Allah’tan başka herşey hâdistir

Mahlukat âlemine bakıldığında hepsinin tagayyür ve tebeddüle maruz kaldığı görülecektir. Bu durum, her birisinin kendisine mahsus bir ömrünün olduğunu, ömrünü tamamlayanların bu âlemden göçüp gittiklerini, yerine ise yenilerinin geldiğini göstermektedir. Gidenlerin gitmesi, gelenlerin ayniyete yakın bir benzerlikle gelmesi, mesela ağaçların yaprak ve meyveleri gibi, onların yaratıldığını, sonradan meydana geldiklerini anlatmaktadır. Mahlukatın ezeliyetinin olmadığını ortaya koymaktadır.

Bitki ve hayvan nevilerinin sayısı iki yüz bine ulaşmaktadır. Bu nevilerin her birisinin bir ilki, bir “âdem” babaları vardır. Bu “âdem babalar”ın hepsi sonradan meydana gelmişlerdir. Hepsi yaratılmışlardır. Hiç birisinin varlığı “vacip” değil, hepsi de sonradan meydana gelmiş ve yaratılmışlardır. Hepsi de Âdem (a.s.) gibi doğrudan kudret-i ilahiye tarafından yaratılmışlardır. Anne baba gibi bir vasıtaları yoktur.

Her başlangıcı olanın bir de sonu vardır. Bu kaide bütün mahlukat için geçerlidir. Sonsuza kadar devam etmesi mümkün değildir. Evveli bir “âdem” baba olduğu gibi en sonu da bir torunda bitecektir. Teselsül yoluyla sonsuza kadar devam etmesi mümkün değildir. Her birisinin sırtında “mahluk” mührü vardır. Yani bir başlangıcı ve bir sonu vardır.
İki nev’in karışımından meydana gelen üçüncü nev’in ise nesli kesiktir veya bir yerden sonra devam etmeyecektir. Katır nev’i buna misaldir. Bunlar bir nev’in başı olamazlar.

“Hülâsa: Beşeriyet ve sair hayvanatın teşkil ettikleri silsilelerin mebdei, en başta bir babada kesildiği gibi, en nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir.
“Evet, şuursuz, ihtiyarsız, câmid, basit olan esbab-ı tabiiyenin bütün akılları hayrette bırakan o envâ silsilelerinin icadına kabiliyeti olduğu, daire-i imkândan hâriçtir.” (İşârâtü’l-İ’câz, s.200)

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.” (Bakara Sûresi, 2:21)

İnsanın hem kendisi hem de içinde yaşadığı âlem her zaman teceddüt edip yenilenmektedir. Kendisi ve dünyası bunu her an yaşamaktadır. Ömrünün seneleri belki günleri, saatleri adedince yenilenen fertler meydana gelmektedir. Zaman altına girdikleri için o fert bir model hükmüne geçmekte ve binlerce fertler şeklini almaktadır.

Aynı şekilde yaşadığı âlem ve dünyası da seyyardır. Her gün yeni bir dünyaya uyanmaktadır. Dünyası her gün değişmekte ve yeni bir âlemin kapısı açılmaktadır.
“İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. “lâ ilahe illallah” ise, o nuru açar bir anahtardır. (Mektubat, s.465)

Peygamber Efendimizin (a.s.m.) Cevşen’de yüz defa tekrar ile, “Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdat etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden halâs et, kurtar ve bize necat ver .” cümlesini yüz defa tekrar etmesi önemli bir hakikati ifade etmektedir. İnsanın bu değişen dünyasında, kâinatın en büyük hakikati olan tevhidin çokça tekrar edilerek bu değişen dünyasının nurlandırılıp aydınlatılması en elzem vazifedir. Mahlukatın Allah’ın “Rububiyetine” karşı tesbih, tahmid ve takdis gibi üç muazzam hakikat ile insanlığın en dehşetli meselesi olan ebedi şekavetten kurtulması için yalvarması en birinci vazife olarak önünde durmaktadır. Mahlukattaki acizlik ve zayıflık sebebiyle bunu tekrar be tekrar söylemesi, binlerce tekrar etmesi lazım ve gerekli olduğunu göstermektedir. (Sözler, s. 612)

“İşte, bu dünyada böyle hayattar dünyaları ve vazifedar kâinatları kemâl-i ilim ve hikmet ve mîzanla ve muvazene ve intizam ve nizamla ihdas ve icad edip Rabbânî maksatlarda ve İlâhî gayelerde ve Rahmânî hizmetlerde kadîrâne istimal ve rahîmâne istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâlin vücub-u vücudu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe güneş gibi, akıllara görünüyor.” (Şualar, s.193)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*