Annemin ve babamın hidayete ermesi için duâ edin

Önce Kur’ân-ı Kerim′le tanıştı, sonra 17 yaşındayken Müslüman oldu Annemin ve babamın hidayete ermesi için duâ edin

2011 yılı Ocak ayının sonlarıydı. Kuveyt’in en meşhur ve en kıdemli yardım kuruluşu olan Cem’îyyetü’l-İslâh’a (İslâh Derneği) yapmış olduğum bir ziyarette, Moritanya Kuveyt Büyükelçisinin eşi ile tanışmıştım. Ümmügülsüm bint Abdullah adındaki bu hanım Türk olduğumu öğrenince çok sevinmiş ve “Ben de, ‘Acaba Kuveytte Türk hanımlar var mıdır?’ diye merak ediyordum. Tanıştığım ilk Türk siz oldunuz; bu yüzden çok sevindim. Moritanya halkı Türkiye’yi çok seviyor ve her konuda muvaffak olması için çokça duâ ediyor. Türkiye hakkında daha fazla bilgi almak, hem de, Moritanya’da kurmuş olduğum kısa adı “Timirîs” olan “Kadın Gelişimi ve Câhillikle Mücâdele Vakfı”nı Yeni Asya aracılığıyla Türk hayırseverlere tanıtmak için sizinle bir daha görüşmek istiyorum” demişti. Ümmügülsüm Hanım’ın isteği üzerineertesi gün aynı dernekte buluşmak üzere sözleşmiştik.  

Anlaşılan vakitte derneğe gittim ve Cem’iyyetü’l-İslâh’ın başkanı Suad Carullah’ın odasında Ümmügülsüm Hanımı beklemeye koyuldum. Henüz koltuğa oturmuşken, elinde dosyalar bulunan elli yaşlarında bir İngiliz Hanım içeri girdi.

Kendini “İman” olarak tanıtan bu Hanım, İngiltere’nin 5. büyük şehri olan Sheffield’de inşaa etmekte oldukları “İslâm Merkezi” için yardım toplama amacıyla Körfez ülkelerine ziyaretler yaptıklarını ve Kuveyt’e de bu sebeple geldiklerini bildirdi. İman Hanım “İslâm Merkezi” projesini tanıtmaya başlamak üzereyken, Ümmü Gülsüm Hanım telefon açıp 45 dakika geç kalacağını bildirdi. Geçikmeyi öğrenince, fırsattan istifadeyle İman Hanım’a “Benim beklediğim hanım biraz geç kalacak. Bu arada sizin ihtidâ öykünüzü dinlemeyi çok isterim” dedim. İman Hanım gülerek, “Bakın; ihtidâ öyküm o kadar basit ki, bir röportaj çıkabileceğini hiç sanmıyorum! Sonra; benim için nasıl Müslüman olduğumu anlatmak değil, projemi tanıtmak çok daha önemli” diye cevap verdi. Ben de “Zararı yok, kısa da olsa siz anlatın. Hem öykü içinde projeden de bahsetmiş olursunuz. Bakarsınız, Türkiyedeki hayırseverlerden de yardım gelir” diyerek İman Hanımı söyleşiye ikna ettim. İşte o söyleşi:

Sohbetimize klâsik bir soru ile başlayalım. Ne zaman ve nasıl Müslüman oldunuz?

Annem Metodist, babam ise İngiliz Angelikan Kilisesine bağlı Protestandılar. Ama her ikisi de dindar sayılmazlardı. Hiç unutmuyorum; 13 yaşımdayken anneme çok ciddî bir soru sormuştum: “Anne, ben İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna inanamıyorum. Çünkü, şu müthiş kâinatı olağanüstü bir gücün yaratmış olması gerekir diye düşünüyorum. Bu olağanüstü gücün oğula ihtiyaç duyması, onun bizim gibi bir insan olduğunu gösterir; Tanrı olduğunu değil! Ancak, anlayamadığım bir şey var: Tanrı niye kendini göstermiyor?”   

Daha önce de söylediğim gibi, annem dindar biri değildi; dolayısıyla da bu soruma cevap verememişti. Müslüman olduktan sonra öğrendim ki, benim küçük yaşta sorduğum soruların bir benzerini, Rabbini tanımak isteyen Hz. İbrahim de sormuş. Ve bu hikâye Kur’ân-ı Kerim’in Mâide Sûresinde yer alıyormuş.

“İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun”
“Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi.

“Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi.

“Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi

“Ben, Hakk′a yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (Enâm Sûresi 75-79. âyetler)

Aklımdaki sorularıma cevap bulamayınca, din konusunda fazla derinlere girmek istemedim ve hayatta düşünmeden yaşamanın daha kolay olacağına karar verdim. Ve, tipik bir İngiliz kızı olarak gezi ve eğlencelere daldım….

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (Enam Sûresi 32. âyet)

Sonra ne oldu?

17 yaşımda iken bir gurup Pakistanlı arkadaşım olmuştu. Pakistanlıların dili olan Urduca, Arap harfleri ile yazıldığı için Arap harflerini ilk onlarda görmüştüm. İniş çıkışları düz hatlar şeklinde olan Lâtin harflerinin aksine, Arap harfleri kıvrım kıvrımdı ve gözü yormuyordu. Bu yüzden, arkadaşlarımdan bana Arap harfleri ile yazı yazmayı öğretmelerini istedim.

Arkadaşlarla yazı çalışırken, din hakkında sohbetler de yapıyorduk. Söz Hz. İsa’ya gelince, arkadaşlarım “Biz onu Allah’ın oğlu olarak değil, peygamberi olarak kabul ediyoruz” dediler. Bu sözü duyunca şaşırdım. “Peygamber mi dediniz?” diye sordum. Onlar, “Evet biz Hz. İsa’yı Allah’ın kulu ve elçisi olarak biliyoruz” diye cevap verince, “Aaa.. Şimdi durum değişti işte! İsa Tanrı’nın oğlu olamayacağına göre elçisi olabilir” dedim ve kendilerinden bana İslâm hakkında daha detaylı bilgiler vermelerini istedim. Din hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmayan arkadaşlarım bana  Kur’ân-ı Kerim’in İngilizce tercümesini verdiler. Kur’ân-ı Kerim’i okumaya başlayınca, onda aklı karıştıracak hiçbir şey olmadığını gördüm. Kur’ân-ı Kerim’in tâbiri ile, eğrisi büğrüsü olmayan apaçık bir “Kitab-ı Mübîn” idi. Kur’ân-ı Kerim okumalarımın üzerinden çok fazla geçmeden de Müslüman oldum.

Peki Müslüman olmanıza ailenizin tepkisi nasıl oldu?

Müslüman olduğumu ailemden 2 ay gizledim. Örtünmediğim ve de namazlarımı gizli kıldığım için Müslüman olduğumu anlayamamışlardı. Müslüman olduktan kısa bir süre sonra, bir arkadaş toplantısında İngiltere’de doğup büyümüş Yemen asıllı bir genç ile tanıştım. Çok asil bir gençdi. İlk görüşte onu sevdim; sanırım o da benden hoşlandı ki, 2 hafta sonra evlilik teklifi yaptı ve ben hiç düşünmeden kabul ettim. Aslında, İngiltere’de bu kadar hızlı evlilik yapmak yaygın değildir. Tanıştıktan sonra uzun süre flört yapılır; evlilik sonra gelir. Ama ben bu kaideyi bozdum. Hayatımın geri kalan kısmını imanında sadık olan biri ile geçirmek istiyordum. Bu genç de doğru insan olarak gözüküyordu. Ailem Yemenli bir Müslümanla evlenmeme karşı çıkmadığı gibi, din değiştirdiğimi söyleyince de karşı çıkmadılar. Aksine; “Kocanın dinine girmen gayet normaldir. Ona ittiba et!” dediler. Bununla beraber, kendilerine de İslâm hakkında bir şey söylemememi istediler.  Ailemi çok seviyordum, onları kaybetmemek  için susmak zorunda kaldım. Sabırla, İslâmın öğrettiği şekilde onlara güzel davrandım. Müslüman olduktan sonra, kendi şahsiyetimde meydana gelen değişikliklerle İslâmı en güzel şekilde göstermeye çalıştım.

“Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine “öf” bile deme; onları azarlama ikisine de güzel söz söyle.” (İsra Sûresi, 23. âyet )

Düşünün; annem tam yirmi yıl sonra “Müslüman olunca bana daha iyi bir evlât oldun” diyebildi! Evet, tam yirmi yıl sonra söylediği tek söz buydu: “Müslüman olunca bana daha iyi evlât oldun!”

Günde beş vakit namaz kılmamı anlayamayan ve her zaman “Kızım ne kadar çok namaz kılıyorsun, bu kadar  namaz fazla değil mi?” diyen babam ise, damadımla sohbet ederken “İslâm semâvî bir dindir ve Muhammed de onun Peygamberidir” demiş.

Ne yapayım, hidâyet Allah’ın elinde. Lütfen, benim öykümü okuyanlar, ömürlerinin son demlerini yaşayan anne ve babamın hidâyetleri için duâ etsinler. İslâm üzerine ölmezlerse Cehennem’e gideceklerini bildiğimden kahroluyorum!

Avrupa’da, İslâmın daha çok kadınlar arasında yayıldığına dair bir haber okumuştum. Sizce bu doğru mu?
– Şekil olarak doğrudur.

Nasıl yani?

Bazı Müslüman erkekler vatandaşlık alabilmek için İngiliz kadınlarla evleniyorlar. Bu yüzden, evlilik sebebiyle Müslüman olan İngiliz kadınlar çok. Bunun yanında, eşinden gördüğü kötü muamele sonunda, İslâm dininden dönenler de az değil. İnsanların Müslüman olmalarına ön ayak olmak elbette önemli. Ama onların İslâm dininde sebat etmelerini sağlamak daha da önemli.

Biraz da İslâm Merkezi projenizden bahsedelim mi?

Elbette. Sheffield, 540 bin nüfusuyla İngiltere’nin 5. büyük şehridir. Asya kökenli Müslümanlar, şehir nüfusunun % 10’unu teşkil ediyorlar. Şehirde, hutbelerin Urduca okunduğu iki cami bulunmakta. Ayrıca, Müslümanların toplandığı dernek tipi evler var, ama küçük olduğundan ihtiyaca cevap vermiyor.

Bizi, Sheffield ve çevre şehirlere hizmet verebilecek kapasitede bir İslâm Merkezi kurmaya iten iki ana sebep var:

Birincisi: Müslüman gençler; hem dinlerini öğrenecekleri, hem de meşrû daire içinde hoşça vakit geçirebilecekleri bir yer bulamıyorlar. Bu sebeple, “köpek döğüştürüp bahse girmek” gibi gayr-i meşrû eğlenceler düzenliyorlar. Tabî bu tür eğlenceler gençler arasında suç işleme oranını da arttırıyor. İngiliz resmî makamlarının açıklamalarına göre, İngiltere  hapishaneleri Müslüman gençlerle doluymuş ne yazık ki! Gençlerimizin düştüğü durumu öğrenmek bize acı veriyor.

Okuldan eve dönen çocukların gidebilecekleri tek yer Kur’ân ve Arapça derslerinin verildiği camidir. Bir çok çocuk her zaman aynı şeyi yapmaktan bıkıyor ve camiye gitmek istemiyor. Diğer taraftan; bir çok çocuk da, İslâmî bilince sahip olmayan ailelerinin ilgisizliği yüzünden uyuşturucu tüccarlarına kolayca av oluyor. İşte bu yüzden, Müslüman çocukların ve gençlerin biraraya gelip spor yapabilecekleri, sinema seyredecekleri ve kahve içebilecekleri meşrû dairede eğlenceli bir yerimiz olsun dedik.

İkincisi: İngiltere’deki Müslümanların (Özellikle de Pakistan ve Hindistan asıllı olanlar) bir çoğunun amcası, dayısı, halası kısacası akrabaları da İngiltere’de ikamet ettikleri için, Ramazan ve Kurban Bayramlarında neşe içinde birbirlerini ziyaret edip eğleniyorlar. Sonradan Müslüman olanların ise İslâm dinî bayramlarını beraberce kutlayabilecekleri akrabaları yok. Dolayısıyla, bayram günleri onlar için neşeli geçemiyor. Bu gurup için de, biraraya gelip yemek yiyebilecekleri ve çocuklarıyla beraber eğlenebilecekleri yer olsun istedik.
Son olarak şunları söylemek istiyorum. The Emaan Trust (İman Güvencesi) adını taşıyan vakfımızı 2004 yılında kurduk. 2009 yılında resmî olarak tescilimizi yaptık. Vakfımızla aynı adı taşıyacak olan İslâm Merkezi için arsamızı satın alıp inşaata başladık, hamd olsun. Toplam mâliyet olarak 5 milyon İngiliz Sterlinini bulacak olan Merkezimiz, bodrum katından başka 3 kat üzerine kurulacak. İçinde, Kur’ân Kursu, Mescid, Kütüphane, kırtasiye dükkânı, lokanta, cafe, düğün ve konferans gibi münasebetler için büyük salon, çocuk yuvası ve spor salonu bulunacak.

Okuyucularınız arasında “The Emaan Trust” hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler www.alemaantrust.org.uk adresine bakabilirler. Bağış yapmak isteyenler aynı sitede banka hesap numaralarını bulabilirler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*