Amerika’nın İslâm karşıtı korku tacirleri asla muvaffak olamayacak

Kutsal aylar bütün bereketiyle gelip geçerken, Müslümanlar da bu aylarda inançlarına ve barış dini olan ve kelime anlamıyla da bunu karşılayan İslâm’ın ibadet pratiklerine kendilerini yeniden adadılar. Bu kutsal aylar boyunca dünyayı İslâm konusunda yeniden bilinçlendirme fırsatı da yakalamış olduk.

 

Birinin inancının propagandasını yapması tam Amerikan tarzı bir davranıştır. “Tanrı” mefhumu Amerikalıların hayatlarının her alanında yerini bulur. Bu güce inansalar da inanmasalar da durum böyledir. Esasında gerçek olan şey Amerika bir Hıristiyan toplumu değildir. Amerika’nın ulusal bir dini olduğu da söylenemez. Nitekim Amerikan Anayasası ulusal bir dine sahip olmayı yasaklamıştır. Şu kadarı da var ki, bütün fırkalarıyla Hıristiyanlık Amerika’da en baskın dindir. Fakat nüfusun az bir kısmı Hıristiyanlığın herhangi bir fırkasının pratiklerini uygular. Amerika’da bir kişinin dininin pratiklerini uygulayıp uygulamaması konusunda töleranslı olmak gelenekten sayılır. Toplumun sadece üçte ikisi bir dinin pratiklerine inanır.

Şiddetin, cinselliğin, materyalizmin, hakikatte göreceliğin ve batıl inançların göklere çıkarıldığı Amerikan kültürü ne yazık ki Allah’ın rızasından çok zıt bir noktaya odaklanmıştır. Bu kültür netice itibariyle Amerikalılara göre Allah’ın sevmediği 7 “ölümcül günah”ın, diğer deyişle “en büyük ahlâksızlıkların” veya Amerikalıların tabiriyle “Esaslı günahların” kaynağı haline gelmiştir. Bunlar: “Açgözlülük, oburluk, tembellik, kibir, şehvet ve öfkedir…”

Açgözlülük bütün günahların anası sayılır, fakat öfke (yahut kin) de merkezde sayılır. Tanrı’nın öfkesi, insanın öfkesinden farklıdır. Tanrı’nın gazabı insanların yaptığı sayısız günahlardan dolayı gelir. İnsanın öfkesi genelde diğer bir insana karşı (kin ve intikam duygusuyla) işlenen bir günahtır. Din savaşları ise insanlığa karşı işlenen en büyük günahlardan biridir. Bir inancının ötekisine karşı “Kimin Tanrısı daha büyük” iddiasıyla açtığı savaşların amacı kendilerinden başka hiçbir inancın var olmasına dayanamamak anlamına gelir.

Daha enteresanı ise Amerika’nın baskın dini olan Hıristiyanlık haricinde herhangi bir inanç sözkonusu olduğunda, Hıristiyanlığın haksızlığa karşı korunduğu gibi korunmamasıdır. Sözgelimi sadece sözde inançlı bir kişinin işlediği küçük bir hata bile o dinin bütün mensuplarına tahmil edilir. İşte bu bilinç yüzünden Amerika her geçen gün daha da fazla Anti-Müslüman hale geliyor. Amerika’da, Müslümanların karalanması derhal durmalıdır. Kutsal ayların gelişiyle, Anti-İslâmî konuşmalar bir yana atılmalı ve insanlara gerçek öğretilmelidir.

New York’taki yıkılan ikiz kulelerin yerine cami yapılacağı söylentisinin ortaya çıktığı zamanki kadar başka bir zaman Amerika’da İslâm karşıtı söylemlerin bu denli yükseldiğini görmemiştik. İftiracılar çok ileri giderek böyle bir caminin inşaatının o talihsiz günde ölenlerin ruhuna karşı bir saygısızlık olacağını söylemeye cüret ettiler.

Fakat esasında cami ikiz kulelerin arazisinde inşa edilecek değildi, hatta karşısındaki sokakta bile değildi. Esas yeri o arazinin bir kaç blok ötesindedir. Sanki bu bölgede “Müslümanlara yer yok” kabilinden bir alan oluşturulmak isteniyor. Ne kadar yakına cami yapılabilir acaba? Daha ötesi, ne kadar uzağa cami yapılabilir? 6 blok ötesi iyi mi? Bir mil ilerisinde yapsak? Yoksa Manhattan adasının sınırları içinde olmaz mı?

Camiyi ikiz kulelerin arazisinin dışına itmek neyi halledecek? Halbuki nasıl ki Hıristiyanlar her yerde ibadethane inşa etmekte serbest ise, Müslümanlar da öyle olmalıdır. Başkan Obama Beyaz Saray’da verdiği bir iftarda tam olarak bu cümleyi sarfetmişti.

Aslında problem şu ki, 11 Eylül’den bahseden bütün konuşmaların ana teması, “Müslümanlar Amerikan hayat tarzımızı değiştirmeye çalışıyorlar!” şeklindedir. Bu sebebledir ki, Amerikan toplumunda Müslümanlara asla güvenilmemelidir ve İslâm’a mümkün olduğu her fırsatta saldırılmalıdır ki, İslâm Amerika’da asla ve asla kabul gören bir din olmasın.

Newt Gingrich adlı bir ideolog İkiz Kuleler sahası içinde bir cami inşa etmenin, toplama kamplarının olduğu bir alanda Nazi binası inşa etmek, yahut Pearl Harbour’da bir Japon anıtı dikmek anlamına geldiğini söyleyecek kadar işi abarttı. Buradaki asıl niyet İslam üzerine kalıcı bir karalama damgası yapıştırmaktır. Halbuki İslâm âlimleri 11 Eylül’den bu yana sürekli olarak, bu olaya karışanların Müslümanları temsil edemeyeceğini, çünkü Müslümanların masumların kanını asla dökmeyeceklerini ifade ediyorlar.

Bu tıpkı kendine biz iyi Hıristiyanlarız diyip sonra da durmadan cinayet işleyenler gibidir. Şimdi Hazreti İsa (as) adına seri cinayetler işleyen (bu Amerika’da yaşandı) bir cani yüzünden biz kalkıp bütün Hıristiyanları mı suçlayacağız? Tabiî ki hayır! Öyleyse bir takım insanların, İslâm dışı yollarla işledikleri bir takım fiiller yüzünden neden bütün Müslümanlar suçlanıyor? Bunun sebebi ancak ve ancak cehalet olabilir!

Hâlâ politik kanat dinsel retorikleri kullanıyor ve Müslümanlara karşı çıkarak farklı ihtilaflar oluşturuyor. Geçtiğimiz 11 Eylül’de de sağcı muhafazakâr bir rahip olan ve bazılarının tabiriyle “Güvercin Kilisesi’nin” temsilcisi Terry Jones, “Kur’ân yakma günü” şeklinde uluslar arası bir çağrı yaptı ve dünya üzerinde herkesi Kur’ân yakmaya çağırdı. Hatta kiliseye gelenler bu eylemi nasıl yapacakları ve neden yaptıkları konusunda broşürler bile dağıttılar.

Şüphesiz bu tür eylemler bütün dünyadaki Müslümanları kışkırtacak ve öfkeyi arttıracak eylemlerdir. Şükür ki, bu eylem gerçekleşmedi ve böylece hâlâ 11 Eylüller daha çok dinî hoşgörünün anlatılacağı bir gün olarak değerlendirilebilir.

Biz ise İslâm üzere duruşumuza devam edeceğiz. Çünkü Allah’a güveniyoruz…

Tercüme: Umut Yavuz

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*