Ankara’da genç olamamak…

Geçen sene Konya’da yapılan gençlik merasimine iştirak etmeyi, Cenâb-ı Hak bize nasip etmişti. O merasimden sonra yazdığımız “Konya’da genç olmak” başlıklı yazımızla hissiyatımızı, gördüklerimizi ifade etmiştik.

Bu sene de aynı merasimin Bursa’da yapılması plânlanmış, tabiî biz de ev sahipliği yapacağımız için sevinmiştik. Ama son anda bu tahakkuk etmemiş, bizi de üzmüştü. Ama cemaatin irtibatını, ittihadını, muhabbetini temin edecek böyle güzel bir teşebbüs akîm de kalamazdı. Ne olacaktı o zaman? Bu merasimin ilk başladığı yere dönmüştü pusula. Ve nitekim öyle de oldu. 3. Gençlik Şöleninin yine Ankara’da yapılması kararlaştırılmıştı. Biz de, Ankara’da yapılan 1. merasime gidemediğimizden dolayı “İçimizdeki burukluğu bu sefer giderir ve inşaallah bu sene gideriz” diye niyetlenmiştik. Ne de olsa müfritane irtibatın muhabbet fedaileriydik…

Fakat işte nasip olmayınca olmuyor. Tam o tarihe yakın bir zamanda Bursa’daki sevgili kardeşimiz Dr. Şemseddin Kurtulmuşlar’ın oğlu İrfan’ın düğün merasiminin, şölenle aynı güne denk gelmesi bizi şaşırttı, ne yapacağımızı düşündük. Şemseddin kardeşimizi bu mes’ud gününde yalnız bırakamazdık. Artık ibre bu tarafa ağır basınca, Ankara’ya gidememiş, Bursa’da kalmış olduk. Bunlar acaip işler tabiî.

Hâlbuki Ankara bizim doğup büyüdüğümüz ve bütün tahsil hayatımızın geçtiği memleketimizdi. Üstelik de çocukluk ve gençlik yıllarımız orada geçmişti. O gençlik yıllarımızda Ankara’da yapılan bütün cemaatimizin iştirak ettiği faaliyetlerin salon görevlisi gençlerden biri olarak, bu sefer o görevi yapan kardeşlerimizi seyir makamında orada bulunacaktık, ama olmadı işte.

Gençliğimizin hitamında Ankara’dan hüzünlenerek, temelli ayrılmıştık. Sonrasında tabiî babam, rahmetli annem ve kardeşlerim orada olduğu için sık sık da Ankara ile irtibatımız devam etti. Uzaklarda olsak da, Ankara’yı hep takip ediyorduk. Çünkü cemaatî birçok mühim hadiseleri bizzat orada, içinde yaşamıştık biz. Hatta o kadar ki, Ankara’daki kadîm dost-kardeşlerimiz, bizim Ankara’ya yaptığımız ziyaretlerde, bizi de “eski bir Ankaralı“ sayarak kendi meşveretlerine dâvet edip, bizi mütehassis etmişlerdi. Son bir senedir de büyük kızımın Ankara’da çalışması münasebetiyle orada da bir evimiz olmuş oldu ve bu sefer irtibatlarımız daha uzun müddet kalmak sûretiyle devam etmektedir.

İşte dediğimiz gibi, gençliğimizin son demlerini bırakarak ayrıldığımız Ankara’da, bu seneki gençlik şöleni vasıtasıyla bir kere daha genç olacaktık, ama nasip olmadı işte.

Memleketin çeşitli yerlerinden oraya gelen birçok kardeşimiz aradı bizi telefonla “Osman Ağabey, ne taraftasın, görüşelim” diye. İçimiz sızlayarak cevap verdik, durumu anlattık onlara. Hatta bir tanesi “Yahu sen nasıl Ankara’ya gelmezsin?” dedi. Olmadı, olamadı, gelemedik işte. Hâlbuki gidebilseydik, şevke medar daha güzel bir yazı yazardık belki, ama yine de bu şekilde de olsa, o hadiseyi yâd edip, hatırlatmış olalım dedik. Emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz.

Allah, bu cemaati, Üstadımızın vasiyeti olan uhuvvet, muhabbet, ittihad ve tesanüdden ayırmasın inşaallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*