Anadolu zor bir coğrafyadır

Anadolu coğrafyası zor bir coğrafyadır. İnsanlık tarihi buna şahittir.

Bu coğrafya, birçok medeniyete beşiklik etmiş, yıkılışlar ve dirilişler görmüş, yer üstü ve yer altı zenginlikleri ile her zaman hasetleri üzerine çekmiştir. Onun için her taşında kan ve gözyaşı vardır.

Bu memleketin en büyük zenginliği gönül birliğidir. Bu coğrafyadaki gönül zenginliği bir başka yerde zor bulunur. Bin yıldır inşa edilip gelinen bir medeniyetin vitrine çıkan yüzüdür. Birinci Dünya Savaşı, Anadolu merkezli olan Osmanlıyı parçalama projesi idi. Batının o gaddar eli, menfaat üzerine kurduğu ve üzerinde boğuşma temelli ruhsuz ve acımasız medeniyetini bütün gaddarlığı ile bin yıllık mirası yok etmeye yönlendirdi. İçerden ve dışarıdan yapılan büyük gayretlerle koca imparatorluk yok edildi. Üç milyon metre karelik topraklardan 776 bin metre karelik Anadolu’ya sıkışmak zorunda bırakıldık. Eskiden beri dini yüceltmek ve İslâm’ın istiklâlinin bekası için farz-ı kifaye olan cihadı üzerine alan bu millet, İslâm âleminin birliği için kendini feda eden ve hilâfetin bayraktarı olan Osmanlı’nın yıkılması, büyük bir felâkettir. Bu felâketin külleri arasından gelecekteki İslâm âleminin saadetinin doğmasını bekliyoruz. (Sünûhat, Sayfa 56) Zor zamanlardan geçilmektedir. Ümit edelim ki bunlar İslâm dünyasının ve orta doğunun doğum sancıları olsun.

Avrupa, birliğini sağlamak için milyonlarca nüfus feda etmiştir. Bizdeki birliği ise bir türlü hazmedemiyorlar. Aramıza fitne sokmak istiyorlar. Sefahet ve dinde laubalilikle birliğimizi bozmak istiyorlar. Allah gönül birliğimizi bozdurmasın. Bu bizim en büyük sermayemizdir.

Bu coğrafya tarih boyunca hep netameli ve sıkıntılı olarak yaşamıştır.

Peygamber Efendimiz de (asm) bu duruma işaret etmiştir. Ebu Hüreyre’nin (ra) rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur: “Irak ölçeği ve dirhemini vermeyecek. Şam da ölçeği ve dinarını vermeyecek. Mısır da ölçeği ve dinarını vermeyecek. Başladığınız yere döneceksiniz” (Ebu Davud, Haraç 29, (3035) Bu topraklar savaş yoluyla alındığı için zenginlik kaynakları da İslâm âlemine büyük maddî katkılar sağlıyordu. Ahir zamanda acemlerle Romalıların bu memleketleri istilâ etmeleri ve Müslümanların bu işine mani olmaları notu da hadisi yorumlayanlar tarafından düşülmüştür. Irak, Suriye ve Mısır’daki olayları görünce Peygamber Efendimizin (asm) bu ifadelerinin ne kadar harika ifadeler olduğunu, geleceğe nasıl projektör tuttuğunu, bunun geleceğe ait bir mu’cize olduğunu bir kere daha anlamak gerekir.

Bu bölge yer altı ve üstü zenginlikleri bol bir bölgedir. Buna karşı haset edenleri de bol bir yerdir. Yoksa Amerika’nın Irak’ta ne işi vardı? Rusya’nın Suriye’de ne işi var?

Burada yaşayanlara tembellik ve ihmal yaramaz. Her an ve her zaman uyanık olmak zorundadır.

Ne yapalım, her nimetin bir külfeti olurmuş. Bu bölgede yaşamanın, bu zenginliklere sahip olmanın da bir bedeli var. Beş yüz sene dedelerimiz Osmanlılar bu yerleri bekledi. Şimdi bu görev, Anadolu topraklarında yaşayan her ferdin üzerine yüklenmiştir. Gerçek bir demokrasi kurarak, gönül birlikteliğimizi koruyarak, inançlarımızı yaşayarak, ahlâkî ve kültürel değerlerimizi muhafaza ederek kıyamete kadar devam etmek durumundayız. Bu hem tarihî, hem de vicdanî bir sorumluluktur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*