Alâkam alâkasızlığımdandır!

Evet, ülkemizde 17-25 Aralık’la başlayan ve 15 Temmuz’da doruk noktasına ulaşan iç çekişmelerle hiç ilgisi olmayan milyonlarca insanımız vardır. Onların her birisine ayrı ayrı kulak verilse, şöyle diyecektir:

“Son gelişmeler beni düşündürüyor, hatta bazı haller derinden yaralıyor. Bu menfî gelişmelerin ne geçmişinde, ne halinde, ne de en ufak bir karesinde yer almadım. Hiç alâkam yoktur, ama din-vatan-millet namına uykularımı kaçırırcasına alâkadarım.”

“Zaten bana her ortamda, her platformda konuşma ve yazma cesaretini veren de bu alâkasızlığımdır.”

“Dost ve arkadaş çevremde, aile ve akrabalar içinde her vesileyle fikir, kanaat ve çözüm tekliflerimi dile getiriyor, sosyal medyada paylaşıyor ve Yeni Asya gibi hak-hukuk-adalet savunucusu yayın organlarında ‘kalem’ ile ‘kelam’ sarfına gayret ediyorum. Allah (cc) rızasına nail eylesin, inşaallah.”

İşte bu “alâkasızlar”dan, yani paralel yapılanma-kadrolaşma-kumpas ve komplo gibi her türlü menfî hallerle asla ilgisi olmayan Yeni Asya, sonradan “paralel yapılanma” olarak adlandırılan oluşumlara azami derecede mesafeli durduğu gibi, yeri geldikçe uyarı vazifesini de yapmıştır.

Siyasetin dinsizliğe ve sözde aydınlanmanın ahlâksızlığına alet edilmesine ilmen ve fikren karşı durduğu kadar, dinin siyasete alet edilmesinin de önünü kesecek yayınlar yapmıştır. Kişilerin ve grupların, Risale-i Nurları kendi ideallerine, siyasî ve dünyevî menfaatlerine alet etmelerine fırsat tanıtmayacak ve onlara bu hususta nefes aldırmayacak cesur yayınları vardır.

Bir taraftan “cemaat” diyerek, “hizmet” diyerek siyasetin içine dalanlara ve Nur Risalelerini diledikleri tarzda “hizmet”lerine alet etmek isteyenlere uyarı vazifesini sürdürürken, öbür yandan siyaset erbabına da din-vatan-millet namına uyarı vazifesini her vesileyle yerine getirmiştir.

İşte bakınız, bugünlerde kokusu çıkan bir meselenin uyarısını Yeni Asya 14 yıl önce yapmış ki, kıymetli Kâzım Güleçyüz 5 Aralık günlü yazısında bunu ifade etmiş.

Sizi o yazıya havale ederken bir paragrafını arz edeyim:

“Merhum Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Ömer Nasuhi Bilmen, Yeni İstiklal gazetesinin 21 Ekim 1964 tarihli sayısında yayınlanan ‘İslam ve demokrasi’ başlıklı makalesinde şöyle bir hadis-i şerifi naklediyor:

‘Hıyanetin en haincesi, bir idare amirinin halk arasında ticaret etmesidir. Böyle bir hareket, onun itibarını azaltır. Halkın düşmanlığını celb eder. Çünkü bu hareketle nüfuzunu suiistimal ederek, halkın ticaret hayatındaki gelişmeyi sekteye uğratmış olur.’ (Şeriat ve Demokrasi kitabımız, s. 169)”

Şimdi sormak lâzım, hakikî dost kimdir? Siyaseten uyuşmadığı halde, yerinde uyarıyı yaparak zarara girmesini istememek mi, yoksa siyasî yandaşlık uğruna hatalarına da göz yumarak dünya ve ahirette zarar görmesine seyirci kalmak mı?

Yeni Asya bu duruşunda Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini örnek alıyor. Bediüzzaman da başta Resûl ü Ekrem Efendimizi (asm), Selef-i Salihîn’i ve Müçtehidîn-i İzam’ı örnek almış, Kur’ân’a ve kâinata bakarak yazmıştır.

Bizim, direkt particilik-siyasetçilik ve devlette kadrolaşma gibi alanlara olan alâkasızlığımız yine Bediüzzaman’a dayanır:

“Sual: Neden, ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa ‘Siyasetli Cemaatler’e hiçbir alâka peydâ etmiyorsun ve Risâle-i Nur ve şâkirtlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men’ ediyorsun? Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden, binler adam Risâle-i Nur dairesine girip parlak hakîkatlerini neşredeceklerdi; hem, bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın?

‘Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinâbın en ehemmiyetli sebebi, mesleğimizin esâsı olan ihlâs bizi menediyor.’

‘Çünkü, bu gaflet zamanında, husûsan tarafgirâne mefkûreler sahibi, herşeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dînini ve uhrevî harekâtını da o dünyevî mesleğe bir nevî âlet hükmüne getiriyor.’

‘Hakaik-ı îmâniye ve hizmet-i Nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz; rızâ-i İlâhîden başka bir gayesi olamaz.’

‘Halbûki, şimdiki cereyanların tarafgirâne çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhâfaza etmek, dînini dünyaya âlet etmemek müşkülleşmiş.’

‘En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inâyet ve tevfîk-i İlâhiyeye dayanmaktır.’

‘İçtinâbımızın çok sebeplerinden bir sebebi de, Risâle-i Nur’un dört esâsından birisi olan şefkat etmek, zulüm ve zarar etmemektir.’” (Bkz. Hizmet Rehberi)

Demokrat-ahrar-hürriyetperver bildiğimiz bir partiye oy tercihini kullanmak ise, particilik ve siyasetçilik değildir ki, bugüne kadar yapılanın da bu seviyede kalmasına gayret gösterilmiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*