Anayasadan önce, AB

Image
Halkın mağduriyetlerinin siyasî ranta çevrilmesi ne kadar makbul olabilir? Veya çözemeyeceğini bile bile milletin meselelerini seslendirmenin getireceği inkisarlarının açacağı derin ümitsizlik yaraları hiç düşünülüyor mu?

Bizdeki anayasaların millet dışlanarak hazırladığını onyıllardır söylüyoruz. İhtilâllerin iyice karışık hale getirdiği anayasaların eksiklerini ve nasıl düzeltilebileceğini merak edenler yakın tarihimizin arşivlerine baksalar, koca ömürlerini bu yolda tüketmiş birçok hukukçu, yazar, siyasetçi ve bürokratın “evrak-ı perişanlarıyla” karşılaşırlar. Yılların kalemlerle kâğıda yansıttıdığı o belgelerde, hemen hemen söylenmemiş ve düşünülmemiş birşeyin pek kalmadığını görürler.

Dünyada anayasa yapan millet yalnızca biz miyiz? Bireysel hürriyetlerin kanunlarla korunduğu, toplumsal barışın “din ve vicdan” özgürlükleriyle birlikte sağlandığı modern Avrupa’da yaklaşık 25 devletin kendilerine göre mükemmel anayasaları var. Bunlardan hangisinin çercevesini esas alsanız, sizi çözüme götürür. Önemli olan, burada herşeyin şeffaf olması, hukukun üstünlüğü ve kanun hakimiyetinin  esas alınmasıdır. “İlke ve inkılâplar” namı altında gizli ikinci bir anayasası olan Türkiye’nin Avrupa kadar rahat olamayışının sebebi üzerinde durmak lâzım.

Madem ki ilk dört maddeye dokunamıyor hükümet ve anayasanın giriş bölümü değişmeden de, değişikliğin bir mânâsı kalmıyor. Zira ilk dört madde ile öyle bir sihir verilmiş ki, diğer bütün paragraf, kanun ve hatta yönetmelikleri kendisine bent edip bağlıyor. Milletin bağımsızlığını gölgeleyen bu giriş kısmının sıkıntısından hükümet AB reformları ile kurtulabilirdi.

Mevcut Meclisin Avrupa normlarında demokratik bir anayasa yapabileceğine inanıyor musunuz? Kemalizm ortak paydasında ittifak etmiş ve mevcut anayasanın giriş bölümünü olduğu gibi muhafazada anlaşmış bu Meclisin şu haliyle demokratik bir anayasa çalışmasından bahsetmesi kadar garip birşey olmamalı.

Halk Partisinin dört elle sarıldığı Atatürkçülüğe Türkçüler de aynı hararet ve samimiyetle yapışınca geriye birşey kalmıyor. AKP’nin Atatürkçülük noktasındaki tavrı ise icraatlarıyla bayrak gibi dalgalanıyor. AB’ye girmeyi “varlıklarını ortadan kaldırtma” ile eşdeğer gören siyasî zihniyetler elbette bu istikametteki reformları da engelleyecekler.

Hükümet ve Meclis samimî iseler, yeni anayasanın önündeki antidemokratik engelleri AB reformlarıyla kaldırabilirler. Bilim, teknoloji, bürokrasi, sağlık ve çevre gibi birçok meselede AB kıstaslarıyla çalışma iddiasında bulunan hükümetin “temel hak ve hürriyetlerde” AB’den uzak durması ve demokratik bir anayasa için mevcut AB ülkelerinin anayasalarını dikkate almaması, açık bir çelişki.

AB’nin de içine sızmış olan neocon ve neoliberallerle paslaşarak milleti “usanmışlık” sınırına getirip ümitsizlik gayyasına yuvarlamak isteyenlerin oyunlarını, uyanık vatanperverler mutlaka, ama mutlaka bozmak zorundalar.

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Anayasasinda Atatürkcülük/Ilke ve inkilaplari bulunan bir Türkiye?nin AB?ye üye olmasi KESINLIKLE MÜMKÜN DEGIL.

    Bu konu ayni zilzurna serhos hem de cünub olan kisininin namazinin kabul olmayacagi kadar aciktir.

    Örnegin kadinini ve erkegini özellikle tüm milletvekillerini ve memurlari sapka giymekle mecbur tutan dünyanin en abuk inkilap kanunu sapka iktisa kanununu degismez degistirilemez addeden bir anayasaya sahip bir TÜRKIYEYI AVRUPA BIRLIGI asla ve kata tam üye olarak kabul etmez, edemez.

    Onun icin önce AB sonra anayasa formülüne AB?de bu kez müsbet BIRINCI AVRUPA CENAHINDAN asla gecit verilemez.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*