Alçaktan Uçmamak

Gece karanlığında, o dalgalı denizde, kendimi bir an için sanki çelikten büyük bir balığın karnındaymış gibi hissederek yaptığım o vapur seyahati, bana Hz.Yunus (A.S.)’ın kıssasını hatırlattı.

O, peygamberdi ve yüzbin kişilik Ninova halkına tebliğle vazifeliydi. Ben, peygamber değildim, fakat peygamberlerin izindeydim; benim de tebliğ mükellefiyetim vardı ve karşımda benden tebliğ bekleyen bir adamla birlikte, birkaç saatlik bir vapur yolculuğu yapıyordum.

Kullandığı uçakla alçaktan uçarken büyük bir kaza geçirip ölümden çok zor kurtulmuş olan otuzbeş yaşlarındaki bu genç adam, Adalar’dan Kabataş’a giden İstanbul Şehir Hatları vapurunun, ikimizden başka kimsenin olmadığı bir salonunda karşımda oturuyordu ve şimdi bedenen olmasa da, fikir ve inanç bakımından tehlikeli bir şekilde “alçaktan uçuyor”du. Ben, o­nun bu tehlikeli “alçaktan uçuşu”nu fark etmiş; o­na ikazla irtifa kazandırmağa ve öncekinden daha büyük bir kaza ile bu defa ebedî hayatını kaybetmesini önlemeğe çalışıyordum.

Hayat hikayesini dinleyince; “-İnsanlar bu imtihan dünyasına sadece bir defa gönderilirken, sen sanki gitmiş de bir defa daha gelmişsin. Böyle ikinci defa geliş herkese nasip olmaz, bunun kıymetini bil!” dedim.

Hemen; “-Benim kalbim temiz..” diye cevap verdi ve arkasından ilave etti: “-Allah beni çocuklarıma bağışladı..”

Ben; “-İyi, güzel de..” dedim, ve devam ederek; “-Mesele sadece bundan mı ibaret? Bu meselenin başka üzerinde durulacak yönleri yok mu? Bu söylediklerin çok ağızlarda dolaşıyor, ama bunlar ne demektir? Üzerinde durup düşünmek lâzım değil mi? İnsan bu dünyaya kendi isteği ile gelmemiş, o­na yaşadığı bu hayatı anası babası da vermemiş; Allah (c.c.) tarafından bir vazife ile bu dünyaya gönderilmiştir. Ömür boyu bu vazifesini yapmayıp, ömrünün sonunda Allah(c.c.)’ın huzurunda ‘-Benim kalbim temiz..’ dese, cezadan kurtulabilir mi? Uzun süre askerlik yapmış olanlar askerlikten verilecek misallerle bu meseleyi daha iyi anlayabilirler. Bir vazife ile komutanı tarafından bir yere gönderilen asker, o vazifesini yapmadan, döndüğünde; ‘-Benim kalbim temiz..’ diyerek kendini savunmağa kalkması komutanı tarafından kabul edilebilir mi? ” diye sordum.

Uzun süre askerlik yapmış olan muhatabım, bu soruma derhal: “-En az o­n gün hapis cezası alır..” cevabını verdi.

Onun bu cevabı üzerine ben devam ettim; “-Mademki, dünyadaki bir komutanı, böyle bir savunmayı kabul etmiyor; bu insana bir misal olup ‘Kumandan-ı Akdes’ (En kudsî kumandan) olan Allah (c.c.)’ın da kabul etmeyeceğini insanın düşünebilmesi icap eder. Böyle geçersiz bir savunma kabul edilmeyip dünyadaki komutandan hapis cezası alınıyorsa, ‘Kumandan-ı Akdes’in de böyle bir savunmayı kabul etmeyeceğinden ve bunun neticesinde vereceği cezadan niçin korkulmuyor?” diye sordum.

Bu soruma; “-Allah âdildir..” cevabını, belki de başka verebileceği cevap olmadığı için, vermek isteyince bu defa adaletin tarifini kendisine hatırlatmam icabetti:

“-Allah tabii ki, âdildir ve adaletin en yüksek mertebesindedir. Adl, O’nun en büyük isimlerindendir. Fakat, adalet hak sahibinin hakkını ve –selâhiyetli ise- suçlunun da cezasını vermeyi icap ettirir.”

Konuşmamız, yolculuğumuz boyunca bu çok mühim mevzular üzerinde devam etti.

“Bütün gelecekler yakındır.”sözünde belirtildiği gibi, bizim bu mühim mevzular üzerindeki konuşmamız da, vapurun Kabataş iskelesine yanaşmasıyla sonuna gelmişti. Okumayı sevdiğini söyleyen muhatabıma yol boyunca söylediklerimi teyid ve takviye eden kitapçıklardan da verdim. Ayrılırken, sözlerimi iyi düşünmesini ve verdiğim kitapçıkları dikkatle okumasını söyledim; bu hususta bana söz verdi.

Alçaktan uçarken kullandığı uçağıyla büyük bir kaza yaparak ölümden çok zor kurtulmuş olan vapurdaki o genç yol arkadaşım, bazen hatırıma geliyor. O vapur yolculuğunda israrla dikkatini çekmeğe çalıştığım hususlar ve yaptığım ikazlardan sonra, fikir ve inanç bakımından şimdi hangi irtifada olduğunu merak ediyorum.

Yukarıdaki gibi sarfettikleri sözler ve kendi kendilerini muhakeme ile beraat ettirip kendi kurtuluş fermanlarını kendileri vermek bakımından etrafımızda benzerleri çok fazla olan o yol arkadaşımın, fikir ve inanç bakımından artık “alçaktan uçmamasını” ve böyle bir “alçaktan uçmak” sonucu, daha önce yaptığı maddî kazadan çok daha tehlikeli ve telafisi mümkün olmayacak büyük bir manevî kaza yapıp ebedî hayatını kaybetmemesini temennî ediyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*