“Apo” keşke “Abdullah” olsaydı

Şu son zamanlarda yaşanan enteresan hadiselere baktıkça insan şaşırıyor. Neler neler olmuş, kimler neymiş ne olmuş. Doğrusu, duydukça, gördükçe, okudukça şaşırıp kalıyoruz.

İşte bunlardan biri de, PKK alçak ve hain hareketinin elebaşısı olarak bilinen Apo’nun, yani Abdullah Öcalan’ın geçmişteki vaziyeti bizi düşünmeye sevk etti.

Hadisenin seyri kısaca şöyle: Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, ortaya bir söz atar ve “Size üç arkadaştan bahsedeyim; Durmuş, Yakup, Abdullah. Tapu Kadastro Meslek Lisesi’nde arkadaşlık yapıyorlar, üçü de namaz kılıyor ve inançlı insanlar” diye bahsettiği üç arkadaşın; Abdullah Öcalan, Durmuş Yılmaz ve Yakup İnce olduğu anlaşılır. Tabii gazeteciler de, hemen hadisenin üzerine atlayıp, bahsi geçen iki şahısla görüşüp, bunu da kamuoyuna aktarırlar.

Yakup İnce hadiseyi şöyle nakleder: “Biz, Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz’la 1963-66 yıllarında birlikte okuduk. (Ankara Tapu Kadastro Meslek Lisesi O.Z.) Öcalan bizden küçüktü. Okulumuz yatılıydı, hepimiz yatılı olarak aynı yurtta kalıyorduk. Abdullah Öcalan o zamanlar ufak tefek, ince yapılıydı. Sakin sessiz, içine kapanık bir çocuktu. O da namaz kılarmış. Annesi bir gün okula, oğlunu aramaya kara çarşafın içinde gelmişti. Bir gün İnşaat Mühendisi Risale-i Nur talebesi Mustafa Ağabeyimiz (Yeşilyurt) bizi evine ‘Birer bardak çay içer misiniz?’ diye çağırmıştı. Öcalan da bu davete gelmek istedi. Ama ben kendisine ‘Hadi sen okula git’ dedim. Keşke demeseydim. Eğer o gün Mustafa Ağabeyin çayına gelseydi, o da bizim gibi Risale-i Nur talebesi olacaktı. Mustafa Ağabey bize evinde çay içerken Risale-i Nur’u anlatmıştı. Eğer o gün onu, Nurcuların davetine çağırsaydım, Nurcular onu bir daha kimseye kaptırmazlardı. Onu da bizimle birlikte götürmediğim için o gün bugündür vicdan azabı çekiyorum…”

İşte bizi üzen yer burası. Bizim de kırk küsur senedir hukukumuz olan ve münasebetlerimiz devam eden, babam tarafından da hemşehrim ve Medine-i Münevvere’de yaşayan Ermenekli Mustafa Yeşilyurt ağabeyin o zamanki davetine Öcalan da icabet etseydi, Nurlarla müşerref olsaydı, herhalde istikamete girer, hem dünyası, hem de ahireti kurtulabilirdi. Ve bu zamanın insanlarının kurtuluşunu sağlayan Risale-i Nur dairesine girseydi, ”Apo” yerine, gerçekten ismiyle müsemma “Abdullah” olsaydı, Allah’a tam kul olmanın saadetini yaşasaydı, bugün binlerce vatan evladının katlinin müsebbibi olmayacak, belki de şu andaki (iç dünyası da dâhil) huzursuzlukları hiç yaşamayacaktı, görmeyecekti. Ne yapalım artık, kader-i İlâhî. Aslında, bir şekilde onun da bu mesele ile alâkalı görüş ve düşünceleri sorulabilse, kimbilir ne diyecektir?

Tabii buradan, bu yazıyı okuyup da, belki Yakup İnce’nin çektiği vicdan azabını hisseden hakperest, ama Risale-i Nur’dan haberi olmayanlara da bizim bir davetimiz olacak. Gerçekten de, bu asrın en büyük Kur’ân tefsiri olan ve her iki hayatımızın (hem dünya, hem ahiret) saadetini temin eden Risale-i Nur’la tanışın, onlara, o cemaate bir şekilde ulaşın, bir bakın bakalım, nasıl başka dünyalar varmış? Sizin yaşadığınız âlemden başka âlemler de var mıymış bu dünyada bir görün! Huzura, saadete nasıl vâsıl olunurmuş bir görün!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*