Anadolu’da ekilen Nur tohumları farklı zeminlerde çiçek açıyor

alt

Sözlerin en güzelinin sahibi olan Cenâb-ı Hak; İbrahim Sûresi 24. âyette, insanları hayra çağıran güzel bir sözü aslı yerde sabit olup dalları semada intişar eden ağaca benzetmiştir.

“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir”

Kur’ân-ı Kerim, Hadis-i Şerifler ve Selef-i Salihin’in yazmış olduğu eserler güzel sözlerin başında gelirler. Bedîüzzaman Said Nursî’nin binbir meşakkat, zehirlenme, sürgün ve hapislere katlanarak yazmış olduğu Risâle-i Nurlar da, Kur’ân-ı Kerim’de övgüyle bahsedilen güzel sözlerden olduğunu  cümle âleme ispat etmiştir.

Evet; bugün tam 21 dünya diline çevrilmiş olan Risâle-i Nurlar, bütün dünyaya “Benim köklerim Kur’ân-ı Azimüşşana bağlıdır; üstadım da, kıblem de Kur’ân-ı Kerimdir. Ve ben; Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez manevî bir güneş olduğunu bütün dünyaya ispat ediyorum” diye gür bir sesle haykırmaktadır!

Daha 20. yy. başlarındayken, ihlâslı ve sadık bir mü’minin basiretiyle “Evet, ümitvar olunuz! Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada, İslâm’ın sadası olacaktır” diyen Bediüzzaman Said Nursî; “Küllü âtin karib” (Gelecek olan her şey yakındır) sırrınca, zemheri kıvamındaki şiddetli bir manevî kış mevsiminde Anadolu topraklarında ekilen iman tohumlarının, pek yakın gelecekte neşvünemâ bulup yeryüzüne dağılacağını ve farklı zeminlerde çiçekler açacağını müjdelemiştir.

Ve bu müjdesinde; Risâle-i Nurları çok zor şartlarda elle yazarak çoğaltıp dağıtan halis Nur Talebeleri gibi, istikbalde de, sadece Allah rızası için iman hizmetinde çalışacak olan bir çok ihlâslı Nur Talebelerinin yetişeceğine işaret etmiştir.

“Ey 300 seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile bizi temaşa eden Saîdler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmedler ve saireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız ‘Sadakte’ deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım (çağdaşlarım) varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Sizler cennetâsâ (cennet gibi) bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.” (Münâzarât)

“…Nur mekteb-i irfanının yüzbinlerce belki milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-imaniyede devam edeceklerdir. Ve benim maddî ve manevî herşeyden feragat ettiğim mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır” (Emirdağ Lâhikası)

Nur mekteb-i irfanından mezun olduktan sonra dünyanın farklı ülkelerine dağılıp iman hizmeti yapan ihlâslı Nur Talebelerinin gönderdikleri hizmet lâhikalarından anladığımız kadarıyla, Üstad Bediüzzaman’ın müjdesi gerçekleşmiştir hamd olsun.

Evet, şânı pek yüce olan Allah Teâlâ’ya  hamd eden lisanlar adedince şükürler olsun ki, Risâle-i Nurlara hizmeti hayatlarının gayesi olarak belirlemiş olan sadece Anadolu çocukları değildir artık. Hizmet kervanına nice Arap, Amerikalı, Azerbaycanlı, Nijeryalı, Filipinli, Malezyalı, Endenozyalı, Rus, Tatar, Arnavut, Arjantinli, İspanyol, Pakistanlı, v.s. Nur Talebeleri de katılmışlardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*