikten yana olabilirlerse onları harekete geçirecektir.İçinde ve ya dışında nerde olurlarsa olsunlar bu dehşetli planları bu kadar yakından bilen için oldukça açıklayıcı bir yazı olmuş.Mahiyeti bu kadar tahripkar olan bir planın ne içinde ne dışında olmak kolay değildir bile bile.İlla ki insanlığını kaybetmiş olsun.Ümit ediyoruz ki 1.Avrupa bu global dinsizlerle mücadelesinde başarılı olsun İNŞAALLAH

  3. Değerli yorumcumuz, her görüşe eşit mesafede durmakla birlikte; hakaret, küfür, aşağılama vb. içeren, toplumsal hassasiyetleri zedeleyici nitelikteki ve büyük harfler ile yazılan yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlere uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz. Saygılarımızla. (Editör)

Mert için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*