Allah’ın (cc) güzel isimlerine Bediüzzaman yorumu

Müellifin ifadesiyle, “Risâle-i Nur’un başvurduğu Esmâ-i Hüsnâ’yı, yani Allah’ın güzel isimlerini alfabetik bir sıra içinde ve kaynaklarıyla birlikte yansıtan” bir eser.

“Allah’ın Sıfatları ve İslâm Tefekkürü” ile “Esmâ-i Hüsnâ” başlıklı iki bölümden meydana gelen eserin ağırlıklı bölümü elbette ikinci bölüm; ki burada 217 isim alfabetik olarak ele alınıyor. İşte, “Allah’ın güzel isimleri:”

Allah (celle celâlühû), Âdil, Afüv, Âhir, Alîm, Aliyy, Âmir, Âsım, Atûf, Azîm, Azîz, Bâis, Bâki, Bari’, Basîr, Bâsıt, Bâtın, Bedi’, Bediyy, Berr, Beşîr, Burhan, Câil, Câmi’, Cebbâr, Celîl, Cemîl, Cevâd, Dâfi’, Dâî’, Dâim, Dâmin, Dârr, Delîl, Deyyân, Ebed, Ehad, Enîs, Evvel, Faal, Fâdıl, Fâlık, Fâric, Fâtır, Ferd, Fettah, Gâlib, Ğaffâr, Ğaniyy, Habîb, Habîr, Hâdî, Hafiyy, Hafîz, Hâfid, Hak, Hakîm, Hâlık, Halîm, Hamîd, Hannân, Hasîb, Hayrü’l-Fâsılîn, Hayy, İlâh, Kâbıd, Kâbil, Kâdî, Kadîm, Kadîr, Kâfî, Kahhâr, Kâmil, Karîb, Kâsım, Kâşif, Kaviyy, Kayyûm, Kebîr, Kefîl, Kerîm, Kuddûs, Lâtîf, Mabûd, Maksûd, Mâni’, Mârûf, Matlûb, Mecîd, Mekîn, Melik, Meliyy, Mennân, Merğûb, Meşkûr, Metîn, Mevcûd, Mevlâ, Mevsûf, Mezkûr, Muâfî, Muakkıb, Mübîn, Mufaddıl, Muğîs, Muğnî, Muhavvil, Muhît, Muhsî, Muhsin, Muhyî, Muîd, Muîn, Muizz, Mukaddim, Mukaddir, Mukallib, Mukarrib, Mukîl, Mukît, Muksit, Murağğıb, Murdî, Mürsîl, Musavvir, Mûsi’, Mutahhir, Mu’tî, Muahhir, Mübdi’, Mübeddil, Mücemmil, Mucîb, Mücîr, Müczil, Müdebbir, Mühevvin, Müheymin, Mükemmil, Mükevvin, Mükevvir, Mülâkkin, Mülevvin, Mülhim, Mü’min, Mümît, Müna’ım, Münci, Müneffis, Münevvil, Münezzil, Münşî, Müntakim, Münzir, Mürettib, Mürîd, Müsebbib, Müsehhil, Müsteân, Mütekellim, Müyessir, Müzeyyin, Müzill, Nâfi’, Nâhî, Nasîr, Nâzır, Nûr, Rab, Racâ, Râdî, Rafî’, Rahîm, Rahmân, Rakîb, Raşîd, Raûf, Rezzâk, Sâbık, Sabûr, Sâdık, Sahib, Sâik, Sâlim, Samed, Sâni, Selâm, Semi’, Seri’, Settâr, Sultân, Sübhân, Şâfî, Şedîd, Şefî’, Şefîk, Şehîd, Şekûr, Tabîb, Tevvâb, Vâcid, Vâhid, Vâris, Vâsi’, Vedud, Vefiyy, Vehhâb, Vekîl, Vitr, Zâhir, Zâkir, Zekiyy, Zi’l-Meâric, Zi’t-Tavl, Zü’l-Arş, Zü’l-İkâbin Elîm…

“Takdim”de “’Esmâ-i Hüsnâ’ olarak adlandırılan bu güzel isimlerin, şahadet ve gayb âlemlerinde tecellî eden Vacibü’l-Vücud’un tecellileri sayısınca” olduğu belirtilirken şunlar ekleniyor:

“Bilinen en meşhuru 99 adet olmasına rağmen, kâinat kitabını okumasını bilen için bu sayı, bilgi ve mahareti ölçüsünde artabilir. Risâle-i Nur Külliyatı’nın bu konudaki mahareti ise âlemce bilinmektedir. Yazarımız Süleyman Kösmene de onun bu maharetini bildiğinden, sayfaları arasında bir tefekkür gezisine çıkarak, bulabildiği kadarıyla, 300’e yakın isim tesbit etmiştir. Bunları tek tek ele alıp, Bediüzzaman Hazretleri’nin yorumları eşliğinde 217 başlık altında işlemeden önce, Allah’ın isim ve sıfatları konusundaki tefekkürü tarihî seyriyle birlikte kısaca aktarmaya çalışmış, Allah’a izafeten isim-sıfat ikilisinin nasıl kullanılması gerektiğine açıklık getirmiş, ikisi arasındaki farkları hem dil bilgisi açısından hem de kullanım yerleri bakımından izah etmiştir. Bu izahların dayandığı temel unsurlar da Risâle-i Nur kaynaklı olduğundan, kitabımızın, alanında yayımı itibarıyla tek olduğunu biliyor[uz](…)” (s. 11-12)

Gerçekten, Kur’ân-ı Kerim ve de Cevşenü’l-Kebir kaynaklı “Allah’ın güzel isimleri”nin incelendiği eserde, ele alınan her bir isim, tarifleri ve kaynakları (Kur’ân’da geçip geçmediği, Peygamberimizin (asm) bildirip bildirmediği; keza Kur’ân’da nasıl ve ne şekilde geçtiği), ayrıca Risâle’deki değinileriyle detaylı şekilde inceleniyor.

“Giriş” mahiyetindeki yazıda (“Başlarken”) ise, “Bediüzzaman Said Nursî’nin 82 yıllık ömrünün meyvesi olan Risâle-i Nur Külliyatı[nın], Allah’ın isimlerini görmek, göstermek, okumak, kavramak, anlamak ve gereğiyle amel etmek için tam bir ‘isimler haritası’ hüviyetinde” olduğuna vurgu yapılıyor. Doğru! Eserden ayrıca anlaşılıyor ki, Üstad mütemadiyen “esmâ-i hüsnâ”nın olduğu ayetleri tefsir etmiş, O Ezelî ve Ebedî Kudret’i (cc) isimleri/sıfatları/fiilleri ile tanıtmış.

Ve gelelim küçük notlarımıza:

*Redaksiyon hatalarıyla karşılaştık. Örnek 1: Bir yerde (s. 111), atıfta bulunulan maddenin sayfa numarası yanlış verilmiş. Doğrusu 164 değil, 186 olmalıydı. Örnek 2: Başka bir yerde (s. 183), Allah için—yanlış anlaşılabilecek—“ölümüne sevilen” ifadesi kullanılmış. Belki bunun yerine “çokça sevilen” ya da “ölesiye sevilen” ibareleri düşünülebilir.

*Bibliyografya maalesef yok. Gerçi çok fazla kaynak kullanılmamış; fakat böylesine önemli/çaplı bir eserde kaynakçanın eksikliği dikkat çekiyor.

Hülâsa olarak, bir Üstadın şaheserinden esinlenilmiş, Risâle’yi fevkalâde iyi hazmetmiş bir kalemden orijinal bir eser.

***

RİSÂLE-İ NUR’DA ESMÂ-İ HÜSNÂ

Yazan: Süleyman Kösmene Sayfa Sayısı: 488 Ebatları: 17×23 cm Türü: İnceleme Yayınlayan: Yeni Asya Neşriyat Yayın Tarihi: Nisan 2003.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*