Âlem-i İslâm üzerindeki fitnekârâne siyaset

Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.

Eûzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm

Velâ tettebiû hutuvâti’ş-şeytân. [“Şeytanın aldatmalarına uymayınız” (Bakara Sûresi, 2: 168)]

Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.

Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.

BİRİNCİ HATVESİ

Der veya dedirir:
“Siz kendiniz de dersiniz ki: Musibete müstehak oldunuz. Kader zalim değil, adalet eder. Öyleyse, size karşı muameleme razı olunuz.”
Şu vesveseye karşı demeliyiz:

Kader-i İlâhi isyanımız için musibet verir. Ona rızâdâde olmak, o günahtan tevbe demektir. Sen ey mel’un! günahımız için değil, İslâmiyetimiz için zulmettin ve ediyorsun. Ona rıza veya ihtiyarla inkıyad etmek—neûzü billâh—İslâmiyetten nedamet ve yüz çevirmek demektir.

Evet aynı şeyi—hem musibettir—Allah verir, adalet eder. Çünkü günahımıza, şerrimize zecren ondan vazgeçirmek için verir. O şeyi aynı zamanda beşer verir, zulmeder. Çünkü, başka sebebe binaen ceza verir. Nasıl ki düşman-ı İslâm, aynı şeyi bize icra ediyor. Çünkü Müslümanız.

İKİNCİ HATVESİ

Der ve dedirtir:
“Başka kâfirlere dost olduğunuz gibi bana da dost ve taraftar olunuz. Neden çekiniyorsunuz?”

Şu vesveseye karşı deriz:

Muâvenet elini kabul etmek ayrıdır. Adâvet elini öpmek de ayrıdır. Bir kâfirin herbir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş’et etmek lâzım olmadığından, İslâmın eski ve mütecaviz bir düşmanını def’ için, bir kâfir muâvenet elini uzatsa, kabul etmek İslâmiyete hizmettir.

Senin ise, ey kâfir-i mel’un, senin küfründen neş’et eden teskin kabul etmez husumet elini öpmek değil, temas etmek de İslâmiyete adâvet etmek demektir.

ÜÇÜNCÜ HATVESİ

Der veya dedirtir:
“Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz.”
Bu vesveseye karşı deriz:

Ey el-hannas! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin. Âlemi onlara darlaştırdın, damar-ı hayatı kestin, evlâd-ı nâmeşruunu onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin. Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız müteneccis su ile necis olmuş bir libası, hınzırın bevliyle yıkamak demektir. Sen yalnız hayvancasına muvakkat bir hayat-ı sefilâneyi bize bırakıyorsun; insanca, İslâmca hayatı öldürüyorsun. Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. Senin rağmına yaşayacağız!
Eski Said Dönemi Eserleri, Hutuvat-ı Sitte, s. 449

LÛGATÇE:
el-hannas: Sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen sinsî şeytan.
kundak sokmak: Mc: Ara bozacak bir söz söylemek veya böyle bir harekette bulunmak. Yangın çıkarmak.
hutuvat: Adımlar. Şeytanın aldatmaları.
habis: Fesadcı, hilekâr, alçak, kötü, pis, soysuz.
hırs-ı câh: Makam, mevki’ ve rütbe hırsı.
tamah: Hırsla isteme, şiddetle isteme. Aç gözlülük.
humk: Ahmaklık, bönlük, aptallık.
neûzü billâh: Allah’a sığınırız.
nedamet: pişmanlık.
zecren: Zorlayarak, zorla. Ceza olarak.
âdâvet: düşmanlık.
müteneccis: Pislenmiş, kullanılmaz hâle gelmiş.
necis: Pis, murdar.
libas: elbise.
hınzır: domuz.
bevl: idrar.
hayat-ı sefilâne: Sefâlet, sıkıntı ve perişanlık içerisinde bir hayat.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*