Almanya´da ´Hür Hırıstiyanlar´

Kendisini, Risâle-i Nur Külliyatından Asây-ı Musa isimli eserin 6. Meselesinde geçen “Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler…” cümlesindeki lise talebelerinden biri olarak da bildiğimiz, Bediüzzaman Hazretlerinin saff-ı evvel talebelerinden Abdullah Yeğin Ağabeyle yurtdışındaki Risale-i Nur hizmetleri üzerine konuştuk.

80 küsûr yaşına rağmen hafızasındaki hatıraları hâlâ duraksamaksızın anlatan Abdullah Yeğin Ağabey, Nur dairesi içerisindeki farklı meşreplerin ayrı ayrı vazifeleri deruhte etmiş bir şekilde yola devam ettiklerini belirtmekle birlikte kalplerin ittihadının çok mühim olduğunu, ihtilâfa meydan verecek sebeplerden kaçınmak gerektiğini sık sık vurguluyor.

Kendisine yurtdışındaki Risale-i Nur hizmetlerini sorduğumuzda, ağırlıklı olarak bize Almanya’daki izlenim ve hatıralarından bahsetti. Almanya’ya yaptığı muhtelif ziyaretlerinden birinde, kendilerini ‘Hür Hıristiyanlar’ olarak isimlendiren, hiç bir kiliseye bağlı olmayan “Biz Hıristiyanız. Kur’ân değişmemiş, vahiyle gelen tek kitaptır. Binaenaleyh Hıristiyanlar ne isterse Kur’ân’da mevcuttur. Kur’ân okumamız lâzım. Sadece İncil’le olmaz” diyen bir grupla tanıştığından söz ediyor.

Abdullah Yeğin Ağabey, Hıristiyan âlemi içerisinde İslâm’a, Kur’ân’a ve Hz. Peygambere bakışı yönüyle oldukça dikkat çekici fikirleri olan bu Hıristiyan grubun başını çeken Prof. Schwarzenau ile arasında geçen hatıraları da anlatıyor.

** Yurtdışındaki hizmet faaliyetlerinizin daha çok Almanya’da temerküz ettiğini biliyoruz. Oradaki faaliyetlerinizden bahsedebilir misiniz?

Elhamdülillah İslâmiyetin sağlamlığı, kökünün derin ve gayet delilli/bürhanlı oluşu, İslâmiyetin hiçbir zaman Kur’ân-ı Kerim’den ayrılmaması, Kur’ân-ı Kerîm’in geldiği gibi muhafaza edilmesi gibi sebeplerden, İslâm’ın istikbali bütün dinlerden daha parlak görünüyor. Çünkü her dinden İslâmiyete giriyorlar. İslâmiyetten çıkıp başka dine giren—o da bazı menfaat için—tek tük, çok cüz’î hadiseler var, yoksa Müslümanlar elhamdülillah İslâmiyeti tam yaşayabilseler İslâmiyet çok ilerliyor. Nüfus bakımından da çok ilerliyor. o­nların çoluk-çocukları olmuyor, Müslümanlar yedi-sekiz çocuk sahibi vs…

Kaç sene oldu bilemiyorum, bir zaman Berlin’de dediler ki: “Bir profesör geldi, üniversitede konferans verdi. Diyor ki: ‘Biz Kur’ân-ı Kerim’e inanıyoruz. İslâmiyet hiç değişmemiştir. Tek dindir’ gibi konuşmalar yapıyor fakat ‘Hıristiyanım’ diyor.”

“O adam münafıktır” diye Müslümanlar dedikodu yapmışlar. Biz bunu araştıralım dedik. “Kim bu adam?” Çünkü Üstadımız haber vermiş, demiş ki: “Peygamberimiz buyuruyor: ‘Ahirzamanda Hıristiyan dindar ruhanileri Kur’ân’a ittiba edecek’” Bunları hatırlayarak, “O adamın konferansının sûretini bulalım. Bakalım ne söylemiş?” dedik. Sonra birisinde bulduk, tercüme ettiler. Baktık ki, çok güzel. “Bu adamı ziyarete gidelim” dedik. Dortmund Üniversitesi Katolik Profesörlerinden bir teologmuş. Adı Paul Schwarzenau idi.

Mektupları da var. Mektuplaştık da bir zaman. O bize yazdı, sonra bizden bazı vesikaları istedi. Risâle-i Nur hakkında bilgi istedi. Biz buna ne isterse gönderdik. Hatta ben buradan İngilizce bütün Külliyatı gönderdim. Almanca tercüme edilenleri de gönderdik. Çok memnun oldu. Konferanslarına “Hıristiyanlar İçin Kur’ân Bilgisi” diye başlamış. Diyor ki: “Biz Hıristiyanız. Kur’ân değişmemiş ve vahiyle gelen tek kitaptır. Binaenaleyh Hıristiyanlar ne isterse Kur’ân’da mevcuttur. Kur’ân okumamız lâzım. Sadece İncil’le olmaz… vs.” Kur’ân-ı Kerim’i methediyor adam, başka bir şey yok. Hep Kur’ân-ı Kerim’den âyet okuyor. Sonra bu konferansını kitap haline getirmiş, “Hıristiyanlar için Kur’an bilgisi” diye. Ziyaretine gittiğimizde, yine çeşitli sualler sorduk. Çok müsbetti. Benden bir yaş küçük. Aşağı-yukarı şimdi 82 yaşındadır, eğer sağsa tabiî… Dört beş senedir görüşmedim. Telefon ediyoruz, bazan çıkmıyor. Oğlu vardı, vefat etmiş.

Bediüzzaman ve Prof. Paul Schwarzenau

Almanya’da İslâma klâsik ve mutaassıp Kilise bakışından farklı bir yaklaşım getiren Hıristiyan ilâhiyatçılar içinde öncü bir isim olarak Prof. Hans Küng’ü biliyoruz. Şimdilerde yeni bir isim daha parlıyor: Prof. Paul Schwarzenau. Bu ismi ilk olarak, geçtiğimiz haftalarda Türkiye’ye geldiği zaman yaptığımız sohbette, dostumuz Şükrü Bulut’tan işitmiştik. Ve sohbetin bu bölümünü Köprü’nün Haziran sayısında neşretmiştik.

3 Temmuz tarihli Zaman gazetesinde, muhterem Vehbi Vakkasoğlu’nun Prof. Paul Schwarzenau’la yaptığı sohbeti okuduk. Doğrusu, bu kadarını beklemiyorduk. Schwarzenau’ın, İslâmı çok yakından incelemiş, hattâ çok enteresan da bir kitap yazmış olduğunu bu sohbetten öğrendik. Kitabın ismi şöyle: Hıristiyanlar İçin Kur’ân Bilgisi-Müslümanların Kutsal Kitabını Anlamaya Giriş.

İşte Prof. Schwarzenau’ın Vakkasoğlu’na verdiği mülâkattan bazı çarpıcı beyanlar:

“Bizler, aynı duygu ve düşüncedeki insanlar bir araya gelerek, ‘Dinler arası çalışma yeri’ni kurduk. Ben ‘Hür Hıristiyanlar Cemiyeti’nin de üyesiyim. Bizim maksadımız, ilâhiyatçı olarak İslâmla barışmayı ve bir araya gelmeyi gerçekleştirmektir.

“Kitabımda değişik bir akış var. Eşimin fikri ise, bunun bir nevî ilham olduğu şeklinde. O kitapla birlikte gelen ilham… Ben o sıra çok hastaydım. Ve o zaman, çok önceleri tanımış olduğum Kur’ân’ı birden okudum. İlk defa o hastalık sırasında Kur’ân bana açıldı ve sırlarını, mânâlarını verdi. O an öyle ruhî ve bedenî acılar içindeydim ki, hiçbir kitap beni güçlendiremezdi. Kur’ân bana İncil’in karesi gibi geldi.

“Daha önceleri Kur’ân’ı iyi anlayamamıştım. Hattâ âyetleri arasında bir irtibat, ilişki kuramıyordum. Ama o an birden bire ışıktan, nurdan bir resim beliriverdi önümde. Herşeyden daha fazla parlayan ve nur saçan Allah’ın seslenişiydi bu. Yani tamamıyla Kur’ân’dı. Hayatımda unutamayacağım kadar etkileyici bir hatıra olarak yaşadığım bu olayı bütünüyle yazmak istedim. O andan sonra da maddî ve manevî sağlığıma kavuştum.

(Kâzım Güleçyüz, Yeni Asya, 7.7.1992)

Schwarzenau diyor ki: “Biz hür Hıristiyanlarız. Hür Hıristiyanların mânâsı şudur: Biz hiçbir kiliseye bağlı değiliz.” Bremen’de başka bir konferansına gittik, o zaman da söyledi: “Buradaki Hıristiyanlar putperest oldular” diyor. Teslisi kabul etmiyor. Doğrudan bir Allah’ın varlığından bahsediyor, Tevhide inanmış. Üstadımız için de “Bu asrın müceddididir” diyor. Bunlar ‘Hür Hıristiyanlar’ olarak faaliyet gösteriyor. Bunların cemaati de var. Etrafında profesörler, doktorlar ve avukatlar var. Çok kalabalık.

Bir defa Bremen’de konferansına gittik. Orada da “Hz. İsa (as) bir Müslüman mı idi?” diye konferansa başladı. Hz. İsa’nın (as) Müslüman olduğunu, esas dinlerin bir olduğunu, bütün hak dinlerin Allah tarafından gönderildiğini söyledi. Kur’ân’dan bir âyet okudu: “Havariler de: ‘Allah’ın dinine yardımcılar biziz. Biz Allah’a iman ettik. Sen de şahit ol ki biz gerçekten Müslümanlarız.’” (Âl-i İmran Sûresi: 52.) Yani Bremen’de bir kilisenin konferans solonunda kalabalık bir gruba, Hz. İsa’nın da (as) bir Müslüman olduğunu, Hıristiyanların Kur’ân okuması gerektiğini anlattı. Daha bir çok yerde konferans verdi, ben hepsine gidemedim.

Onun taraftarları da vardı. Hatta ziyaretimizde sorduk: “Sizin gibi böyle kaç kişi var?” Beş altı kişinin ismini saydı. Bunlar hep münevverdi; ya hakim, ya doktor, ya profesör vb… Bunun cemaati kendisini seviyor, konferanslarını hep takip ediyorlar. Çok hoşuma gitti. İşte o­ndan sonra ne istediyse verdik. Hatta tasavvuf hakkında sual sordu. “Üstadın tasavvuf hakkındaki fikri nedir?” dedi. Telvihat-ı Tis’a ve sâir bahislerden tercüme edilmişler vardı, o­nları gönderdik.

Almanya’da Davut Korkmaz kardeş tercüme ile uğraşıyor. o­na demiş ki: “Üstad ne söylerse doğru söyler. o­nun fikrine katiyen kalem karıştırmayın. O ne söylerse o­nu yazın” demiş. Yani Üstada böyle itimadı var. Bir de çok yakınlık gösterdi. Ailesi vardı. Evine gittiğimizde ailesine sorduk: “Sizin fikriniz nedir? Siz de aynen kabul ediyor musunuz?” Eşi “Onu teşvik eden benim” dedi. Sonra eşi vefat etmiş, Allah rahmet eylesin.

Velhasıl o­nlar Hür Hıristiyanlar namıyla bir çığır açmışlar. Biz o­nlarla devamlı temas halinde olamadık. Rastladığımız zamanlar ziyaretine gittik. Yine bir ziyaret esnasında, ikindi namazı kılacaktık. O “Ben de sizle kılabilir miyim?” dedi. “Kılarsın” dedik. Bizimle beraber abdest aldı ve namaz kıldı. Kendisine Diyanet’in bastırdığı Almanca İslâm ilmihali verdik. Ben o­nun konuşmasından, vefat eden Papa’ya bile tesir ettiğini anladım.

Bildiğim kadarıyla bu şekilde bir cereyan orada devam ediyor şimdi. Bir kısım papazlar o­na hürmet ediyorlar. Fakat bazı Hıristiyanlar buna dinsiz diyorlarmış. Niye? Hıristiyanlıktan çıkmış diye… Ancak o “Biz Hıristiyanlığa inanıyoruz ama değişmeyen tek din İslâmiyettir” diyor. Kur’ân-ı Kerim’i aynen kabul ediyor.

Prof. Paul Schwarzenau: “Kur’ân’ın çağrısına gelin” 

“Kur’ân’ın asıl Arapça metnini daha sonraları okuyabildim. O sırada okuduğum Kur’ân, pek de iyi sayılamayacak bir Almanca tercümesiydi. Yani Kur’ân’ın pek uygun olmayan tercümesinin de altından fışkıran bir nurdu beni çepe çevre saran.

“Gözlerimizi devamlı Kur’ân üzerinde tutmalı ve o­ndan ayırmamalıyız. Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında Kur’ân hakkında fikir ve bilgi alış-verişi yoğunlaştırılmalıdır. Ben şahsen Kur’ân hakkında birçok yerde konuşmalar yaptım, konferanslar verdim. Ama hayretle gördüm ki, birçok insan ya Kur’ân’ı tanımıyor ya da yanlış tanıyor. Bu konuları Hıristiyanlara tanıtmak mecburiyetindeyiz.

“Kur’ân’la birlikte Hıristiyanlara mukaddes bir hediye geliyor. Kur’ân, o­nların kaybettiklerini yeniden ve daha mükemmel olarak veriyor. Ve Hıristiyanlar eski inançlarına kavuşuyorlar Kur’ân sayesinde. Kur’ân, din konusundaki birçok büyük boşlukları kapatıcı özellikler taşıyor. Bu gerçeği Hıristiyanların kafasına sokmak lâzım. Bu çok iyi anlatılmalı ve olumsuzluklar ortadan kaldırılmalıdır. Kur’ân-ı Kerim, bizim inançlarımızın çok mühim bir tamamlayıcısıdır.

“Bu ay Dortmund’da Katolik Üniversitesinin gençler cemaatine İslâm hakkında bir konferas vereceğim. İşleyeceğim ana konu şu: ‘Aramızdaki bir tek kelimeye gelin.’ Kur’ân’ın çağrısına gelin.

“Bu sene Hür Hıristiyanların umumî toplantısı Frankfurt’ta yapılacak. Orada bir konuşma yapacağım. Dinler arasındaki münasebeti ve Allah elçilerinin hayatlarını anlatacağım. Kur’ân’ın bu husustaki âyetlerini de zikredeceğim. Ve sözlerimi, ‘Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğu’nu bildiren âyetle bitireceğim.

“Bu Hıristiyan cemaatin başkanı da İlâhî ilim bakımından İslâmla barışmayı arıyor. Benim Kur’ân yorumum Hıristiyanlar tarafından iyi karşılandı. Kur’ân hakkındaki hatalarını anladılar ve büyük ölçüde de düzelttiler. Bazı ilim adamları var ki, Kur’ân’ı benim nasıl anladığıma hayret ediyorlar ve bunun bir istisna olduğunu düşünüyorlar. Bu bakımdan, Kur’ân yorumum ilâhiyat âlimleri tarafından kabul gördü. Meselâ benim de hocam olan ünlü ve yaşlı bir ilâhiyat âlimi, bu kış sömestresinde benim “Korankunde für Christen” (Hıristiyanlar İçin Kur’ân Bilgisi) kitabımdan bir ders okuttu.

(Kâzım Güleçyüz, Yeni Asya, 7.7.1992)

** Prof. Schwarzenau ‘Müslümanım’ demiyor mu?

ayır, demiyor. Çünkü o muhitte öyle olmak lâzım. Yani “Ben Müslümanım” dese, bir çok yerde konferans veremez. Üniversitede, kilisede konferans veriyor, fakat Kur’ân’ın vahiyle gelen, değişmeyen tek kitap olduğunu söylüyor. Ne yapsın adam? Sonra dedi ki: “Üstadımız diyor ki: ‘Ahirzamanda gelecek Hıristiyan dindarlar Kur’ân’a ittiba edecek’ diye hadis var. o­nu bana yazın.” o­nun tercümesini istedi, verdik kendisine. “Demek bizim çalışmamız boşuna değil” dedi.

Kendisinden emin biri. Çok kitabı var. Bir keresinde evinde bir odaya girmiştik. Odada konuştuk. Her taraf kitap. Kaç defa gittiysek bizimle namaz kıldı. Çok şefkatli ve mütevazi bir adam. Çeşitli kitaplar çıkardı. “Dinlerarası Diyalog” diye iki senede bir kitap çıkarıyorlardı. Bu kitapta (elinde bize gösteriyor) Risâle-i Nur’dan ve tercümelerinden bahsetti. Bana bir tane hediye olarak göndermiş. o­nun başına “Allah’ın nuru bizi ve bütün insanlığı aydınlatsın…” diye Almanca bir duâ yazmış. 1997’de bana göndermiş. Kitapta; Almanca’ya tercüme edilmiş Tahavvülat-ı Zerrat Risâlesinden (30. Söz) “Felsefenin ve felsefecilerin yanıldığı noktaları açıklıyor…” şeklinde bahsediliyor. 10. Söz, “öldükten sonra dirilmek…” tarzında açıklanıyor, vs… Yani Almanca’ya tercüme edilenlerin isimlerini kitapta saymış. Gençlik Rehberi, Peygamberimizin Mu’cizeleri vesâir risalelerden bahsediyor.

Elhamdülillah o­nun mühim bir hizmeti oldu. Şimdi ne yaptığını ben bilemiyorum, fazla alâkadar olamadık. Velhâsıl o Hür Hıristiyanlar elhamdülillah iyi bir çığır açtılar.

** Kaç senesinde oldu bu hadiseler?

1994, 96, 97 olmak üzere üç defa gittik ziyaretine.

** En son ne zaman haber aldınız kendisinden?

İki sene evvel. O zaman gittiğimizde telefonla görüştük. Hasta olduğunu söyledi. Ben kendisini Türkiye’ye dâvet ettim. Gelmek istediğini, fakat doktorunun müsaade etmediğini söyledi. Hanımı vefat etmişti. Gelemedi.

Abdullah YeğinBu Hür Hıristiyanlar grubu ilmî bir metodla gidiyor. Üstadımız “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler” diyor ya, işte orada bizimkilerin, bilhassa Türklerin hepsinin namaz kılmayışı, çoklarının mahkemeye düşmesi vs., ahlâkları iyi olmadığı için İslâmiyete tam bir numune olamadılar. o­nun için de İslâmiyetin ilerlemesi zayıf, yani yavaş gidiyor. Yoksa elhamdülillah, Müslüman olacak bir çok insan var. Meselâ orada bir genç sadece Asâ-yı Musa’yı okudu ve hemen Müslüman oldu.

** Orada başka ne gibi faaliyetler var?

Hıristiyanlarla beraber bazı ders ve toplantılarımız da oldu. Beni de çağırdılar. Berlin’de, Köln’de, Versay’da kiliseye gittik, orada İslâmiyet hakkında bazı sorular sordular. o­nları cevaplamaya çalıştık.

“Bediüzzaman tam gerçeği söylemiş”

“Benim daha önce yazdığım Dünyanın Büyük Dinleri kitabı da çok ilgi gördü. Almanya Arşiv Müdürü olan Alman Müslüman Muhammed Salim Abdullah da bu eserimi çok beğendi. o­nun görüşüne göre, orada Hz. Muhammed’i (asm) gerçeğe uygun anlatmışım.”

Muhterem Vakkasoğlu’nun Prof. Schwarzenau ile yaptığı sohbette, Bediüzzaman’ın ismi de sık sık geçiyor. Meselâ Vakkasoğlu, “Bizim inancımıza göre, gerçek Hıristiyanlar ancak Kur’ân’ın gerçeklerine dayanarak imansızlık cereyanlarına karşı galip gelebileceklerdir” dediğinde, Schwarzenau soruyor: “Bu görüşünüz hangi kaynağa dayanıyor?” Vakkasoğlu, “Bediüzzaman Said Nursî’ye” şeklinde cevap verince de sohbet şu şekilde gelişiyor:

Schwarzenau: “Bu zat tam gerçeği söylemiş.” Vakkasoğlu: “Evet, aslında siz de o zatın duâ ettiği Hıristiyanlar arasında sayılabilirsiniz.”

Schwarzenau: “Böyle bir zatın duâsını nasıl almış olabilirim?”

Vakkasoğlu: “Bediüzzaman, yarım asır önce İslâmiyetin hakkaniyetini tasdik eden, Peygamberimiz ve kitabımız hakkında objektif beyanlarda bulunan Batılı aydınların sözlerini kitabına almış ve bunlar için duâ ettiğini de talebelerine ifade etmiştir.”

Sohbetin burasında, orada bulunan Abdullah Yeğin Ağabey, Vakkasoğlu’nu teyid ediyor ve Mektubat’tan ilgili bahsi okuyor. Ahirzamanda Hz. İsa’nın geleceğini beyan eden hadisin bir mânâsını, bazı Hıristiyanların İslâmdan ve Kur’ân’dan istifade ederek, dinlerini hurafelerden temizleyecekleri, inançlarını aslî sâfiyetine döndürerek İslâmla birleşecekleri meâlinde izahlarla yorumlayan bu beyanlar Prof. Schwarzenau’ı çok heyecanlandırıyor. Ve “Bu konu çok ilgimi çekti. Bunları en kısa zamanda Almanca olarak istiyorum. Hür Hıristiyanların mecmualarında yayınlanması Almanya’yı canlandırır, bize yardımcı olur” diyor.

Bize de bu güzel sohbeti duyurmak kalıyor…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*