“Altın”cı Söz

“Allah Cennet karşılığında mü’minlerin canlarını ve mallarını satın almıştır.” (Tevbe Sûresi, 111.)

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatı içinde yer alan 6. Söz’de muhteşem bir yorumla bu âyetin tefsirini yapar:

Bir padişah iki kişiye içlerinde fabrikalar, türlü alet ve cihazların bulunduğu birer çiftliği emaneten verir. Seçkin bir elçisini de göndererek çiftliğin padişah tarafından geriye satın alınacağı, o yüzden emir dışına çıkılmaması gerektiği ifade edilerek beş derece kâr içinde kârlı bir ticaret yapılacağını duyurur. Bu kârlı ticaretlerin hepsi madde madde açıklanır.

Temsilden hakikate geçen Bediüzzaman Hazretleri her bir insanın uzuvlarının, lâtifelerinin, hislerinin Rabbi tarafından emaneten verildiğini, bir gün geri alınacağını, o yüzden Rabbimizin izin verdiği ölçüde ve şekilde bu cihazların kullanılması gerektiğini ifade eder.

Zaten “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur” der.

Vazife asker gibi Allah namına işlemek, başlamak, Allah hesabına vermek ve almaktır. İzni dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı, kusur etse istiğfar etmelidir. “Ya Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl” demeli O’na yalvarmalıdır.

Yani yapılacak işler kolaydır, hafiftir.

Bediüzzaman Hazretleri, Tevbe Sûresi’nin 111. âyetinin açıklamasını çocukların dahi rahatça anlayıp hatta çizgilere döküp resmedeceği şekilde izah etmiş, çok önemli bir hayat formülünü letafet ve suhulet içinde açıklamıştır.

ÇOK GÜZEL BİR ALIŞ VERİŞ

Bediüzzaman Hazretleri’nin, Peygamberimiz (asm) ile ilgili bahislerde sıklıkla yaptığı gibi aklen, hayalen Asr-ı Saadet’e gidelim.

Ve Tevbe Sûresi’nin 111. âyetinin nüzul sebebi olan olayları tefekkür edelim:

İkinci Akabe biatında, aralarında kadınların da bulunduğu Medineli 70 kişi Peygamberimizle (asm) buluştular. Sözcüleri Abdullah bin Revaha (ra) idi: “Bizden ne istiyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz (asm): “Allah’a ibadet etmenizi, hiçbir şeyi O’na ortak koşmamanızı, kendinizi ve ailenizi nasıl koruyorsanız, beni de öyle korumanızı” diyerek cevap verdi. Abdullah bin Revaha “Bunu yaparsak karşılığında ne vardır?” dediğinde Peygamberimiz (asm) “Cennet” karşılığını verdi. Bu cevabı alan Medineliler “Bu ne güzel bir alış veriş. Biz bu sözleşmeyi ne bozarız, ne de bozulmasına müsaade ederiz” dediler ve Peygamberimize (asm) biat ettiler.

İşte Tevbe Sûresi’nin 111. âyeti bu olay üzerine indirildi.

HÜLÂSA

Kur’ân-ı Kerîm, Ezel Ebed Sultanı’nın fermanı olduğundan, her asır insanlarından inananların kalbine her dem nüzul etmekte. O Sultanın yaveri olarak Peygamberimizin (asm) manevî şahsiyeti de her asır inananlarından biat beklemekte.

Günlük hayatımızda yaptığımız tercihlerle, emanetlerimize lâyık olduğu önemi verebiliyor muyuz? Duygularımızı, düşüncelerimizi, bakışlarımızı, elimizi, ayağımızı Sultan’ın izni dairesinde kullanabiliyor muyuz?

“Altın”cı Söz, bize ezel ebed Sultanının paha biçilmez, sınırsız hazinelerine, definelerine sahip olmanın anahtarlarını sunuyor.

Tekrar tekrar okunmalı.

On dört asır önce Medineli kadınlı erkekli Sahabelerin dediği gibi “Bu çok güzel bir alış veriş!”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*