Âlem-i İslâma bir müjde: Hutbe-i Şamiye

alt

Hutbe-i Şamiye’de “Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimâiye medresesinde ders aldım” diyen Said Nursî, zamanın ve çağın şartlarını tetkik ettiğini belirtiyor.

Bu tetkik neticesinde bizi “kurun-u vustâda [orta çağda] durduran ve tevkif eden” altı hastalığın teşhisini yapıyor. Yeis (ümitsizlik) denilen illetin âlem-i İslâm’ı zincirlediğini, siyasetimizin yalan propaganda üzerine işlediğini, adavetlerden zevk alındığını, cehaletimiz sebebiyle Müslümanlar arasındaki kudsî bağların bile farkında olunmadığını, şahsî ihtiras ve menfaatlerimizi her şeyden üstün tutma gibi şiddetli ve bulaşıcı hastalıklarımızı anlatan Bedüzzaman Said Nursî, ümit veren altı çareyi Hutbe-i Şamiye’de beyan ediyor.

“İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musalâha bulacağını” belirten Said Nursî, “İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkişafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamış” müjdesini veriyor. “Çünkü âlem-i İslâm’ın şahs-ı mânevîsinin kalbinde, gayet kuvvetli ve kırılmaz ‘beş kuvvet’ içtima ve imtizaç edip yerleşmiş” diyen Said Nursî, zahirî zafiyetimiz ve güçsüzlüğümüzle birlikte sahip olduğumuz kuvvetleri de beyan ederek, şevk ve hareket için, İslâm milletine güç veriyor ve Müslüman’a sahip olduğu kuvveti hatırlatıyor. İnsaniyete lâyık en yüksek kemâlâta olan meyil ve arzu ile cihazlanmış olmak olan hürriyet-i şer’iyeyi de bu kuvvetler arasında zikreden Said Nursî, Kur’ânî olan hürriyet anlayışını büyük bir kuvvet olarak görmektedir.

“İzzet-i İslâmiyenin imân ile kat’î verdiği emri, elbette âlem-i İslâmın şahs-ı mânevîsi, o kat’î emri istikbalde tam yerine getireceğine şüphe edilmez“ diyen Bediüzzaman, Müslümanları emredildikleri şeyi yapmaya, yani İslâmiyet’in gerekliliklerini yaşamaya dâvet etmektedir. “Hakikî medeniyet ve maddî terakkî ve hak ve hakkaniyetin mânevî kılıçları” üzerine gelişmenin ve ilerlemenin gerektiğini söyleyen Said Nursî, galebe etmenin şartını belirtmektedir. “Zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umumîyi de temin edecek” olan İslâmiyet kuvvetine dayanmak gerektiğini söylemektedir. “Acaba istikbale karşı ehl-i imân ve İslâm için böyle maddî ve mânevî terakkiyata vesile ve kuvvetli, sarsılmaz esbab varken ve demiryolu gibi istikbal saadetine yol açıldığı halde, nasıl meyus olup ye’se düşüyorsunuz ve âlem-i İslâmın kuvve-i mâneviyesini de kırıyorsunuz?” uyarısını yapan Said Nursî, âlem-i İslâm’ı canlandırmaya, her türlü felâket ve bunalımlar içerisinde kaybedilen ve tüketilen kuvve-i maneviyeyi yeniden kazandırmaya çalışmaktadır.

“Acaba hiç mümkün müdür ki, nev-i beşer (…) şimdiye kadar ekseriyetle yaptığı gibi, o zâlimâne vahşetinde ve mütemerridâne küfründe ve dehşetli tahribatında devam edebilsin? Ve İslâmiyet aleyhinde bu halin devam etmesi hiç mümkün müdür?” sorusunu soran Said Nursî, zamanın keşfiyle hakikatlerin şahadetiyle bu göz önündeki dehşetli olayların devam etmeyeceğini ve İslâmiyet lehinde sonuçlanacağını haber veriyor.

“Gizli münafık zındıkların garplılaşmak bahanesiyle siyaseti dinsizliğe âlet yapmalarına mukabil, bir kısım dindar ehl-i siyaset, dini siyaset-i İslâmiyeye âlet etmeye çalışmışlardı. İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tabi olamaz. Ve âlet yapmak, İslâmiyet’in kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir” diyen Said Nursî, âlem-i İslâm’ın sıkıntıya girmesinde ve zora düşmesinde dinin siyasete âlet edilmesinin etkili olduğunu, İslâm ülkeleri içerisinde dini siyasete âlet edenlerin yaptıkları tahribatı ve yanlışlığı nazara vermektedir.

“Bir sâlih âlim, kendi fikr-i siyasisine muvafık bir münafığı hararetle sena etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkit ve tefsik etti” diyerek siyaset tarafgirliğini eleştiren Said Nursî, İslâm âlemi içerisindeki toplumsal kutuplaşma ve kavgaların bu tarafgirlikler neticesinde ortaya çıktığına işaret etmektedir.

“İşte, seyyie böyle binlere çıktığı gibi, bu zamanda hasene (yani İslâmiyet’in kudsiyetine temas eden iyilik) yalnız işleyene münhasır kalmaz. Belki o hasene, milyonlar ehl-i imana manen fayda verebilir. Hayat-ı manevîye ve maddîyesinin rabıtasına kuvvet verebilir. Onun için, neme lâzım deyip kendini tembellik döşeğine atmak zamanı değil!” (Hutbe-i Şamiye) diyen Said Nursî, İslâmiyet ve âlem-i İslâm için çalışmayı, yapılan küçük iyiliğin binlere çıkmasını hatırlatarak, Müslümanları bir vazife üstlenmeye çağırmaktadır.

Müjdeler, teşvikler ve uyarılarla dolu olan Hutbe-i Şamiye, Eski Said’in hayat-ı içtimâiyeye bakan bir dersi olarak bütün Müslümanlarla, hatta bütün insanlarla konuşmaktadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*