Anayasa Mahkemesi ve başörtüsü

Fereşta Ludin, Karlsruhe’ye müracaat etmeseydi de Almanya başörtüsü hususunda tavır belirlemek zorunda kalacaktı. Yıllardan beri yavaş yavaş taban bulan tartışma 11 Eylül’den sonra adeta alevlendi. İngiltere ve Hollanda gibi halklarının temel hürriyetlerinin önünde duramayan AB ülkelerinin yanı sıra, laik Fransa ile seküler Almanya’nın “semavî dinler” husûsundaki tavırlarını ilgililer çoktandır dikkatlice takip ediyorlardı.

 

Tarihinde sömürge geleneği olmayan, diğer ülkelere nisbeten biraz daha kapalı gelmiş, bilhassa Müslümanlarla irtibatı–sıkı münasebet–yarım asra ulaşmamış Almanya’nın “başörtüsü kararını” normal karşılamamak, bu ülkedeki realiteleri doğru okuyamama anlamına da gelebilir.

Mahkeme, başörtüsünü yasaklayamayacağını, fakat hakîkaten karışıklığa, kargaşa veya haksızlığa sebep oluyorsa başörtüsü, eyalet meclislerince demokratik tartışmalardan sonra yasaklanabileceğini de ihsas ediyor. Buradaki Müslüman nüfusunun çoğunun Türkiye’den gelmiş olması, esasen bu ülkede başörtüsünün çoktan beridir, serbest olduğunu gösteriyor. Kemalistlerin antidemokratik usûllerle okullarda ve resmî dairelerde yasaklattıkları başörtüsünün Almanya’da serbest olması, Türkiye’deki AB karşıtı olan Kemalistleri devamlı rahatsız etti. Türkiyeli AB Müslümanları buradaki yaşantılarıyla temel hakk ve hürriyetlerdeki yanlışımızı devamlı bir şekilde ilân ediyorlardı. Mahkemenin bu kararı başta Türkiyeli kemalistlerle, Amerika’da şahinlerle birlikte çalışan semavî dinlere düşman komitelere biraz ümit vermiştir. Medyanın yardımıyla yanlış propaganda yapıp, şantajla bazı çevreleri sıkıştırıp semavî bir dinin sembolleri arasına girmiş bir temel hakkı belki yasaklattırabiliriz, diye düşünenlerin mürteci durumuna düştükleri de başka bir vâkıa.

Müslümanların dört temel kaynağı olan; Kur’ân, Sünnet, İcma (ümmetin rey birliği) ve Kıyasla farz olduğu bilinen bir hareketin yasaklanmasının “din ve vicdan hürriyeti”ne de zıt olduğunu belirtmek gerekiyor. Başörtüsünü yasaklamak isteyenlere bilgisizce destek veren Hıristiyanların kullandıkları tüm dinî motif, figür ve hareketlerin de söz konusu yasağın kapsamına gireceğini unutmamak lâzım. Okulun duvarındaki haçı indirmek isteyen, elbette başörtüsünü de istemeyecektir. Sınıflardaki Noel ve paskalyayla ilgili resim ve etkinliklere de hayır diyecektir. Yarın, Müslümanların namaz, oruç ve Kur’ân okumalarına da müdahale edeceklerdir. Bu ise tarihteki insandışı rejimlerin tekrar hortlatılmasından başka bir şey değildir.

Kur’ândaki tesettür âyetinin nasıl anlaşıldığını bugüne kadar yazılmış üç yüz elli bin tefsir ve Peygamberimizin (asm) uygulamaları ortaya koymuyormuş gibi, heveslerine göre yanlış yorum yapanlar azıcık demokratik davransalar, Atlas Okyanusundan Jakarta’ya kadar ki İslâm coğrafyasındaki Müslüman kadınların yaşantılarından da doğru neticeye ulaşabilirler. Peygamberimizden (asm) zamanımıza gelen süre içinde de yalnızca Asr-ı Saadet anlayışı esas alınmıştır. Başörtüsünü “siyasî veya ideolojik” bir sembol zannedenlerin, cemiyette dışa vuran tüm sembollere de karşı çıkmaları gerekiyor. Aktris bir kadını, futbolcuyu, sanatçı veya insan eserini “dinî sembol” yerine hayatlarına oturtanlar da bu çerçeveye girerler. Fakat yalnızca semavî dinlerin, bilhassa Hıristiyanlık ve Müslümanların yaşantısına, temel haklarına ve dinlerini yaşamalarına karşı çıkanların maksatlarının insanî olmadığı kanaatindeyim. Başörtüsü, haç, rahibelerin giysileri, Kur’ân ve İncil gibi şeyler; Allah’ı, ahireti ve imanı tedaî ettirdiklerinden; dinsiz, sefih, ahlâksız ve tahripkâr komiteler görmek istemiyorlar.

Anayasa Mahkemesinin bu kararıyla Müslümanlara verilen çok önemli bir mesaj var: Başörtüsü bir temel hakkınızdır. Fakat bu hakkınızı kullanabilmeniz için, size yabancı olan topluma kendinizi anlatmanız gerekiyor. ‘Kişi bilmediğinin düşmanıdır,’ kaidesince; İslâmın pratiğine cehaletlerinden düşman olanlara, İslâmın mahiyetini anlatmak zorundasınız. Ayrıca, demokrasiyi artık günlük hayatınızın her tarafına yerleştiriniz. Demokrasi makul olanı bulma metodu ise, muhataplarınıza cebir ile değil, yumuşaklık ve bilgi ile gitmek zorundasınız. Başpiskopos bu ülkede başörtüsüne taraftar olduğuna göre, öğretmen de, polis de ve savcı da taraftardır. Önemli olan husus; Müslümanlar demokrasiyi hazmederek topluma dinlerini ve kültürlerini güzelce anlatmalıdır. Gönül arzu eder ki, Almanya’daki tüm Türkiyeli ve Müslüman sivil kuruluşları, cami dernekleri ve dinî cemaatler demokratik platformları kullanarak “İslâm’da tesettürün yeri”ni anlatsınlar. Birkaç Kemalistin bazı Alman dinsizlerini kullanarak öne çıkmaları, hem kamuoyunu iğfale ve hem de idarecileri yanlış bilgilendirmeye sebep oluyor.

Kanaatimizce Anayasa Mahkemesi demokratik, integrasyona yardımcı ve temel insan haklarının daha da kuvvet bulmasına yolverecek bir karar vermiştir. Müslümanlar kendilerini anlatma zahmetini çekmeden bu kıtada mesafe alamazlar. Bu kıtanın İslâmın güzelliklerine ihtiyacı varsa, ancak bu tartışmalar söz konusu ihtiyacın giderilmesine vesile olur. Asr-ı Saadet modelini bilmeyen bazı Müslümanların, yalnızca mahkeme kararlarına dayanarak antisempatik tutumlarla çevresini rahatsız etmelerine dinimizden gelen ahlâkımız müsaade etmiyor. İnsanî değerleri koruyanlarla tahrip edenlerin oluşturdukları cephelerinde, Müslüman olarak yerimizin neresi olduğunu bilmemiz gerekiyor. Dinsizliğin, tahripkâr dinozorların ve Yecüc-Mecüclerin dünya çapında organize oldukları bir zamanda, başörtüsünü müdafaa yalnızca Müslümanların vazifesi değildir, kanaatindeyiz. Siyasî partileri, kilise teşkilâtlarını ve insanî kuruluşları ziyaret edip, bilgilendirmemiz gerekiyor. Mahkemenin bu kararı, bu mübârek üç aylarla birlikte Avrupa’nın bir medrese olmasına da sebep olacaktır. Yeter ki Müslümanlar doğru üslûpla üzerlerine düşeni yapsınlar. Gerisini Rabbimiz ihsan edecektir.

Bilvesîle Berat Gecenizi tebrik ediyor, gurbetzede olarak duâlarınıza olan ihtiyacımızı itiraf ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*