Antalya’nın muhabbet fedaileri

Pek çok vesileyle daha önce yolum Akdeniz’in incisi Antalya’ya düşmüştü. Ancak ilk kez farklı bir amaçla, kültürel bir faaliyet için Antalya’ya gidecektim.

Risâle-i Nur Enstitüsü ve Yeni Asya Gazetesi Antalya Temsilciliği tarafından ortaklaşa tertip edilen “Said Nursî’ye Göre İslâm Toplumlarının Geleceği Ve Dünya Barışı” konulu panele dâvetliydik.

Panele konuşmacı olarak katılacaklardan Prof. Dr. Doğu Ergil, Prof. Dr. Ahmet Battal, Prof. Dr. Musa Kâzım Yılmaz ve gazeteci-yazar Mustafa Akyol’la Risâle-i Nur Kongresi vesilesi ile daha önce Şam’da da beraberdik. Keza Sayın Ergil ve Battal’la İstanbul’da gerçekleştirilen “Said Nursî’ye Göre İslâm Toplumlarının Geleceği Ve Dünya Barışı” konulu panele de birlikte katılmıştık. Değerli panelistlerin daha önce söylediklerini tekrar edeceklerini düşünerek zihnen ben de kendimi panele hazırlamaya çalışıyordum.
Aynı konuda daha önce İstanbul’da ve farklı şehirlerde düzenlenen panellerde ve Şam’da gerçekleştirilen kongrede dile getirilen düşünceler gazetemiz ve internet mecralarında detaylarıyla kamuoyuna aktarıldığı için katılımın arzu edilen seviyede olup olmayacağı konusunda tereddütteydim.
Ancak Antalya havaalanında özenli karşılanmamız Antalya’nın muhabbet fedailerinin samimî gayretlerinin salona aks edeceğini gösteriyordu. Havaalanından şehre giderken pek çok noktada panelin duyurularının yer aldığını şükür ve sevinçle gördük.
Panele katılamayacak Antalyalılar bile artık Said Nursî’nin dünya barışını düşünen, yeryüzünde barışın nasıl sağlanacağını kendisine dert edinen biri olduğunu, bir dünya barışı projesine sahip olduğunu bilecekti.
Zaten panelle ilgili olarak yapılan duyuruların bir amacı da bu olmalıydı. Said Nursî’yi  panel vesilesiyle Antalyalıların merak etmesini, ilgi duymasını sağlamak. Yeni Asya Medya Grubu bu merakın ve ilginin en doğru giderilebileceği mecraları zaten bünyesinde barındırıyordu. Organizatörler gelen telefonların beklentilerinin üzerinde olduğunu, yapılan duyuruların amacına ulaştığını, Said Nursî’yi Antalya’nın gündemine almayı başardıklarını bir şükür ifadesi olarak sevinçle bizlerle paylaştılar.
Panelin başlama saatinin gelmesiyle Dedeman Otelindeki salona yöneldik. Binlerce kişinin aynı anda otele gelmesine rağmen oteldeki sessizlik devam ediyordu.  İlk panelist Sayın Musa K. Yılmaz’a söz verilmesi ile birlikte panelin önceki panellerde söylenenlerin tekrarı olmayacağını göstermişti. Sürenin kısalığı sayın Yılmaz’ın kendisini tam olarak ifade etmesine imkân vermemişti. Sunumların yazılı metinlerden çok şifahî aktarılması dinleyicileri sıkmamış, ilgiyi canlı tutmuştu.  Panelde ikinci tura geçilmesi ile birlikte çığ gibi yağan soru kâğıtları Antalyalıların konuya  vûkûfiyetlerinin hayli ileride olduğunu gösteriyordu. Panelistlerin önünde soru kâğıtlarından  kümeler oluşmuştu.
Panelin benim için en can alıcı iki suali vardı. Birincisi gencecik, ilköğretim 5. sınıf öğrencisi bir muhabbet fedaisinden geldi. “Üstadımız biz muhabbet fedaisiyiz, husûmete vaktimiz yoktur, derken neyi kastediyordu?” diye soruyordu. Soru kâğıtları Antalya temsilcliğimiz tarafından alındığı için, ismini özür dileyerek hatırlayamadığım bu genç muhabbet fedaisiyle tanışmış ve çıkışta resim çektirmiştik.
Dünya barışının konuşulduğu bir panelde mutlaka değinilmesi gereken bir hususu hatırlatıyordu. Farklı bir bakış açısıyla bu ifadenin değerlendirilmesi için soruyu Mustafa Akyol’a tevcih ettim. Sayın Akyol, hayatının büyük bir bölümünü baskı, şiddet ve zulüm altında geçiren Said Nursî’nin her şeye rağmen şiddetten uzak durmasına, bir şiddet dili geliştirmemesine dikkat çekti.
İkinci kayda değer soru “Varlığımızı Türklüğe armağan etmeyeceksek neye edeceğiz” şeklindeydi. İlköğretimde her sabah masum beyinlere ettirilen ilkel, ırkçı andın Danıştay tarafından hukuka uygun bulunmasını eleştirerek, özgürlükçü, sivil bir anayasa yapma vaadinde bulunan AKP iktidarının bir yönetmelikle, genelgeyle bu andı kaldırması veya içeriğini hepimizin içtenlikle benimseyeceği değerlere atıf yapan bir şekle dönüştürmesi gerektiğini, aksi takdirde bu durumun özgürlükçü bir anayasa yapma vaadini gerçekleştirme cesaretinin yokluğu olarak anlaşılacağını ifade etmiştim.
Soru buna bir tepki olarak gelmişti. Sual bana yöneltilmiş olmakla beraber soruyu yine Akyol’a yönelttim. Sayın Akyol, bireysel olarak varlığımızı, hayatımızı herhangi bir değerler manzumesine, kavrama adamamızın kişisel bir tercih olacağını, buna saygı duyulacağını ancak,  devletin varlığımızı herhangi bir değere feda edecek kadar değersizleştirmesinin kabul edilemeyeceğini belirtti.
Varlığını kolayca muhtevası belirsiz bir kavrama feda etmesi öğütlenen ve buna her sabah and içtirilen genç dimağlardan, muhabbet fedaisi olması, başkalarının yaşama hakkına, vücut bütünlüğüne, maddi, manevî varlığına saygı duyması beklenebilir mi?
Antalya’da gerçekleştirilen panelin dünya barışına kendi çapında katkıda bulunduğuna şüphe yok. Emeği geçen herkese en kalbi şükranlarımı, minnettarlığımı ifade ediyor, Antalya’nın genç muhabbet fedailerine de sevgilerimi iletiyorum.
Panel’e çiçek göndermek nezaketinde bulunan Antalya Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanlığı’na özellikle teşekkür ediyor, bu duyarlı davranışları ile Antalya’da barış iklimine önemli bir katkıda bulunduklarını belirtmek istiyorum. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*