Amerikayı doğru anlayabilmek için

Elbette Amerika bizi ne ilgilendirir diyemiyoruz.

Bediüzzaman’ın tabiriyle Avrupa üfleyip biz oynamaya başladıktan sonra hem kıt’a Avrupası ve hem de onun devamı olan Yeni Dünya (Amerika) bizi ilgilendirdi ve ilgilendirmeye devam edecek… Kanaatimizce, ahir zaman gergefinde İslâm Âlemi’nin kaderiyle kaderi iç içe dokunmuş bilhassa “müsbet Avrupa” ile olan alâkamız kıyamete kadar devam edecek.

İnsanlığın “nefs-i emmaresi” haline gelen İngiltere’nin hırslarının kurbanı olarak dünya idaresine veda ettiği 1945’lerden bu yana, ”ikinci Avrupa’ya” mağlûbiyeti cihetiyle menfiliği, diğer taraftan düşmanlarımızın savletlerine zaman zaman engel olması yönüyle ABD, hem Türkiye ve hem de âlem-i İslâm için farklı bir önem kazandı. Zira semavî dinlere, hürriyet ve demokrasiye taraf olması cihetiyle Amerika müttefikimiz oldu ve olmaya devam ediyor.

Nur Talebelerinin dünya hadiselerine, tarihî vakıalara, mevcut devletlerin siyasetlerine ve savaşmakta olan sınıf ve cereyanlara; Kur’ân’ın zamanımızdaki tefsiri Risale-i Nur perspektifinden baktığını, bilmeyenlere hatırlatmak isteriz. Bu önemli noktayı kısmen de olsa “hangi Avrupa” isimli çalışmamızda ele almıştık. İnşallah hülâsa suretinde bu mevzu ile alâkalı yazacağımız yazılara serpiştirmeye gayret edeceğiz. Amerika’da olup bitenleri biraz daha açıkça ifade edebilmek için mevzuyu 3-4 başlık altında ele alacağız.

Sovyetler Birliği’nin dağılışı ile eski Bolşevik ruhunun bu kıt’ada bir nevî hortlaması şeklinde gelişen hadiselerin basamaklarını sırayla çıkmayanlar, maksada erişemezler: Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), yeşil kuşak çatışması, çekiç güç ve Barzani, Irak’a demokrasi, El-Kaide, Körfez ve Irak savaşları, 11 Eylül hadisesi, Afganistan’ın işgali, Arap Baharı ve nihayetinde Suriye savaşı gibi her birisi belki de ciltlerce anlatılması gereken hadiselerin mahiyetlerinden, az da olsa haberdar olmamız gerekiyor. Yakın tarihimizin emperyalist ve zalimce dönemi olan oğul George Walker Bush’un başkanlığıyla İslâm âlemine reva görüleni dünyaya unutturmak maksadıyla iktidara getirilen Hüseyin Barack Obama döneminin de henüz doğru analiz edilemediğini düşünüyoruz. Kendisi ve çevresi her ne kadar savaş ve zulümlerden uzak durmaya çalışmış olsa da Troçki’cilerin kontrolüne geçen Pentagonda ve neoliberal-neocon ittifakının hâkim olduğu dış işlerinde istikamet değişmemişti. Bunu, Bingazi’deki başkonsolosunu teröristlere teslim eden Hillary döneminde de bizzat yaşamıştık. Pentagon ve Hariciye’nin Obama’ya rağmen yaptıkları, Amerikan seçmeninde büyük tepki almıştı. Trump’ın başkanlığa seçilmesi halkın bir tepkisinin siyasî ifadesiydi.

2016 seçimlerini hatırlayanlar, Hillary’nin mağlûbiyetini bir sürpriz olarak yaşadılar. Amerika ile irtibatı olan hemen herkes, hesabını Hillary’ye göre yapmıştı. Cumhuriyet partisinin ileri gelenlerinin bile doğru dürüst mitinglerine katılmadığı ve bütün seçim kampanyasını öz kaynaklarıyla karşılayan Donald Trum- p’ın kazanacağına hiç kimse ihtimal vermemişti. Demokrasi karşıtı sermayenin sözcüsü ve neoliberallerin finans dünyasındaki temsilcisi meşhur para sihirbazının son anda harcadığı 1 milyar dolara rağmen, Trump’ın yeniden sayılan reyleri artmış ve neocon-neoliberal ittifakınca işgal edilmiş demokratlar açık ara ile kaybetmişlerdi.

Vladmir Putin’in; Amerikan dışişleri ve neoliberallerce gerçekleştirilen Kiev ihtilâline karşı Kırım’ı ilhakı ve Suriye’de İran ile birlikte Beşşar’ın yardımına koşması neoconları çılgına çevirdiğinden; Rusya’nın bu seçimlere dahil olduğu iddiası ile kamuoyu birkaç sene meşgul olmak durumunda kalmıştı. Trump’ın Pentagon ve Hariciye’nin rağmına Rusya ile çatışmadan geri durması,  yeni Amerika idaresinde en az 50 insanın siyasî ve idarî hayatlarına  mal olmuştu. General Flyhn’den eski dışişleri bakanı Tillerson’a kadar… Çok iyi yetişmiş insanlar harcandılar…

Burada bir başka hakikati de vurgulamak istiyoruz. Amerika demokrasisini, Avrupa demokrasilerinden ayıran kalın çizgileri bilmek gerekiyor. Tam 51 eyaletin büyük iç savaş ve ihtilâllerden sonra hangi şartlar altında bir araya geldiklerini dikkatlice incelememiz lâzım. Yargıdan sosyal devlete kadar birçok farklı uygulamalar mevcut; idam cezaları, kürtaj, eşcinsel evlilikler ve daha onlarca meselede yasaların farklı çalıştığı eyaletlerin demokratik yapılarını Avrupa’daki demokrasilerle kıyaslamak hakikaten mümkün değildir. Ayrıca seçimlerden bu yana demokrasi ve barış karşıtı emperyalistlerin Trump’ı “diktatör” olarak lanse etmelerinin, araştırma imkânına sahip olmayanlara farklı bir Amerika telâkkisi verdiklerini biliyoruz.

Dünya siyasetine bakarken, Risale-i Nur eserlerindeki perspektiflerden yararlandığımızı yukarıda arz etmiştik. Bediüzzaman’ın birinci ve ikinci Avrupa nitelemeleri ve yine O’nun Amerika’yı insanlık karşıtı müstebit rejimlerin karşısında konumlandırması, bizim için işaret taşıdır. Amerika’nın Komünist Çin’e karşı Kore’de verdiği savaşa talebesini göndererek; inkâr-ı uluhiyet ve istibdat cephesine karşı hür bloku desteklemesi, Nur Talebelerinin İsevî dinine taraf, demokrasiyi savunan ve insanlığın fıtratını esas alan bu büyük devleti doğru değerlendirmelerine yardımcı oluyor. İkinci Dünya Savaşı sürecinde İslâm ülkelerinin İngiliz, Fransız ve diğer sömürgecilerin boyunduruğundan kurtulmasına yardımcı olan bir Amerika ile ikinci Milenyum’un başında BOP ve Arap Baharı projeleriyle aynı ülkelere kan, gözyaşı ve yıkım götürmüş bu iki Amerika’nın mahiyetlerini anlayabilmek için (Üstadın tabiriyle birinci ve ikinci Avrupa’ların) Risale-i Nurlar’ın verdiği gözlükle bakmamız gerekiyor. Hz. İsa’nın (as) safında yer alan birinci Avrupa’yı, deccaliyet-süfyaniyet temsilcisi ve insanlığın kıyametine yol açacak dehşetli tahribatları gerçekleştiren ikinci Avrupa’yı Bediüzzaman’ dan okuyamayan dindarlarımız genellikle  İran siyasî Şia’sı veya Selefi Araplar gibi düşünürler. Bu yanlış düşüncenin acı neticelerini birlikte seyrediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*