Almanya’daki Müslümanları kim rahatsız ediyor?

Image
Bu yazının başlığı, “Avrupa’daki Müslümanlar” olacaktı. Hadiselerin müşahhasiyeti ile mevcut Alman hükümetinin “İslâm politikası” bize bu başlığı seçtirdi. Zira, en az Fransa, İngiltere, Hollanda, Belçika ve Avusturya gibi bünyesinde İslâm orjinli vatandaşlarını barındıran ülkelerdekine benzer problemler yaşıyor Almanya’daki Müslümanlar.

 

Hadisenin tarihî görünüş psikolojik ve sosyolojik boyutlarının beraberinde getirdiği sıkıntıları on yıllardır, yazıp çiziyoruz. Fakat 11 Eylül 2001’den sonraki gelişmeleri ayrı bir çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

NEDEN 11 EYLÜL?

Bize göre, 11 Eylül ile başlayan olaylar, merkezleri Batıda olan organizeleri dinsiz bazı gurupların ABD ve İngiltere gibi güçlü ülkeleri iğfal ile Müslümanlara saldırısıydı. Çerçevenin içine yerleştirilen kareleri dikkatlice incelediğimizde, bunun bir iddia olmadığı görülüyor. Meselâ, Mekke’de doğmuş Arap kökenli Usame bin Ladin… Bütün Hicaz bölgesi bu vesile ile kareye giriyor. Sonra Afganistan’da, ellerinde kaleşnikof silâhlarla medyaya poz vermiş, Pakistan giyimli başlarında sarık, sakallı insanlar… Afganistan ve Hint diyarını tanımayan Batı toplumuna garip garip kadın manzaraları… Burkalı… Siyah çarşaflı… Ve Kur’ân’dan âyetler okuyarak Avrupa ve Amerika’ya bağırıp çağıran tuhaf insanlar… Arşivlere girip New Yor Times, The Guardian veya Der Spiegel gibi gazete ve mecmuaların arşivlerine dönüp baktığınızda, herhangi bir enstitüde İslâmiyetin ve Müslümanların aleyhine hazırlanan bu senaryonun dehşetini daha net hatırlarsınız. Hâlâ izine rastlanmayan Asyalı Müslüman teröristlerin arabalarında bulunan Kur’ân parçaları ve daha bir çok unsuru aynı karede 11 Eylül’le birlikte sunanların, hakikaten organizeli ve tüm semavî dinlere düşman gruplar olduğunu sonradan daha iyi anlıyorsunuz. Yukarıda tasvir ettiğimiz karelerin ABD ve AB medyasında yayınlandığı zaman, aksi istikamette konuşacak bir kahramana Avrupa’da ulaşamayışlarının üzüntüsünü, Müslümanlar kolayca unutmayacaklar.

11 Eylül’ü organize edenlerin isimleri önemli değildi. Onların verdiği işaretlerle harekete geçen Avrupa’daki din düşmanları bizim için önemliydi. ABD Savunma Bakanlığı’nın balkonundan parmağıyla Afganistan, Irak, İran, Yemen ve Pakistan’a işaret eden adamlar, global organize olmuş bir cemaatin bireyleriydi. Devrimciydiler. Önceleri emekçilerle sahne çıkarlarken, şimdi pozisyon gereğince kapital ve fon sahipleriyle medyaya görünmüşlerdi. En önemli özellikleri ise, “Yeni Dünya Düzeni” sloganıyla dünyayı devrimleri istikametinde hareket ettirirken, bütün eski değerlere itiraz ve onları reddetti: Aile, din, temel insanî değerler, milletlerin kendi gelenekleri, geleneksel ittifaklar, çevre ve adaletli paylaşım.

KİMDİ BUNLAR…?

Eskiden emekçi ve şimdi kapitalist olan bu Marksist devrimcilerin Amerika ayağının yeterince yazılıp çizildiğini düşünüyoruz. Fakat Fransa’dan başını kaldıran ve Efendisi Chirac’a ihanet eden Sarkozy’nin “genç iş adamlarını” arkasına alarak Fransa’yı Şaron ile birlikte “Antisemitizm” ile nasıl korkuttuğunu arşivler daha iyi hatırlar.

Katolik geleneklerini, inançlarını ve hayatını rencide eden Nikola’nın burda İslâmî dernekleri nasıl kontrol altına aldığını ve bilhassa Kuzey Afrikalı Müslümanlar üzerinde terör estirdiğini, Paris imamları bizden iyi bilirler. Arkasından başta başörtüsü olmak üzere, dinî sembolleri yasaklayan Sarkozy, İslâm düşmanlığını ilan ederken, Müslüman Türkiye’nin AB’ye girmemesi için büyük kampanyalar başlattı ve maalesef müttefiki Almanya nezdinde epeyce tesirli de oldu.

Angela Merkel hükümeti Neocon’ların dünyayı velveleye verdiği dönemde kuruldu. Köken olarak Hıristiyanlığa düşman bir topluluktan geliyordu Angela… Çevresindekiler de en az Merkel kadar İslâmiyete ve Müslümanlara düşman oldular. Almanya ailesi ve çocuklarının istifade edeceği düzenlemeleri Müslümanlar da yararlanacaklar diye rafa kaldıracak kadar İslâm karşıtı. İdarî mahkemelere aldırılan başörtülü öğretmen yasağını da bir yere not etmek gerekiyor. Angela Merkel, emperyal ve ırkçı düşünceyle Sarkozy ile aynı noktadaydı. Vatandaşlığa geçişi zorlarken, Müslümanları samimiyet testine dahi tutacak kadar bu asrın insanî prensiplerinden uzaklaştılar. Bilhassa Merkel’in Schweble’nin yerine getirdiği İçişleri Bakanı işi ileri noktaya taşıdı. Müslümanları potansiyel terörist göstermeye kalkışan neoconların unutulmuş tezlerini başka yollarla tekrar gündeme taşıdı. Medyayı kaşıdı ve polislerle camilere baskınlar düzenledi. Müslümanlar, mabedlerine bu tür baskınları yalnızca düşman işgallerinde yaşamışlardı. Bir de Sovyet Rusya’nın komünistleriyle Türkiye’nin tek parti dönemindeki Kemalistlerinde… Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’nin hangi psikoloji ile Müslümanlara yaklaştığını Müslümanlar tam olarak bilemiyorlar.

KİLİSE DE HEDEFTE

11 Eylül’den sonra semavî dinlere ve temel insanî değerlere karşıtlıklarını gözlemeyen Alman politikacalırının en büyük bir hedefi de kilise… Kiliseyi geçmişte Fransa’da olduğu gibi tamamen safdışı ettiklerini düşünen “saldırgan laikler”, kilisenin gün geçtikçe hayatta rol alması, onları saldırganlaştırıyor. Kilisenin veya dinin toplumda tesir kazanmasına sebep de Müslümanları gördüklerinden, başta Almanya Müslümanları olmak üzere Avrupa Müslümanları modern Bolşeviklerce hakikaten rahatsız ediliyorlar. Zaten ırkçılığı doğuranlar da bu dinsizler değil miydi? Dazlakları veya sanal Nazileri finanse edenler de onlar. Homoseksüelleri organize ettikleri gibi Dazlakları veya Nazileri de finanse ediyorlar. Müslümanların İslâmiyetle yaşadıkları değerler ve Hıristiyan Avrupa ile insanî entegreleri, bu yeni dinsizleri harekete geçirdi düşüncesindeyim.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*