Amr İbnü´l-As (?-664)

İslamiyet’i kabul etmesiyle Mekke’li müşriklerin daha da zayıflamasına sebep olan, İslam tarihinde büyük başarılara imza atan, Risalei Nur’da “dâhiye-i siyaset” olarak vasıflandırılan Amr İbnü’l As, Mısır’ın fatihi ve büyük bir devlet adamıdır. Kureyş Kabilesinin Sehm koluna mensup olup Mekke’de doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Vefat ettiği zaman doksan yaşını aşmış olduğu rivayeti dikkate alınırsa 570’li yıllarda doğduğu söylenebilir.

Künyesi; Ebu Abdullah Amr bin As bin Vail es Sehmî el Kureyşî şeklindedir.

Kahramanlığı ve siyasi dehasıyla Araplar arasında ön plana çıkan sayılı kişilerden biri olan Amr, Müslümanlara karşı hazırlanan bir çok faaliyette bulundu. Sık sık ticaret kervanlarıyla dış memleketlere seyahatlerde bulunduğundan önemli dostluklar kurdu. Yakın dostu olanlardan birisi de Habeşistan’ın Hıristiyan kralı Necaşi’dir. Bu dostluğundan ötürü, Mekke’li müşriklerin zulmünün tahammül sınırlarını aşmasından dolayı, adil Necaşi’nin memleketine sığınan Müslümanları geri almak için gönderilen heyete başkanlık yaptı. Ancak, Necaşi Müslümanları teslim etmeyince eli boş döndü. Bedir Savaşına, Ebu Sufyan başkanlığındaki ticaret kervanı ile beraber olduğundan katılamadı. Uhud ve Hendek savaşlarında Mekke’li müşriklerin yanında yer aldı. (Bediüzzaman, Uhud Savaşı’nın kazanılmak üzere iken kaybedilmesinin hikmetlerinden bahsederken (Lem’alar, s. 35) şöyle bir yaklaşım geliştirir: “Müşrikler içinde, o zamanda saffı Sahabede bulunan ekâbiri Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazreti Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri noktai nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmeti İlâhiye, hasenâtı istikbaliyelerinin bir mükâfâtı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlartâ, o müstakbel Sahabeler, berki süyuf korkusuyla değil, belki bârikai hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmeti fıtriyeleri çok zillet çekmesin.”)

İslamiyet’in yayılmasının hız kazandığı dönem Hudeybiye Antlaşması sonrasına rastlar. Anlaşma görünürde Müslümanların aleyhinde olup, Kureyşliler bir derece galip sanılmıştır. Ancak Hudeybiye Anlaşması maddi kılıcın kınına sokulmasıyla Kur’an’ın elmas kılıcının kalpleri fethetmeye başladığı dönüm noktasıdır. İslamiyet’in güzellikleri ve Kur’an’ın nuru kavmiyet taassubuyla hareket edenlerin inatlarını kırarak hükmünü icra etti. Bu dönemde asla mağlubiyeti hazmedip sindiremeyen harp dahisi Halid bin Velid ile siyaset dehası olarak ün yapan Amr ibnü’lAs Kur’an’ın manevi kılıcına mağlup oldular. Medine’ye kendi arzularıyla giderek, büyük bir teslimiyet ve bağlılıkla Kur’an’a boyun eğip, İslamiyet’e dahil oldular.

Mekke’nin fethinden evvel Müslüman olan Amr’ın, Kureyşlilerin hezimetini görüp, Müslümanların başarılarını müşahede ettikten sonra, sırf siyasi gaye ve gelecek endişesi ile İslamiyet’i kabul ettiği şeklindeki bazı Batılı araştırmacıların iddialarının hiçbir dayanağı yoktur. Yukarıda da izah edildiği gibi, kahramanlığı ve üstün şahsiyeti ile Arapların ileri gelenlerinden biri olan ve hayat seyri ile bunu kanıtlayan bir şahıs hakkında ileri sürülen iddialar tamamen gerçek dışıdır.

Amr’ın İslamiyet’i kabul etmesinde etkili olanlardan birisi dostu Necaşi’dir. Kendisine tabi bir gurupla Necaşi’ye sığınıp onun da desteğiyle Müslümanlara karşı mücadeleye devam niyetiyle Habeşistan’a gelen Amr, burada Peygamber Efendimizin (asm) elçisi Amr bin Ümeyye’yi görünce çok şaşırdı ve bilahare, elçinin kendilerine teslim edilip öldürülmesini isteyince, Necaşi’nin öfkelenmesine sebep oldu. Hükümdarı öfkelendirdiğinden ötürü büyük bir mahcubiyete düşerek özür diledi. Bunun üzerine Necaşi:

“Musa’ya gelen Namusu Ekberin (Cebrail) kendisine geldiği bir zatın elçisini, öldürmek üzere sana vermemi istiyorsun, öyle mi? Yazıklar olsun sana ey Amr! Haydi sözümü tut da Ona tabi ol. Allah’a yemin ederim ki, O, gerçekten doğruluk üzerinedir. O, Musa bin İmran’ın (as) Firavun ve ordusuna galip geldiği gibi, kendisine karşı çıkanlara mutlaka galip gelecektir” dedi. (Sahabeler Ansiklopedisi, Yeni Asya Neşriyat, I. Cilt, s. 235)

Amr, bu mübarek zatın huzurunda İslamiyet’i kabul ettiğini açıkladı ve bilahare Medine’ye giderek önceki günahlarının affı için Peygamber Efendimizden (asm) dua etmesini isteyip Müslüman olduğunu bildirdi.

Peygamber Efendimiz, Amr bin As’ın cesaret ve bilgisini yakınen bildiğinden, aralarında Hazreti Ebubekir (ra) ve Hazreti Ömer (ra) gibi büyük sahabelerin de bulunduğu bir akıncı birliğine kumandan tayin etti. Umman’a, İslamiyet’i tebliğ etmek ve vergi toplamak üzere gönderdi. Bu görevini Peygamber Efendimizin (asm) vefatına kadar sürdürdü. Vefat haberi üzerine Medine’ye geri döndü.

Hazreti Ebubekir’in (ra) halifeliğini kabul edip, bağlılığını bildirdi. Bu dönemde Güneydoğu Filistin’e gönderilen askeri birliğe kumandanlık edip, buranın alınmasında büyük emeği oldu. Hazreti Ömer (ra) zamanında Filistin’in kesin bir şekilde fethini sağladı. Mısır’ın fethedilmesi konusunda halifeye telkinde bulunarak, alınması gerektiğine ikna etti. Bizans ordusunu mağlup ettikten kısa bir süre sonra İskenderiye’yi teslim aldı ve Mısır’a hakim oldu (642). Kendisi, Mısır fatihi olarak tarihe geçtiği gibi buranın valiliği de kendisine verildi.

Üstün idarecilik vasıflarına sahip olan Amr, daha önceleri kendi komutası altındaki İslam birliği arasında çıkan veba hastalığına karşı zamanında aldığı tedbirlerle, büyük bir felaketin önüne geçti. Mısır’da idari, iktisadi ve bayındırlık alanında çok önemli başarılara imza attı. Fustat şehrini kurdu. Burada kendi adıyla anılan bir cami yaptırdı. Babilon ile Kulzüm limanlarını birbirine bağlayarak deniz taşımacılığına çok büyük katkıda bulundu.

Hazreti Osman (ra) zamanında da bir süre Mısır valiliğini sürdürdüyse de daha sonra azledildi. Bu durumdan rahatsızlığını gizlemedi. Diğer taraftan, Hazreti Osman, kendisinden istifade edip danışmaya devam etti. Halifenin şehit edilmesiyle neticelenen isyan hareketlerinde rol aldığına dair iddialar asılsızdır. Hazreti Osman’ın vefatını duyduğunda son derece üzüldü.

Hazreti Ali’ye (ra) biat etmeyip halifeliğine karşı çıktı. Ancak, iç karışıklıklara dahil olmayıp ortalığın sakinleşmesini bekledi. Bu tavrını Cemel Savaşı sonrasına kadar devam ettirdi. Bu tarihten sonra halifelik konusunda Muaviye’den yana tavır aldı ve Emevi Saltanatının kurulmasında katkısı oldu. Sıffin Savaşı’nda Emevi Ordusunun tam mağlup olacağı sırada, mızrak uçlarına Kur’an sayfalarını taktırarak yenilgiyi önledi. Taraflar arasından seçilecek iki hakemle olayın barış yoluyla halledilmesini teklif etti. Hazreti Ali, Ebu Musa el Eşari’yi, Muaviye de Amr’ı hakem seçti.

Zeki bir siyasetçi olan Amr ibnü’l As’ın, Ebu Musa’ya hile ile Hazreti Ali’yi halifelikten azlettirip, daha sonra kendisinin de Muaviye’yi halife ilan ettiğine dair görüş yaygındır. Bu olaydan sonra Muaviye’ye bağlı Mısır valisi olup vefatına kadar bu görevde kaldı. Haricilerin öldürülmelerine karar verdikleri üç kişiden biri olan Amr’ı, öldürmek üzere görevlendirilen Zazeveyh, sabah namazını kıldırmakla görevlendirilen Harice bin Huzafe’yi, Amr zannıyla öldürdü. Amr, rahatsızlığı sebebiyle sabah namazına gidemediğinden suikasttan kurtuldu. Bu olaydan üç yıl sonra Mısır’da vefat etti (664).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*