AKP’ye niçin taraf değiliz?

12 Eylül sonrası kurulan ANAP’a destek vermedik.

Aynı şekilde AKP’ye de taraf olmadık, oy vermedik; vermiyoruz da…

Bu merak ediliyor.

Birkaç sebebimiz var:

Birincisi:

Yeni Asya’nın siyasi ve içtimai noktadan tavizsiz ve ilkeli bir duruşu vardır. Bu duruş devirlere göre değişmemiş. Üstad Bediüzzaman Demokratlara destek vermiş, biz de veriyoruz ve vermeye devam ediyoruz.

 İkincisi:

AKP 28 Şubat sonrası kurulmuş bir partidir. Tıpkı 12 Eylül sonrası kurulan ANAP gibi. Zaten aynı misyonu devam ettiriyor. Tarih gösteriyor ki fevkalade şartlar sonrası kurulan partiler uzun ömürlü olmuyor.

 Üçüncüsü:

AKP’nin sosyolojik tabanı “Milli Görüş” temeline dayanıyor. Mevcut idari yapının kahir ekseriyeti de aynı çizgiden gelmekte. Her ne kadar “Milli Görüş gömleği” çıkartıldı diye beyanlar olsa da, fiiliyatta durum değişmemiş gözüküyor. “Dinin siyasete alet edilmesi” prensibi genlere işlemiş. Öyle bir çırpıda söküp atmak kolay değil.

 Dördüncüsü:

Parti demokrat bir fikir ve düşünceye sahip değil. Adnan Menderes övgülerinin altında bir perdeleme var. İlla demokrat görünme amacı sırıtıyor. Halbuki Demokrat Parti ile AKP arasında sosyolojik gen farkı var. AKP yöneticilerinin Adnan Menderes sonrası Adalet Partinin demokrasi mücadelesini yok saymaları kendilerini ele veriyor. Samimiyet testinde sınıfta kaldıklarına işaret ediyor.

Beşincisi:

AKP şahıs hareketidir. Partide tam bir ‘Tek Adam’ yönetimi gözüküyor. Misyon, dava, hizmet, prensip, ilke gibi genel değerler Tek adamın düşüncesine bağlı olarak tezahür etmekte. Bu da bu tür siyasi hareketlerin uzun ömürlü olamayacağının işretlerdir. Şahıs gider, hareket biter.

Altıncısı:

Demokrasilerin en önemli köşe taşlarından birisi olan “Din ve vicdan hürriyeti” ipotek altındadır. Ankara Kocatepe Camisinde Bediüzzaman mevlitine izin verilmemesi açık bir misaldir. Muhterem Fetullah Gülen Hocaefendinin yıllardır ülkeye dönüş yapamaması diğer bir misaldir. Başörtüsü gibi kangren olmuş bir meseleye henüz- o da kısmi olarak- bir çözüm getirilmesi bu konuda atılan adımların eksikliğini gösterir.

 Yedincisi:

Fikir ve düşünce hürriyeti üzerindeki baskılar devam etmektedir. Onlarca gazeteci mahkeme kapılarında savunma yapıyor olması açık bir delildir.. Hükumete yakın gazetecilerin bile şikayetleri had safhada.

Sekizincisi:

Hakkını yemeyelim, bazı güzel reformlar da yapıldı. Ancak görünen o ki AB zoru ile yapılmış bu reformlar. Zira AB katılım süreci bu gün hükumet eli ile zayıflatılmakta. İstenen ilerleme sağlanamıyor. Görünen o ki patinaj sürecine girildi.

Dokuzuncusu:

Yeni bir Anayasa yapılamadı. Referandum yolu ile bazı düzenlemeler yapılarak 12 Eylül Anayasasının özü korundu. Hani Evren yargılanacaktı? Hani ülkeye zarar veren ihtilalcilerden hesap sorulacaktı? Ergenekon üyeleri bile elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşmıyor mı?

 Onuncusu:

AKP samimi bir şekilde Kemalizme sahip çıkmaktadır. Hatta camilerde malum şahsa dua ettirerek ihtilalcilerin bile başaramadığı bir işi yapmışlardır. Adeta “Dindar Kemalist” tabirinin tanımlayıcısı olmuşlardır. Bu vicdanları derinden yaralayan bir durumdur.

On birincisi ve sonuncusu:

Nasıl ki ANAP dindar cemaatleri dünyevi işler içine çekerek onları bir nevi holdingleştirdi. Onların toplum üzerindeki manevi tesrini kırdı ve dünya işlerinin tam orta yerinde bıraktı. AKP de sistemin dışında kalan ve devletin yanlışlıkları ile mücadele eden grup ve kesimleri pasif etmek görevini üstelendi. Samimi bir şekilde dine ve imana hizmet etmek isteyen insanları dünyanın cazip ve çekici nimetleri ile sistemin içine çekti. Yani zamanın bazı mücahitleri, şimdilerde hep müteahhit oldular.

İşte bizler bu saydığımız nedenler ile AKP’ye destek vermedik ve vermeyeceğiz de…

Benzer konuda makaleler:

10 Yorum

  1. EDİTÖR: “Sevgili okurumuz; yorumunuz yayın kriterlerine uygun olmadığı için yayınlanmadı. Lütfen bu kriterlere dikkat ederek tekrar yazınız.”

  2. elleriniz dert görmesin.Buna mümasil yazıların çoğalarak yayınlanmasını diliyorum.Ve aynan bu yazının altına imzamı atıyorum.

  3. Tebrikler,hem bizlerin neden AKP ye oy vermediğimizi,hemde onların ne olduğunu tabir yerindeyse kitabın ortasından,ayan beyan bir şekilde ifade etmişsiniz,kaleminize,hepsinden önemlisi yüreğinize sağlık…

  4. Ben yazınıza katılmıyorum.ülkenin temellerine kadar işlemiş olan bu kemelist zihniyeti bi çırpıda yok etmek zannettiiğinz kadar kolay değil.üstad bu zihniyetle yıllarca mücadele etti ve serptiği nur tohumları yavaş yavaş neşv-ü nema buluyor inş.ve akp ninde bu hizmete maddi desteğini görmemek mümkün değil.ha bu şahısların başarısı mı?Allahın inayeti tabiki.dünyada müslüman bir ülke olarak türkiyenin itibar kazanması , söz sahibi olması ve türk islam birliğinin temellerinin atılmaya çalışılmasını ben islamiyet adına çok büyük adımlar olarak anlıyor ve islamiyetin allahın izniyle dünyaya hakim olacağını düşünüyorum. Ve bununda zahiri esbabı olarak akp yi gördüğüm için sonuna kadar bir nur talebesi olarak destekçisiyim.inanıyorum ki üstd yaşasaydı o da talebeleri gibi bu harekete destek verirdi……

  5. kimi desteklemen, kim desteklememen senin meselendir.
    fakat üstadı da bu kanaatine iştirak ettirmen doğru değildir. risale-i nuru ve üstadı kendi pencerden bakıp da anlatmak, hele bunu neşretmek mesuliyeti mucibdir. siyaset tarafgirliği risale-i nur dairesinde geçersizdir.

  6. ergenekon tertibini seninde savunmuş olman amarikancı olmanızın ispatıdır. avrupa ve amarikada ergenekon tertibinin başlatıcısıdır. ergenekon tertibine uğrayanlar sahabe nesli kadar saf ve temizdir. hepside pkkya karşı mücadle etmiş günümüzün battal gazisi ebu müslimidir ergenekon tertibiyle ermeniciler rumcular pkk rahat nefes aldı. sizde bu tertibe verdiğiniz destekle ermenici ve rumculuğunuzu itiraf ettiniz. millici güçler bu karşı devrim sürecini ermenici rumcuları yine ezecektir.

  7. Yazı hem kanaat, hem de bilgi yanlışları ile dolu. Siyaseti okuma konusunda epeyce sıkıntı yaşandığı görülüyor. Bu konuda bazı tavsiyelere kulak verilmeli. Yazıda tek tek düzeltilmesi gereken birçok yanlış, hatalı kanaat ve yönlendirilmiş yorum bulunmakla birlikte şu birkaç hususa dikkat çekmek gerekir: AK Parti karşıtlığına delil olarak gösterilen “millî görüş” çizgisi, bu partinin üzerinde yer aldığı bir politik çizgi değil. Bu görüşü pompalayanlar Ergenekoncular ve Ulusalcılar oldu. Demokrat Parti’nin, bildiğiniz gibi bütün ekibi CHP kökenliydi. Bazısı ihraç edildi, bazısı istifa etti ve Demokrat Parti’yi kurdular. Zaten parti içinde iken de, liberal-demokrat görüşlerinden dolayı merkeziyetçi ve otoriter ekip arasında sıkıntı yaşıyorlardı. Demokrat Parti’yi kurduklarında kimse onlara “Siz aslında CHP’lisiniz!” deme gafletinde ve cehaletinde bulunmadı. Çünkü politikaları bireysel özgürlük, serbest pazar ekonomisi, devletin kamudan çekilmesi, serbest dolaşım vs. gibi liberal-demokrat politikalardan oluşuyordu. Bu politikalar zamanın CHP’si tarafından “gerici” olarak damgalandı. Şu anki durum ile çok benzerlik var: AK Parti, millî görüş çizgisindeki Saadet Partisi’nden ayrılanların kurduğu bir parti. Zaten parti içinde de demokrat görüşlerinden dolayı sıkıntı yaşayan bir ekipti. Bu partinin ne politikaları, ne icraatları, ne ekibi “millî görüş” çizgisinde değil, “gerici” değil! Peki neydi? 10 yıllık icraatları ortada durduğuna göre, rahatlıkla söylenebilir: AB uyum yasaları ile ilgili çabaları ve devletin kamu düzenindeki pozisyonu, darbecilerle mücadelesi, sık sık halkın hakemliğine müracaat edilmesi gibi politikaları AK Parti’nin liberal-demokrat bir parti olduğunu gösteriyor. Serbest piyasa ekonomisi uyguluyor, devleti teşvik edici ve organizatör olarak konumlandırıyor. Halkın dinî ve millî duygularına son derece saygı duyuyor (Tıpkı DP ve lideri rahmetli Menderes gibi). Süreç içinde Ergenekoncu ve Ulusalcı lobilerin iftira ve yalanlarla örtbas etmeye çalıştığı

  8. Cumhuriyet tarihi boyunca, “demokrasi” kültürünün hiç olmadığı kadar geliştirildiği, yasal düzenlemelerin yapıldığı, seçim alışkanlıklarının çoğaltıldığı, halkın tepkilerinin dikkate alındığı, darbe teşebbüsleri ile korkusuzca mücadele edildiği ve ifsad komitelerinin çökertildiği bu 10 senelik dönem kadar hiçbir dönem olmadı. Bunları mutlaka nazar-ı dikkate almak gerekir. Bizi yanıltan hususlardan bir tanesi, Ergenekoncu ve Ulusalcı lobilerin propagandaları olmalıdır; ikincisi ise, Üstadın özellikle “bu vatanda şimdilik dört parti var” değerlendirmesinin ve başka değerlendirmelerinin sureten ele alınması olmalıdır.. Yanılgıya sebep olan bir üçüncü sebep, yıllarca demokratların başında bulunan fakat 28 Şubat süreci ile birlikte ahrar ve demokrat çizgiden ayrılan bir zat-ı şerîfin, sırf AK Parti düşmanlığı yüzünden CHP’ye destek vermesi, Ergenekoncuları desteklemesi, bazı abuk konuşmalar yapması (başörtülülerin Suudi Arabistan’a gitmelerini istemesi gibi) ile, artık ahrar/demokrat çizgiyi terkettiğini ilân etmiş olması, ne yazık ki anlaşılamadı veya görülemedi..

    Burada yazan bir kardeşimizin söylediğini karşılaştırma yapabilmek için öneriyorum: Üstad şu anda yaşasaydı, Demokrat Parti’ye verdiği desteği, aynı şekilde AK Parti’ye verecekti. Lahikalar’daki metinlerde görüldüğü kadarıyla, CHP’nin iktidar olmaması birinci öncelik, demokrat ve ahrarların iktidara gelebilmesi ikinci öncelik olarak temeyyüz ediyor.

    Ayrıca, cemaatteki bazı yazar abilerin yazdığı gibi, Facebook’ta cemaat mensubu bazı abilerin paylaşımlarda yaptıkları gibi bir durum yok ortada. Günlük siyaset okumaları ile ilgili sanıyorum biraz daha hür zihin ile çalışmak ve bakabilmek gerekiyor. AK Parti, sizlerin tarif ettiği gibi değil maalesef. Bunu, bir parti propagandası yapmak için değil, yapılan bir hatalı yoruma küçük bir tashih yapabilmek maksadıyla söylüyorum. Selâmlar

  9. siyaset sevenler koşsunlar akp nin avlusuna. yazar ne güzel özetlemiş biz farklıyız demiş akp nin geni farklı demiş bize ters demiş. ama anlamayanlar akp de siyaset yapsınlar koşsunlar hemde hiç durmadan

Mehmet Ali Ayazoglu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*