Amal-i Uhreviye ve İştirak-i Emval

İnsan yaratılışı itibari ile sosyal bir varlıktır. Doğumundan kendi ayakları üzerinde durup, ihtiyaçlarını karşılar hale gelinceye kadar hep yardıma muhtaçtır. Aslında bütün hayatı boyunca, farklı ölçülerde de olsa bu durumu hayatının tüm safhalarında yaşar. Belki de insanlara bu özellik, medeni ve sosyal toplumları oluşturmaları için verilmiştir.

Molekülleri oluşturan atomlardaki çekim gücü veya elektromanyetik güç gibi; sosyal toplumun fertleri de medeni ve beşeri bağlarla bir araya gelip, farklı toplum katmanlarını oluştururlar. Bu bağların oluşumunda ihtiyaç, en temel faktörlerdendir. Pek çok iktisadi ve sosyal ilişki bu kavram etrafında döner. İktisadi yaklaşım ile insan, “kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçlarına” cevap bulmaya çalışan bir varlıktır. Her insanın temelde “acz ve fakr” hastalığına müptela oluşunun yanında, ayrıca her bir insan belli noktalarda daha kabiliyetli ve pek çok işte yeteneksizdir. Farklı kabiliyetlerin bir araya getirilmesi ile ancak toplum; bilim, sanat ve teknikte harikalar ortaya koyabilir. Bu harikalıkta da o toplumun her bir üyesinin katkısı çok önemlidir. Toplum halinde yaşayan insanların birbirine ihtiyaçları karşılıklıdır. En çok ve en az kabiliyet gerektiren işlerin hepsinde bu durum gözlenir. Çok farklı kabiliyetler gerektirmediği düşünülen çöpçülük işi bile, grevler sebebiyle aksadığında, medeni şehirlerin hali çok zaman görülmüştür ve çöpçülerin medeni hayat için önemi ortaya çıkmaktadır. Bu durumu her meslek için düşünebiliriz. Farklı kabiliyetleri bir araya getirerek medeni toplumları oluşturan insanlar, tek tek çok büyük bir anlam ifade etmeyen sermaye ve mallarını bir araya getirerek büyük şirketleri teşkil ederler. Günümüzde borsaların ve hisse senetlerinin konumu ve toplumun iktisadi yapısı içindeki önemi, “iştirak-i emval”in; yani malları birleştirip, müşterek kullanmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Mana-i harfi ile bakıldığında Rabb-i Kerim’in medeniyet harikaları olan sanat, teknik, mimari gibi pek çok alanda eserler ortaya koyacak olan toplumları oluşturması açıkça gözükür. Farklı arzuları, farklı meyilleri, farklı ihtiyaçları, farklı kabiliyetleri olan fertlerin bir üst kontrol mercii, bir organizasyon olmadan bu kadar mükemmel bir ahenkle bir araya gelmeleri mümkün değildir. Basit bir sünnet veya düğün merasiminde bile insanların farklı özelliklerinden dolayı yaşanan aksaklık ve sıkıntılar kainatın bütününde nasıl mükemmel bir organizasyon olduğunun ve olması gerektiğinin delilidir. Toplumların şu anki sosyal yapısında ve yapılanmasında her bir ferdi meyilleriyle, istekleriyle yönlendirip-molekülleri, hücreleri, elementleri oluşturan atomları bir araya getirdiği gibi-bütünleştiren muhteşem bir Rububiyet tecellisi, akıl almaz bir eğitim ve terbiye hali gözlenir. Aynı Rububiyet, toplumları oluşturmak için insanlara, mallarını müşterekleştirme meyli ve ihtiyacı vermiştir. Bu ihtiyaçla molekülleri, organları oluşturduğu gibi organizasyonları ve toplumları oluşturur.

Mal ve kabiliyetlerin bir araya getirilmesi ile oluşturulan organizasyonlar daha fazla, daha kaliteli üretim yapmakta, toplam üretimden her bir ferde düşen gelir daha da artmaktadır. Ayrıca ortak yaşamaktan, birbirinin ihtiyacını karşılamaktan dostluklar doğmakta, cemiyet yapısı sağlamlaşmaktadır. Rabb-i Rahim, ihtiyaçlarıyla bir araya getirdiği insanları, muhabbetle birbirine kenetlemektedir.

Eğer bu organizasyonlar latif ve nurani değerler üretmek için ise fertlere düşen paylar da bölünmemektedir. Yani bütün fertler, üretilen toplam değerin tamamından eşit şekilde istifade etmektedir. Her bir ferde üretilen değerin tamamı düşmektedir. Bu durumu daha kolay anlamak için şöyle bir misal üzerinden düşünebiliriz: Işık, mülk aleminde, varlıklar içinde nuraniyetin ve letafetin sembolü bir varlık olagelmiştir. Bu özelliği nedeniyle çoğu zaman nur olarak isimlendirilir. Günümüzde evlerimize, iş yerlerimize elektrik tesisatı vasıtasıyla ulaşmaktadır. Elektriğin kesik olduğu bir evi düşünelim; oradaki herkesin ışığa ihtiyacı vardır. Burada bulunanların birinde jeneratör, birinde ampul, diğerinde duy, bir diğerinde tesisatı kuracak kabloların olduğunu farz edelim. Bu malzemeler tek tek hiçbir işe yaramamakta, içlerinde belki en kıymetli olan jeneratör bile tek başına ışık üretmeye yetmemektedir. Fertler bunları bir araya getirirse ancak, ışık hasıl olacaktır. Bütün bu malzemelerin bir tek fertte olduğunu düşünsek; o durumda üretilen ışık, ortaklık sonucu üretilenden fazla olmayacaktır. Ayrıca o evde bulunan insan sayısı, ışıktan istifadeyi azaltmayacaktır. Yani her fert üretilen toplam değerden, eksilmeden ve tamamından faydalanmaktadır. Üretilen değerler latifleşip, nuranileştikçe faydanın kısmileşmesi ve bölünmesi hali de ortadan kalkmaktadır. Mesela; insan hakları, hürriyet, çevrenin korunması gibi maksatlarla oluşturulmuş organizasyonların ürettikleri değerlerden, tüm insanlık faydalanmaktadır. Bu fayda bazı engellere takılmadığı sürece, her ferde, eksilmeden ve üretilen toplam değer olarak ulaşmaktadır.

Dünyevi işlerde hal böyle iken, amal-i uhreviyede yani uhrevi işlerde de daha belirgin olarak “her bir ferdin eline tamamen geçmesi sırrı” kendini gösterecektir. Uhrevi işlerde yani ahireti, ebedi saadeti ilgilendiren meselelerde, ihlasla, sırf Allah rızası için bir araya gelenlerin organizasyonu, letafeti dünya ve ahireti ilgilendiren, nuraniyeti iki alemi kuşatan değerler üretecektir. Zaten üretilen değerlerin en latifi, en nurlusu, en güzelidir Allah’ın rızası. “Sırrı ihlas ile ve sırrı uhuvvet ile” oluşturulan böyle bir organizasyonun bu muhteşem değeri üretmesi, ona nail olması ihtimali daha yüksektir. Bu sonuç ise dünyanın ve içindeki bütün değerlerin, her türlü zenginliklerin üzerindedir. Üstelik kazanıldığı takdirde organizasyon içindeki her bir fert, sonraki organizasyonun kendisiymiş gibi muamele görecek ve o şekilde karşılık alacaktır. “Hasıl olan umum yekun ve umum nur, her birinin defter-i amaline bitamamiha gireceği, ehl-i hakikat mabeyninde meşhud ve vakidir.” Rabb-i Rahim’in rahmet ve keremi bütün nurlardan daha nurlu, her türlü letafetten daha latif ve en ince şeyden daha kuşatıcıdır. Rahmet azalıcı, bölünücü olmayan ve herkesi, her şeyi kuşatabilecek genişliktedir.

Ayrıca o rahmetin kaynağı vermekten, ikram etmekten hoşlanan sossuz bir kerem sahibidir. Sevgisi, ikramı, nimetlendirmesi sınırsızdır. Böyle bir Zat’ın sevgisini, rızasını kazanmak; bitmez, tükenmez bir zenginliktir. Dünyada peşinde koştuğumuz ve hikmet gereği azalan, kaybolan güzellikler ve zenginlikler de kudret yeri olan uhrevi alemlerde ve cennette letafet kazanacaktır. Geçici güzelliklerden vazgeçip, asıl güzellik sahibine yönelmek, bizi maddi anlamda da bölünmez, eksilmez, azalmaz nimetlere mazhar edecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*